Bütçe görüşmelerinde yüksek tansiyonlu tartışmalar
Bütçe görüşmelerinde hükümete yolsuzluk ve cumhurbaşkanlığı sarayı üzerinden yüklenen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Başbakan Davutoğlu'na önemli sorular sordu. Davutoğlu'nun cevap verdiği sırada ise CHP sıralarında tansiyon yükseldi
TBMM dün 2015 bütçe görüşmelerine ev sahipliği yaptı. Görüşmelerde ilk olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu konuştu. Kılıçdaroğlu, hükümete 17-25 Aralık soruşturmaları, Cumhurbaşkanlığı Sarayı, büyüme rakamları ve dış politika konusunda yüklendi. Başbakan'ın cevaplaması için bir dizi soru soran Kılıçdaroğlu, Başbakan ile Cumhurbaşkanlığı arasında yetki gasbı olduğunu savunarak buna son verilmesini istedi.
Kılıçdaroğlu'dan sonra HDP adına önce Adil Zozani daha sonra ise Hasip Kaplan Konuştu. Hasip Kaplan da hükümete İç Güvenlik Paketi üzerinden yüklendi. Ülkeninn yoksulluk sınırında sınıfta kaldığını savunan Kaplan, güvenlik paketinin çıkmasını sorunlara neden olacağını savundu.
Bütçe görüşmelerinde MHP adına ise Devlet Bahçeli konuştu. Bahçeli, konuşmasında ağırlıklı olarak Çözüm Süreci'ne yüklendi. Sürecin, "bölünme süreci" olduğunu savunan Devlet Bahçeli, bir an önce bundan vazgeçilmesi gerektiğini savundu.
İşte bütçe görüşmelerindeki konuşmalardan bazıları:
KILIÇDAROĞLU'DAN BAŞBAKANA ÇAĞRI
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu , 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmelerinde yaptığı konuşmada Başbakan Davutoğlu'nu yolsuzlukların üzerine gitmeye çağırdı.
Kılıçdaroğlu konuşmasında "Kayıt dışı bütçe var. 36 milyar bunlardan birisi. Döner sermayeler, vatandaş para veriyor. 35 milyar lira. Bu bütçede yok. Niye yok? Hangi gerekçe ile yok? Neden koymuyor? Siz yeri geldiğinde hesap vermeyecek misiniz? Siz bütçeyi, babanızın çiftliği gibi kullanamazsınız. Parlamento'nun düzenlemesi vardır. Yasası, kuralları vardır. İstediğim gibi kullanırım, istediğim hesabı verir istediğim hesabı veremem. Bu doğru değil. 35 milyar lira eski para ile 35 katrilyon lira yine bütçenin denetimi dışındadır. TOKİ'nin hesabını bilen var mı? Niye gelmiyor buraya neden çıkardılar bütçeden? 157 rapor geldi nihayet. Bu raporlarda birden fazla sıkıntı var. Bu raporla Sayıştay tarafından kuşa çevrilerek geliyor. Sayın cemil Çiçek'e sesleniyorum. Sayın Başkan TBMM adına kamu harcamalarını denetleyen kurum özle bir çalışma ile denetçilerinin raporlarını kuşa çeviriyor. Buna engel olun. Makaslanmıyor düzeltiliyorsa hangi gerekçe ile yapıldı bilmemiz gerekiyor." dedi.
"VATANDAŞ BORÇ BATAĞI İÇİNDE. NEFES ALAMIYOR"
Kılıçdaroğlu, "Bu büyüme masalı ile bu milleti artık aldatmayın. Kişi başına milli gelir, 2014 yılında 10 bin 537 dolar. 4-5 yılda 93 dolar artmış. Parlamento'ya hangi yüzle gelip bu bütçeyi getiriyoruz bize oy verin diyorlar. Bütün Cumhuriyet hükümetlerinin harcadığı paradan 1 trilyon dolar daha fazla harcadılar. Ortalama büyüme yüzde 4.7 En son rakamlar çok daha kötü" diye konuştu.
"BONZAİ TÜKETİMİ NİYE BU KADAR ARTTI?"
