Abdullah ASLAN
BM, katliamı doğruladı
İşgal rejiminin estirdiği terörün haddi hesabı yok. Buna mukabil dünya kamuoyunun ve onları temsilen Birleşmiş Milletler’in siyonist rejim aleyhine aldığı kararların sayısı yüzleri buldu. Ancak şu ana kadar işgal rejimini zora sokacak bir kararın pratikteki karşılığını maalesef bulmuş değiliz.
24 Ocak 1945’te yani 2.Dünya Savaşı’ndan sonra bölgenin başına bela edilen siyonist rejimin kurucusu İngiltere olsa da bugünkü hararetli savunucusu ABD olmuştur.
Şimdiye kadar israil aleyhine alınan kararların belki 100’e yakınını ABD veto ederek saldırıların, işgalin, haksız toprak edinmenin ve sürgünün bir numaralı destekçisi ve yardımcısı olmuştur. ABD’nin Telaviv’deki elçiliğini Kudüs’e taşıması son zamanlarda Müslüman halk nezdinde ABD’ye karşı tepkinin doğal olarak daha da artmasına sebebiyet vermişti.
ABD veya Trump’ın genel İslam dünyasına dönük tavrıyla birlikte Türkiye’ye yönelik ekonomiyle ilgili saldırgan yaklaşımı ve Kudüs konusundaki elçilik adımı, özellikle Türkiye’deki olumsuzluk arz eden profillerinin baştaki gerekçeleri olsa gerek.
Birkaç gün önce açıklanan ve ABD merkezli Gallup araştırma şirketinin yaptığı ABD yönetimine küresel güven araştırması, Türkiye'de ABD'ye güvenin geçen yıl tarihi dip seviyeye gerilediğini gösteriyor.
Kamboçya'dan sonra geçen seneye göre ABD yönetimine yönelik hoşnutsuzluğu en fazla artan ülke Türkiye olmuş.
Türkiye'de araştırmaya katılanların yüzde 14'ü ABD yönetiminin 2018 politikalarını onaylarken yüzde 73'ü onaylamadığını söylemiş. Yüzde 12 ise kararsızmış. Türkiye'de Trump'ın politikalarını onaylamadığını söyleyenlerin oranı bir yılda 13 puan artmış durumda. Demem o ki hepsinin varlığı israilin varlığına kurban vaziyette. Akıtılan bunca kanın, girilen bunca savaşın işgal rejiminin salahiyeti için olması dikkatlerden kaçmıyor.
Ortadoğu halkları nezdinde nasıl oldukları veya bu halkların onları nasıl değerlendirdiği değil, israilin estirdiği teröre karşı nasıl tavır geliştirdikleri önemli onlar için. Ülkelerin takdir veya tenkidini almaları onlar için bir şey ifade etmiyor.
Bakın yine bir iki gün önce pratikte sadra şifa bir geçerliliği hissedilemeyen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin yeni bir kararı oldu. Her zaman olduğu gibi Filistinlilere yönelik israilin yaptığı orantısız saldırılar ve silahlı öldürmeler deklare edildi.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi'nin Gazze'deki ölümleri incelemek üzere oluşturduğu komisyon, israilli askerlerin geçen yıl Gazze'deki protestoculara karşı savaş suçu işlemiş olabileceğini belirtti. 30 Mart - 31 Aralık 2018 tarihleri arasında 189 Filistinli hayatını kaybetmişti.
Konsey keskin nişancıların çocukları, sağlık ekiplerini ve gazetecileri bilerek hedef almış olduğuna inanacak haklı gerekçeler bulunduğunu belirtti.
Filistinliler geçen yıl Mart ayı sonunda israil işgalini protesto etmek için israil sınırında "Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü" başlatmış, Filistin Sağlık Bakanlığı sadece o gün 15 göstericinin israil askerleri tarafından katledildiğini açıklamıştı. BM İnsan Hakları Konseyi'nde oluşturulan komisyon, Mart'tan yılsonuna kadar geçen sürede 6 binden fazla silahsız protestocunun israil keskin nişancıları tarafından vurulduğunu belirtti.
Yaklaşık 10 aylık süre içinde öldürülen 189 Filistinli'den 183'ünün "atış mühimmatı" ile öldürüldüğü, bunlardan 35'inin çocuk olduğu belirtildi.
Ayrıca 3 sağlık görevlisi ve 2 gazetecinin de üzerlerinde mesleklerini gösteren işaretler bulunmasına rağmen vurularak öldürüldüğü açıklandı.
Araştırma komisyonunun raporunda aynı süre içinde 6106 Filistinli'nin mermiyle yaralandığı, 3908 Filistinli'nin de mermi parçaları, plastikle kaplanmış metal kurşun ve göz yaşartıcı gaz kapsülleriyle yaralandığı belirtildi.
Şimdi bütün bu öldürmeler, saldırganlıklar, aşırılıklar teyid edildiği halde sonuç işgal rejiminin huzurunu kaçıracak bir aşamaya evrilir mi diye sorarsanız, geçmiş kararlardan yola çıkarak bunun mümkün olamayacağını söylemek zor olmasa gerek. Çünkü azınlık olan ve küçük yere konumlandırılan azgın yapının arkasında/yanında ABD ve diğer Batılı ülkeler var. Halkın nefretini celb etseler de, anketlerde en sevimsiz veya barbar olarak çıksalar da maalesef işgali ve işgal güçlerini savunmayı birincil görev olarak addetmişlerdir.
Onun için BM’nin teyid ettiği yeni katliamlarla alakalı suçluların hak ettiklerine çarptırılmalarını beklemek saflık olur. Fakat yine de BM’nin aldığı bunca kararın bir gün belki karşılığı olur diye de temenni etmiş olalım.
Silm ve selam ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.