Özkan YAMAN
Bunca telefon direğine rağmen kimse kimseyi duymuyor
Bazen insan, perdeyi kaldırıp tam iki bin kilometre ötede savaşmakta olan komutanı Sâriye b. Zenim'e ‘Ya Sariye el cebele el cebele' (Ey Sâriye, dağa, dağa çekil!) (Taberî, Tarihü'l-Ümem ve'l-Mülûk, 2:380; Ebû Nuaym, ed-Delâil, 3:210,211; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve: 6:370; Süyûtî, Târihü'l-Hulefâ, s.128; İbni Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 7:131) diye doğrudan seslenen bir Ömer düşlüyor.
Hani Ferman Karaçam, ‘Ey acı' diye seslendiği şiirinde, “ve ne Bağdat'tan, ne Şam'dan, ne Mekke'den, ne Diyarıbekir'den, ne İstanbul'dan, ne Buhara'dan bunca telefon direğine rağmen kimse kimseyi duymuyor..” demişti ya..
Görmek için zahiren iki göz, duymak için de kulak gerek, iyi de “gözleri vardır, görmezler, kulakları vardır, duymazlar…”(Araf 179) ayeti, zamanlar üstü olduğuna göre tefsirinde, “en gelişmiş kameraları, uyduları, radarları, alıcıları, danışmanları, casusları ve daha neler neleri vardır ama görmezler, duymazlar…” dense temsilde hata olur mu?
Yemen'de kolera salgınında 2200 kişi hayatını kaybetti ve Kasım ayına kadar hastalığa yakalanan kişi sayısının 1 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor, ülke daha önce ikiye bölünmüştü şimdi üçe bölünüyor, bombalar ve savaşta kaç kişinin nasıl öldüğü de artık hiç kimsenin umurunda bile olmadığı için artık rakam filan da telaffuz edilmiyor.
Gerçi altı yılını dolduran Suriye kıyımında rakamlar söyleniyor da ne oluyor ki. 321 bin ölü 145 bin kayıp, milyonlarca çile ızdırap..
Libya'da ne oluyor, General Hafter de kim, iç çekişmeler, konseyler, aşiretler, açlık, sefalet, arada kaybolan servet, petrol, artık ne kadar da silik, sessiz ve senden benden uzak..
Mısır'da zindanda hangi önder can verdi bugün, Mursi'ye en son hangi senaryoda ne kadarlık ceza yazılmıştı, kim ne zamandan beri zulmün prangası altında, ne duyan kaldı ne gören…
Sahi Bangladeş'te asılmayı bekleyenlerin isimleri de yazılıp çizilir mi yakında..
Susuz, gıdasız, yıkılmış Gazze'nin hiç biri sağlam kalmamış okullarında kaç öğrenci var hayatta kalmayı başaran. Ya da kaç anne baba, elektriksiz hastanelerinde, ilaç beklerken fani dünyaya elveda diyen…
Arakan, unutulmayı bekleyen son fotoğraflarla kaçıyor, kendilerini atacakları bir kamp hayalinin az bu yanında bir parça ekmek uğruna düzgünce sıra oluyorlar…
Akdeniz'de bugün kaç sığınmacı, kaç göçmen mi kayboldu? Bir berber dükkanında konuşulan aynen şu: ‘vardır herhalde elli-yüz tane geç git işte'
Bizi kim sağır etti, kim kurşun döktü kulaklarımıza, kim mil çekti gözlerimize, biz ne ara “Size ne oluyor böyle!”(Nisa 75) ayetindeki ‘siz'e dönüştük?
Haydi vilayetlerin sayısını 82 değil 182 söyleyin. Kalan sağlar bizim olmuş sizin olmuş ne önemi var, önce rakam rakam yâd edilirler sonra onlar da terkedilir gider…
Aynı dili konuşanlar mı, aynı dine inananlar mı, aynı acıyla defnedilenler mi, millet dediğin bembeyaz bir kefen, sere serpe dağılmış üç beş kemik işte, şimdi biraz uyuyalım amel defterleri dağıtılınca zaten hep beraber uyanmış olacağız, o zaman kulaklarımız çok iyi duyacak, gözlerimiz çok keskin görecek nasıl olsa…
Binlerce kilometre ötedeki Sariye'nin halini görüp seslendiği halde, hemen burnu dibindeki katili Firuz'u görmeyen Ömer, mevzumuzdan beridir hayran.. Ya da hemen bir adım ötesindeki kuyuda Yusuf'unun çığlığını duymazken nice uzaklardan gelen gömleğin kokusunu alan Yakup..
Vakit artık karanlık üstüne karanlık azizim: “Ya da onların amelleri engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur.”(Nur 40)
Haydi vakit akşam bir dua yapalım, gözümüz açılsın, kulaklarımız duysun diye:
“Ey Allah'ım! Kalbimde bir nur, dilimde bir nur yap. Kulağımda bir nur, gözümde bir nur yap. Üstümde bir nur, altımda bir nur yap. Sağımda bir nur, solumda bir nur yap. Önümde bir nur, arkamda bir nur yap. Nefsimde bir nur yap. Benim için büyük bir nur ve yüce bir nur yap. Bana bir nur yap. Beni bir nur yap.
Ey Allah'ım! Bana bir nur ver. Sinirlerimde bir nur, etimde bir nur, kanımda bir nur yap. Saçımda bir nur, tenimde bir nur yap. Ey Allah'ım! Kabrimde benim için bir nur, kemiklerimde bir nur yap. Nurumu artır, nurumu artır, nurumu artır. Bana nur üstüne nur bağışla.” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Albani Sahihu Edebu'l-Müfred, İbni Ebi Asım)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.