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu eleştiren Kılıçdaroğlu, "Sayın Başbakan, Bonzai tüketimi niye bu kadar arttı? Siz mi teşvik ediyorsunuz? Boşanmalar niye arttı. Aile yapısı neden bu kadar derinden sarsılıyor. Uyuşturucu batağına, fuhuşa bu ülke neden sürükleniyor?" diye sordu.
"MEMURLARA EN BÜYÜK KAZIĞI ATTILAR"
Memur-Sen'nin "Sarı sendika" olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, "Hükümet ile Memur-Sen el ele kol kola gittiler. Memurlara en büyük kazığı attılar. 123 lira verdiler. Hayatlarından çok memnunlar öyle görünüyor memur arkadaşlarımız. Şimdi enflasyon farkı diye bağırıyorlar. Eğer bir sendika memuru satarsa, onun adı sarı sendikadır. Ve siz satıldınız. Kimse kusura bakmasın" dedi.
"İSTANBUL ZEYTİNBURNU'NDA 16/9 KULELERİ"
Kılıçdaroğlu, "Ben şimdi size -Başbakansınız, başbakanlığınızı kanıtlayacaksınız- güzel, açık, net bir örnek vereceğim. İstanbul Zeytinburnu'nda 16/9 kuleleri, Sultanahmet Camii'ne bir hançer gibi saplanmış. Onun siluetini bozuyor. Mahkeme kararı çıktı, tıraşlanması lazım. Eski Başbakan "Ben 'tıraşla' dedim, tıraşlamadı. Ben de küstüm." dedi. Şimdi siz Başbakansınız. Hukuka, Şeyh Edebali'ye yollama yapıyorsunuz, güzel.Önce bu dairelerden söz edeyim size, bu apartmandan. Bu dairelerin fiyatı 1 milyonla 4 milyon arasında değişiyor. Eski fiyatla 1 trilyonla 4 trilyon arasında değişiyor. Kimler aldı buradan daire? Eski Bağcılar Belediye Başkanı, eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri, Genel Sekreter Yardımcısı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonu Başkanı, Zeytinburnu Belediyesi İmar Komisyonu Başkanı ve sizinle beraber görev yapan Sayın Nihat Zeybekci. Onun birden fazla dairesi var. İşin garip tarafı şu: Bu kadar büyük bir bedeli hiçbir yerden kredi çekmeden "şak" diye ödemişler. Bunu hafızanızın bir köşesine koyun Sayın Başbakan. Benim sormak istediğim şu: Siz hukuku egemen kılacak mısınız? Mahkeme kararlarını uygulayacak mısınız? Anayasa'nın 138'inci maddesini gündemde tutacak mısınız, ona uyacak mısınız? Onu tıraşlarsanız, diyeceğim ki: "İşte, gerçek Başbakan. Tıraşlamazsanız, kusura bakmayın, Başbakanlığınız tartışma konusu" dedi.
"SİZ NİYE BU KAÇAK SARAY KONUSUNDA HİÇ KONUŞMUYORSUNUZ?"
Kılıçdaroğlu, "Sayın Başbakan belki de heyecanla "Ey Kılıçdaroğlu, Yalova'da ağaçlar kesiliyor sen neden konuşmuyorsun? Hiçbir şeyini duydunuz mu?" diye çağrı yaptı. Haklı, doğru. Bizim ağaç konusunda duyarlılığımız varken "Niye konuşmadın?" diye soruyor. Hâlbuki bir gün beklese konuşacağım. Neyse… Konuştuk, doğru bulmadığımızı söyledik. Neden doğru bulmadığımızı da anlattık. Ama benim Sayın Başbakana bir sorum var. Bana sordun ben cevabını verdim, düşüncelerimi aktardım. Sayın Başbakan, siz niye bu kaçak saray konusunda hiç konuşmuyorsunuz? Niye konuşmuyorsunuz? Sayın Arınç konuştu, "İsraftır." dedi, siz niye konuşmuyorsunuz? En çok sizin konuşmanız lazım. Neden biliyor musunuz? Nedeni şu: Bakın, değerli arkadaşlar, Şubat 2012 3 kurum bir araya geliyorlar; Başbakanlık, Orman Genel Müdürlüğü, TOKİ. Bir protokol hazırlıyorlar. Başbakanlık binası yapılmak üzere protokol imzalanıyor ve uygulamaya geçiliyor" dedi.
