Biz daha mahkemeye çıkarılmadan cezaevinde yerimizi hazırlamıştılar
FETÖ/PDY’nin en büyük mağdurlarından Elazığ İhya-Der yöneticilerinden Yavuz Öner, o dönem kimsenin görmek istemediği süreci İLKHA’ya anlattı.
FETÖ/PDY’nin kumpaslar sonucu mahkûm ettiği ve aralarında engeli, kadın ve yaşlıların da bulunduğu Elazığ İhya-Der yönetici ve üyeleri, 2009 yılında 150 yıl hapis cezasına çarptırıldı. O yıllarda görülmek istenmeye mağduriyet, 15 Temmuz sürecinden sonra tüm netliğiyle kamuoyuna yansıdı.
Yaptığı İslami ve insani faaliyetlerle halk tarafından teveccüh gören İhya Eğitim Kültür Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin (İhya-Der) Yönetim Kurulu Üyesi Yavuz Öner, yaşadıkları mağduriyeti İLKHA’ya anlattı.
FETÖ kumpası ile 3 yıl 8 ay cezaevinde kalan Öner, kendilerine yönelik yapılan operasyonun senaryo olduğunu belirtti. Yasal olan faaliyetlerinin suç sayıldığını söyleyen Öner, yargılama sürecinde mahkeme heyeti tarafından önceden karar verildiği ifade etti.
Evine yapılan baskını anlatan Öner, “Polisler sabahın ilk saatlerinde evimize baskına geldiler. Görmediğimiz şeyleri gördük. Maskeli polisler ayakkabılarıyla evimize girdiler. Küçük olan kızıma silah doğrultular, bağırıp çağırdılar ve evimi aradılar. Evimi gayri ciddi aradılar, sanki bir senaryo oynanıyordu. Yüzlerce kitap vardı sadece bir kitap arasına bakıyor, diğer kitaplara bakmıyordular. Polislere ne olduğunu sorduğumda bana ‘Bu bir operasyondur’ dediler. Onlara ‘Biz sivil toplum kuruluşuyuz, zaten bizim yerimizi biliyorsunuz, iş yerlerimizi biliyorsunuz. Yaptığımız etkinlikleri biliyorsunuz, tanıyorsunuz. Şimdi gece yarısı evime böyle baskın yapmak ve çocuklarımı korkutmak etik mi?’ diye sordum. Bana konuşacaklarını söylediler. Evimde arama yaptıktan sonra derneğin anahtarı bende olduğundan dolayı derneğe gittik.” dedi.
Polislerin kendilerinden habersiz şekilde derneğe girerek bir CD ve bilgisayar çıktısı bıraktıklarını belirten Öner, “Polislerle beraber derneğe gittik. Derneğimiz 4 katlıydı. Derneğin kapısını açar açmaz 30 polis birden merdivenlerden yukarı çıktılar. Ben daha ‘Ne oluyor’ diye sormadan polisler yukarı çıkmıştılar bile. Ben polislerin bu hareketi üzerine polis müdürüne ‘Nerden bileyim polislerinizin yukarıya ne bıraktıklarını, ben görmeden niye derneğe giriyorlar’ diye söyledim. O zaman bir 10 dakika geçmişti. Müdür bunun üzerine, polislerin gelmelerini ve muhtarın gelmesi ile aramaya devam etmeleri gerektiğini söyledi. Ama iş işten geçmişti. Polisler istediklerini yukarıya bırakmışlardı. Muhtar geldi, dernekte arama yaptılar ve bütün İslami kitapları aldılar. Derneği baya dağıttılar. Resmi olan bir derneğin bu şekilde aranıp dağıtılması tuhaf gelmişti bana. Baskını Cihan Haber Ajansından başka takip eden basın kuruluşu da yoktu. Ne hikmetse bu Cihan Haber Ajansının muhabiri emniyetin muhabiri gibi çalışıyordu. O zamanlar zaten emniyet ile beraberdiler. Ardından gözaltına alındık.” ifadelerini kullandı.
