Mehmet EŞİN
Bizi ‘Biz’ yapan değerlerimize sahip çıkalım
Geçenlerde metro durağında samimi olduğum bir arkadaşın kardeşiyle karşılaştım. Kendisine sarılıp kucaklaştım. Duraktaki banka birlikte oturduk. Kekeme olduğu için kendisiyle el-kol ve mimik hareketleriyle anlaşmaya çalıştım. Bu yolla hal-hatırını, çocuklarını, anne-babasını ve işlerinin nasıl gittiğini öğrenmeye çalıştım. O esnada yanımızda olan bir teyzenin bizi pür dikkat izlediğini fark ettim. Kendisine dönerek ‘teyze nasılsın iyi misin’ diye sordum. Teyze de sanki bunu bekliyormuşçasına büyük bir memnuniyetle mukabelede bulundu ve devamla ‘Kadir kıymet bilmek ne güzel bir şey… Etrafımıza baksana, inancından örfünden, geleneğinden koparılmış insanlarla dolu. Tesettür desen, tesettür değil. Açık desen açık değil. Büyük-küçük, edep, hayâ bilmeyen garip, tuhaf bir toplum olduk. Bunların anne-babaları yok mu? Bunlara bir şey demiyorlar mı? Benim iki tane kızım var. Çoluk çocuğa karışmışlar. Biri bir lisede koordinatör müdür yarımcısı, diğeri doktor. Bir yanlışları olursa şu anda bile onlara müdahale ediyorum…’ Metro gelince kalktık ve birbirimizden ayrıldık. Belliydi ki Teyze, dertliydi ve birilerine açılma, konuşma ihtiyacı hissediyordu. Biraz daha zaman olsaydı kim bilir neler anlatacaktı.
Teyzenin söylediklerini uzun uzun düşündüm. Fert olarak, aile olarak, toplum olarak geldiğimiz noktayı tekrar tekrar düşündüm. Teyze, sonuna kadar haklıydı. Toplumun geneline tercüman olmuştu. Kime sorarsak soralım, aynı şikâyet ve sitemleri duyacağız.
Evet, eskiye oranla maddi noktada toplumun bütün kesimlerinde ama az ama çok bir rahatlama ve ilerleme oldu. Fakat manevi alanda buna paralel ilerleme olmadı. Aksine gerileme ve yozlaşma gerçekleşti. Maddiyatımız ilerledikçe maneviyatımız geriledi. Değerlerimizi, bizi ‘biz’ yapan güzelliklerimizi maalesef kaybettik. Komşu, akraba, dost, arkadaş, misafir kelimelerine yabancı bir nesil yetişti. ‘Cebrail bana komşuluk hakkını öyle bir tavsiye etti ki komşunun komşuya varis kılınacağını zannettim’ diye buyuran Peygamberin ümmetiyiz. ‘Ev alma komşu al.’ , ‘Komşu, komşunun külüne muhtaçtır’ deyimleri öylesine söylenmiş sözler değil. Aksine uzun yılların tecrübe ve birikiminin ürünüdür. Buna rağmen, aynı binada oturup da komşusunu tanımayan, bayramda, taziyede, sevinçte bir araya gelemeyen akrabalar peyda oldu.
Nine-dedeler torunlarına hasret, torunlar, kendileriyle ilgilenecek, tecrübe ve birikimini aktaracak nineler-dedeler arıyor. Gittikçe bireyselleşen, bencilleşen, egoistleşen, aynı evde yaşadığı halde birbirine yabancı aynı ailenin fertleri yetişti.
Bu durumdan herkes mustarip, şikâyetçi ama olumlu adım atan yok, atılan adımlar da bu dejenerasyon ve yozlaşmaya karşısında yetersiz ve kifayetsiz kalıyor.
Bu ahlaki yozlaşmaya, kültürel emperyalizme karşı salt bir ferdin bir ailenin karşı durması, başarı kazanması mümkün değildir. Kanun ve yasalarla, bütün kurum ve kuruluşlarla, basın ve medya, okul ve camiyle, toplumun bütün bileşenleri hep birlikte karşı durmalı. Gidişatın yol olmadığı, çare olmadığı anlaşılmalı ve pratikte gereken adımlar atılmalıdır. Yoksa Allah muhafaza, tanımakta zorlandığımız, özüne, inancına, kültürüne yabancı ve düşman bir nesil yetişecek, şeytana ve küresel emperyalist dostlarına karşı savaşı peşinen kaybetmiş oluruz.
…
9 Şubat Pazar, yani bugün İstanbul, Diyarbakır, Sakarya ve Türkiye’nin değişik yerlerinde Kudüs’e sahip çıkmak, Yüzyılın işgal ve ihanet anlaşmasına karşı çıkma adına protesto ve mitingler olacak. Bu programlara ailemizle birlikte, tanıdık komşu ve akrabaları da teşvik etmek suretiyle katılım gösterelim. Bu mitingleri basit görmeyelim, bir şey çıkmaz demeyelim. Oturmak, sessiz kalmanın da bir getiri ve faydası olmadığını bilelim. Bir (1), sıfırdan kıymetlidir. Konuşmak sessiz kalmaktan, haykırmak konuşmaktan, oturmak uyumaktan, yürümek oturmaktan, koşmak yürümekten daha üstündür. Zulme, işgale karşı duruşumuzu gösterelim. Elbet bununla da yetinmeyelim. Allah tez elden Kudüs’ü özgürlüğüne kavuştursun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.