Bu akıl kimin?
Gelinen noktada ortaya çıktı ki, Hükümetin Çözüm Süreci dediği çözüm, fıkradaki adam gibi PKK’liler ne yaparlarsa yapsın, ne isteseler istesin, hepsine tamam, tamam demekmiş.
Kimse kızmasın darılmasın, çözüm süreci bu haliyle Sayın Erdoğan ve ekibi için hızla bir zillet sürecine dönüşüyor. Öyle bir zillet ki bu ekibin alnında dünya ve ahrette kara bir leke olarak kalacak.
Aslında çözüm süreci büyük umutlarla başlamıştı Türkiye’de. Pek çok kimse sürecin sağlıklı yürüyeceğine inanmasa da gelişmeleri olumlu karşılıyor ve süreci destekliyordu. Ben de onlardan biriyim doğrusu.
Ancak gelinen nokta Erdoğan ve ekibi itiraf etmekten çekinseler bile, gerçekte tam bir hayal kırıklığı. Ben aslında Sayın Erdoğan’ın bu işte çok iyi niyetli olduğuna samimiyetle inanıyorum. Ancak Erdoğan’ın bu iş için kurduğu ve kendileri ile istişare ettiği ekip, maalesef bölge gerçeklerinden ve PKK’yi tanımaktan mahrum insanlar. Buna Ak Parti’nin bölge kurmayları da dahil. İşte bu yetersiz ve içten içe PKK’den korkan insanların ipiyle Erdoğan bir dipsiz kuyuya indi ki, kuyu birçok canavar ve ne olduğu belirsiz yaratıkla, hatta vampirlerle dolu. Bu korkunç durum karşısında, akıl verenlerin Erdoğan’a verdiği akıl ise şu hikayedeki akıldan ibaret.
Saray kadınlarından çok çeken ve bir türlü baş edemeyen bir padişah, bir gün memleketine tellal çıkartarak, kadınlarla baş edebilen ve bunu ispatlayan kişiye yüklü miktarda bir ödül verileceğini ilan eder. Yüzlerce erkek saraya müracaat eder, ama padişah hiçbirisinin dediğini mantıklı bulamaz ve onlara ödül vermez. Nihayet birisi gelir ve derki; Padişahım ben kadınlarla çok kolay baş edebilirim. Nasıl diye sorar padişah. Adam, bir kahkaha atar ve padişahım kadınlarla baş etmenin tek bir yolu vardır, der. O da onlar ne derse, tamam, tamam deyip dediklerini yapmaktır der, bu cevabıyla padişahı ikna eder ve yüklü bir ödül alır.
İşte Erdoğan’ın yakın çevresinde bulunan ve güya bölgeyi ve PKK’yi bilen insanların, Erdoğan’a verdikleri akıl, hikâyedeki adamın padişaha verdiği akıl. Ne isterlerse ver, ne derlerse, tamam de ve kurtul. Tıpkı kendilerinin bir zamanlar bölgede PKK’den kurtulmak için yaptıkları gibi.
Gelinen noktada ortaya çıktı ki, Hükümetin Çözüm Süreci dediği çözüm, fıkradaki adam gibi PKK’liler ne yaparlarsa yapsın, ne isteseler istesin, hepsine tamam, tamam demekmiş. PKK bunu çözdü ve kendisi için iyi bir koz haline getirdi. Tamam demedikleri anda hemen PKK’nin tehditleri geliyor. Yol kesiyor, adam kaçırıyor, siyasi parti binalarını yakıyor, çocuk kaçırıyor, dağa adam kaldırıyor, sokakları ateşe verip 45 cana kıyıyor, polisi ve araçlarını yakıyor ve nihayet artık güpegündüz şehir merkezlerinde, çarşı ve pazarda güvenlik güçlerini katlediyor. Ama Başbakan ve bölgeyi iyi bilen(!) A takımından, insanların can ve mal güvenliği sağlamakla görevli olan güvenlik güçlerinden ses seda yok. Yani tamam tamam yapabilirsiniz, diyorlar. Çünkü Hükümete bu aklı verenler bu işi çok iyi biliyorlar(!)
Eğer PKK/BDP bir ay içinde 45 cana kıymış, 35 ilde aynı gün sokakları, ev ve işyerlerini yakıp yıkmış, malları talan etmişse, onlarca defa askere, polise, helikoptere, tugaya, vatandaşa, öğretmene, yurda kurşun atmış, yol kesip askeri, polisi, vatandaşı, çocukları kaçırmışsa, siyasi partilerin bürolarını kurşunlayıp bombalamış, yakıp yıkmışsa, Bingöl, Hakkâri ve Diyarbakır’da güvenlik güçlerini kent merkezinde kurşunlayıp katletmişse, Erdoğan ve ekibi hangi barış ve çözüm sürecinden bahsedebilir? Doğruyu söylemek gerekiyorsa bu bir barış süreci değil, olsa olsa zillet sürecidir. Siyasi partilerini, askerlerini, polislerini, vatandaşlarını, küçücük çocuklarını, yollarını, fabrikalarını, iş makinalarını koruyamayan, çözüm süreci adı altında bölgeyi insafsız bir örgütün ellerine ve kara vicdanlarına terk eden bir hükümettin zillet süreci.
Hani, “Bu ülkenin Başbakanı olarak açıkça ifade ediyorum ki, Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır.” sözünün anlam ve ciddiyeti. Hani nerede Yasinler, Turanlar, Hasanlar, Hüseyinler, Riyadlar, Cumaliler, Latifler, Cengiz ve Fethiler. Hani nerede azizlerimiz? Hani nerede onca aziz can? Hani nerede yağmalanan yakılan işyerlerimiz? Hani nerede kamu düzeni? Hani nerede barış ve çözüm süreci? Hayır, hayır belki de şöyle sormamız gerekir, hani nerede hükümet ve ona bu aklı veren ve ekranlarda bölge hakkında ahkâm kesilen çokbilmiş ukalalar? İşte eseriniz ortada; çözüm süreci yok, var olan sadece zillet süreci. Ama bilin ki bu zillet kabul edenlerindir, bizim ise asla. Çünkü biz yeri geldiğinde izzetlice ölmeyi biliriz ama zilleti asla. İnanmıyorsanız bir bilenden sorun ama ukalalardan asla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.