“Biz daha mahkemeye çıkarılmadan cezaevinde yerimizi hazırlamıştılar”
Gözaltında yaşadıklarını anlatan Öner, sözlerine şöyle devam etti: “Sürekli bize FETÖ hakkında soru soruyorlardı. Bize ‘Bunu nasıl görüyorsunuz’ gibi sorular soruyordular. 3 günlük gözaltı sürecinin ardından 23.00’te Malatya’ya götürülerek nöbetçi mahkemeye çıkarıldık. Mahkemeye çıkarıldığımız zaman bir senaryonun yapıldığı belliydi. Kimin tutuklanacağı, kimin tutuksuz yargılanacağı önceden belirlenmişti. Tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildik. Cezaevine girdiğimizde başka İslami camiaya mensup mahkûmlar vardı. Bu mahkûmlar bir arkadaşımıza ‘Siz 13 kişi mi tutuklandınız’ diye sordular. Arkadaşımız 13 kişi tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildiklerini söylemesi üzerine bu mahkûmlar arkadaşımıza ‘Siz gelmeden bu sabah daha 8.30’da sizin sayınız kadar ranza, sünger, battaniye ve yastık gelmişti’ dediler. Yani biz daha mahkemeye çıkarılmadan sabah 08.30’da kaç kişinin geleceğini ayarlamışlardı. Bu bize girdiğimiz mahkemenin formalite olduğunu gösteriyordu.”
“Polis, Fethullah Gülen’in kasetlerini derneğe gönderdi”
3 aylık bir tutukluluk süresinden sonra mahkeme çıkarıldıklarını ifade eden Öner, “Mahkemede bize sorulmak üzere hazırlanan iddianame komik suçlamalar vardı. Yasal izin ile yaptığımız Kutlu Doğum, Filistin'e destek etkinliği, fakirlere yardım etmek gibi faaliyetlerimizi iddianamede suç diye sıralamıştılar. Suç bulamayınca bu kez yapılan yasal faaliyetlerimizi suç saydılar. Sonra da ‘Bunlar olur ya ilerde suç işleme ihtimali olabilir veya siz bazı insanları sempati duymak için bunu yapıyorsunuz’ gibi niyet okumalar iddianamede yer alıyordu. Mahkemede, sözde derneğimizde bulunan bir CD ve bilgisayar çıktısı soruldu. Bu CD ve bir bilgisayar çıktısını polislerin kendisi derneğe koymuştu. Avukatlarımız mahkemede bu CD ve kâğıdın üzerindeki parmak izini istedi. Yapılan araştırmada o CD ve bilgisayar çıktısı ellerinde patladı. İzmir’de ikamet den birinin parmak izi çıkmıştı. Baskında bizden suç aleti diye aldıkları kitapları daha sonra derneğimize geri gönderdiler. Bu sefer bu kitapların içerisine Fethullah Gülen’in kasetlerini koymuşlardı. Bize ne olduklarının işaretini veriyorlardı.” şeklinde konuştu.
“Mahkeme heyetini FETÖ’den tutukladılar ama iddianameyi hazırlayan savcıya soruşturma bile açılmış değil”
Dosyalarında karar veren mahkeme heyetinin FETÖ soruşturması kapsamında tutuklandıklarını dile getiren Öner, şunları söyledi:
“İhya-Der dosyasında karar vermiş olan Mahkeme Başkanı Eray Gürtekin ve üyelerden Hayrettin Kısa, soruşturma savcılarından Şeref Kaya 15 Temmuz darbe girişimden sonra açığa alınmış, haklarında gözaltı kararı verilmiş ve tutuklanmışlardır. İddianameyi hazırlayan savcı Mehmet Badem’e yönelik ise herhangi bir şey yapılmış değil. Bu iddianameyi hazırlamak için gecesini gündüzüne katan savcı şu anda Malatya'da görev yapıyor. Bu savcının babası bizim Elazığ’da tanıdığımız abilerdendir. Babası savcı olan oğluna bizi iyi tanıdığını ve herhangi bir suçumuzun olmadığını söylüyor. Savcı oğlu ise ‘Ben bu derneklerin hepsinin sonunu getireceğim. Gör hangi makamları alacağız’ demiş. Bunu duyduğumuzda bu yaşananların bir plan olduğunu anladık.”
