Abdullah KAVAN
Bölge'nin nabzı
Bölgede tansiyon yine yüksek... Yıllardır “politize” edilmiş bölge halkı siyasi açıdan çok farklı noktalarda durmaktadır. Bu coğrafyada büyüyen çocuklar dahi, kamplaşma ve ötekileştirme üzerine büyütülüyor. Bu atmosfer içerisinde çocuklarımız 5-6 yaşlarına bastığında, partileri ve gurupları simgeleyen ellerdeki parmak işaretlerini sorgulamaya başlarlar. Bu “iyi mi?- kötü mü?” şeklindeki sorulara muhatap kaldığımız bütün anne ve babaların malumu… Bazen bu simgeleri o küçük dünyalarına nasıl anlatacağımızı şaşırırız. Bu da zaman içerisinde kamplaşmayı ve ötekileştirmeyi beraberinde getiriyor. Bu kamplaşma üzerinden “getirim” devşirmek isteyen iç ve dış güçlerin bölge üzerinde ciddi hesapları vardır. Bundan istifade etmek isteyen emperyalist güçler, mazlum bölge insanının üzerinden hedeflerine ulaşmak isterler. Bunu yaparken de kendi haklarını savunduklarını zannederek “milliyetçilik” tuzağına düşerler. Bir hedefe ulaşmak için kurban edilmesi gereken toy ve körpe bedenlere ihtiyaç vardır. Bugün tam da yaşanan budur diyebiliriz. Kendi ego ve hesapları için bölge halkını yine bir ateş çemberine attılar. Bölge halkı, hala neden böyle bir sürecin başladığını tam ayıklayamamış. Zira kendisine anlatılan başka bir film'di. Bu film sözde mutlu sonla bitecekti…
Memlekette Dolar ve Euro tam hız yükselirken, bölge halkının ekonomisi ise darbe yemiş bir durumla karşı karşıya. Yatırımcı bölgeden kaçarken, bölge esnafının % 80'i ödemelerini yapamaz bir durumdadır. Durumu iyi olan zengin kesim ise, ufaktan ufağa Batı'ya kayma hesaplarını yapıyor. Durumu iyi olmayan ise umutsuz bir şekilde “niye böyle bir tablo oluştu” sorusu beyninin bir köşesini kemiriyor. Kendisine empoze edilen! Tayyip Erdoğan'ın seçim intikamı mı? Sorusu… Yoksa hiçbir şey ortada yokken ateşkesi bozan Kandil'mi? Sorusu… Acaba “hangisi doğru söylüyor” düşünceleri arasında gidip gelmeler… Acaba suçlu kim? Her ikisi de birbirlerini suçluyor. Bu düşünceler arasında kafasına takılan toptancının ödemesi ve kepenklerin kapalı oluşu canını daha da fazla sıkıyor. Ancak suçluyu bulabilse de intikam alsa…
Erken seçim tarihi 1 Kasım olarak belirlendi ama halk; seçim nedeniyle gerilen ortamdan ve anons arabalarının gürültülerini düşünerek “bir bu eksikti” diyor. Kendi iradesine ipotek koyan sandık korsanlarını düşünerek “bu ne biçim tiyatro” diyor. Sandık görevlileri bile canı sıkkın bir durumda. Malum kesim tarafından tehdit edilen muhalif sandık görevlileri “iradesiz görev” istemediklerinden, şimdiden sandığa gitmeme kararını düşünmektedirler. Kırsal kesimdeki köylerin muhtarları ise “ziyaret” adı altında gelen tehditlere şimdiden hangi cevabı vereceğini düşünüyor. Barış güvercini(!) olarak gelen bu güruha yem atmaktan başka çaresi kalmıyor…
Bu arada birileri ısrarla “çözüm süreci” ve “yeniden barış” diyor. Bölge halkı yıllardır bu sözcükleri papağan gibi dillendirenlere “barışınız batsın” artık diyor. Birisi kendi iktidarı için bu sözcüğü kullanırken, diğeri kendini güçlendirmek ve halka baskı yapmak için bu sözcüğü hep kullandılar. Halk için artık bir anlam ifade etmezken, doğurduğu bugünkü sonuç itibariyle böyle bir çözümü istemediklerini dillendiriyorlar. Yine onlara anlatılan çözüm süreci, bugünkü neticeleri doğurmama üzerineydi. Silahların susması ve barışın sağlanması sözüydü. Bu nedenle “barışa” yüzde yüz destek vermişlerdi. Fakat kendi adlarına bu işi yapanların kendi çıkraları için onları satmaya hazır olduklarını gördüler…
Sözün özü; bölgede nabız ve tansiyon her zaman değişkenlik arz ediyor. Halk bir muhasebe vaktinin geldiğini düşünüyor. Ama birileri kendi medyasıyla yeniden onları aynı döngü içerisine atmaya çalışıyor. Bu “Doğan Medyası” olmasın mı? Acaba? Ya da paralel medya… Ya da barışçılara! yandaş medya… Neyse bunlar hep beraber bu halkın “muhasebe fikrini” engellemek için elbirliği etmişler. Birbirlerine zıt olan bu medya gurupları kendi çıkarları için partner olmuşlar ve bölge halkını ateş çemberinin içine atmak için ağız birliği etmişler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.