“Cezaevinde oluşumu kaldıramayan babam üzüntüden kanser olup vefat etti”
Yapılan yargılamaların ardından 3 yıl 8 ay cezaevinde kalan Öner, bu süreçte babasının üzüntüden dolayı hayatını kaybettiğini söyledi:
“Cezaevinde kaldığım süre zarfında ailem çok mağdur oldu. Çocuklarım babasız büyüdü. Benim cezaevinde oluşumu kaldıramayan babam üzüntüden kanser oldu. Babam görüşüme gelmiyordu, sorduğumda ise bana hastalandığını söylemediler. Daha sonra babam vefat etti, babamı göremedim. Babam vefat ettiğinde beni babamın defnine sadece bir saat izin vererek mağdur ettiler. Normalde bir saat izinden daha fazla veriyordular. Bir kızım 20 günlüktü, ben cezaevinden çıktığımda kızım 4 yaşına gelmişti. Kızım babasız büyüdü. Ben cezaevindeyken ailem fotoğrafımı evin duvarına asarak babanın ne olduğunu kızıma öğretmişlerdi. Kızım görüşe geldiğinde sanki hep yanındaymışım gibi bana sarılıyordu. Biz çok sıkıntılar yaşadık.”
“Bütün bunları yaparken Allah’ın adaletini unuttular”
Birçok FETÖ mağdurunun hâlâ cezaevinde olduğuna dikkat çeken Öner, “Bizim yaşadığımız 3-4 senelik bir sıkıntı. Asıl sıkıntıyı yaşayanları cezaevinde gördük. 23 yıl cezaevinde olanlar vardı. Bazılarının dosyasına baktım, gerçekten suç unsuru yok. Bu arkadaşlarımızın halini görünce üzülüyorduk. Bu mağdur insanlar halen cezaevindeler. ‘Zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur’ demişler. FETÖ yıllarca zulmetti. Allah için çalışan insanlara, kendi emirleri altında olmadıkları için zulmettiler. Her türlü pis iftirayı attılar. Bütün bunları yaparlarken Allah’ın adaletini unuttular. Allah bunların burnunu sürttü.” dedi.
“Mazlumların ahını üzerinize çekmeyin”
Son olarak yetkililere seslenen Öner, “FETÖ oluşumu birden bire çıkmadı. Bu adamlar uzaydan inmedi. Bunları defalarca söylememize rağmen kimse duymadı. Hükümet 17 Aralık’ta işin ucu kendilerine dokununca anladı. Mazlumları görmemezlikten gelirseniz, bu insanların başına gelen şey sizin de başınıza gelir. Bu mağdurlar af falan istemezler, onlar onurlu ve izzetlidirler, sadece yeniden yargılama istiyorlar. Mazlumların ahını üzerinize çekmeyin.” ifadelerini kullandı.
Evlerine yapılan baskında çok korktuğunu söyleyen Yavuz Öner’in kızı Şevval Öner ise babasının cezaevine girmesinin kendisini çok üzdüğünü belirterek şunları söyledi:
“2009 yılında polisler evimize baskına geldiler. Elleri silahlı, maskeli polislerin evimize girmesi nedeniyle korku dolu anlar yaşadım. Ne olduğunu anlamadık. Anneme ne olduğunu sordum o da ne olduğunu bilmiyordu. Daha sonra polisler babamı alıp götürdüler. Ben çok üzüldüm, babamın geri gelmeyeceğini düşünüyordum. Babam cezaevine girdiğinde ilk görüşme gittiğimde koşa koşa yanıa gittim ve ‘baba’ diye bağırarak sarıldım, ağladım ve çok üzülmüştüm. Küçük kardeşim bu yaşananlardan dolayı polis gördüğünde korkuyordu. Kardeşim bize sürekli ‘babam nerede’ diye soruyordu. Biz de ona babamın işe gittiğini söylüyorduk. Babam tutuklandıktan bir sene sonra ortaokula başladım. O zaman başörtü yasağı vardı. Başörtü taktığım için bazı sorunlar yaşadım, hocalarla bazı tartışmalar oldu. Bunları yaşarken, babamın yanımda olup bana destek olmasını çok isterdim ama yoktu.”
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.