"BAŞBAKANLIK BİNASI OLARAK YAPILAN BİR BİNA"
Kılıçdaroğlu, "Sayın Başbakan, Başbakanlık binası olarak yapılan bir binayı ve protokolü hangi gerekçeyle siz Cumhurbaşkanlığına tahsis ettiniz? Hangi gerekçeyle? Başbakanlık için yapıldı. Giderken binayı da götürüyor. E, siz demeyecek misiniz, "Ya, bu bina Başbakanlık için yapıldı, protokol var ortada. Nasıl olur da siz gidersiniz? Şimdi, bu binayla ilgili, bu kaçak sarayla ilgili bazı rakamlar vereceğim, hepiniz de hayret edeceksiniz, eminim. Bu rakamlar bana ait değil, devletin bir denetim kurumuna ait, Sayıştaya ait. Kaçak sarayda ciddi yolsuzluklar var. Örnek: "Makine ile her derinlikte yumuşak ve sert toprak kazılması." Tanım böyle. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının belirlediği fiyat, metreküpüne 3 lira 10 kuruş. Müteahhide verilen fiyat ne biliyor musunuz? Para 37 lira 19 kuruş, fark yüzde 1120. "Makine ile her derinlikte yumuşak ve sert küskülük kazılması." Fark yüzde 980. "El ile kum ve çakıl serilmesi." Fark yüzde 1915. Bir liste var, Sayın Başbakan, arzu ederseniz ben bu listeyi size veririm; arzu ederseniz, Başbakansınız, Sayın Cemil Çiçek Sayıştaydan bu raporu getirir, önünüze koyar. Soru şu: Bu kadar büyük fiyat farklarının olduğu bir yerde siz bir soruşturmayı başlatacak mısınız, başlatmayacak mısınız? Siz, tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacak mısınız, üstüne şal mı örteceksiniz? Bunu öğrenmek istiyorum" diye konuştu.
"SAYIN BAŞBAKAN ARADA BİR CELALLENİYOR TABİİ, HAKLI"
Saray konusunda da eleştirilerde bulunan Kılıçdaroğlu, "Tabii, Sayın Başbakan arada bir celalleniyor tabii, haklı. Şunu söylüyor: "Milletin hakkına uzanacak eli kardeşimiz olsa koparırız." diyor. Eyvallah, hiç itirazımız yok. AK PARTİ kadroları şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele konusunda töhmet altında bırakılamaz." Eyvallah, o zaman gereğini yap. Konuşmak değil, herkes konuşur. Başbakanlık makamları konuşma makamı değil, gereğini yapma makamlarıdır. Gereğini yaparsanız size saygı duyarız. Size haksız bir eleştiri getirmek doğru değil ama gereğini yapmazsanız eleştirmek zorundayız. O sarayla ilgili Ebu Zer örneğini vermiştim. Sahabedir, makamı Adıyaman'dadır. Muaviye Şam'da kendisine görkemli bir yeşil saray yapıyordu, bunun gibi. Ebu Zer gitti ve Muaviye'ye aynen şunları söyledi: "Ey Muaviye, bu sarayı halkın parasıyla yaptırdıysan hırsızlıktır, haksızlıktır; eğer bu sarayı kendi paranla yaptırdıysan israftır, haramdır. Sizden sadece ve sadece Ebu Zer'in düşüncelerine tercüman olmanızı istiyorum. Bakın, Ebu Zer'in düşüncelerine tercüman olmanızı istiyorum. Şimdi, bakın, bu sarayın kaçak olduğunu söyledik, hukuksuz olduğunu da söyledik. Bu kürsüde bu Meclise Adalet Bakanı en sonunda "Evet, yargı kararı var." dedi. O da dedi ki: "Burada bir hukuksuzluk var." Ne dedi Sayın Cumhurbaşkanı: "Güçleri yetiyorsa yıksınlar." Biz yıkmaktan yana değiliz, onu da söyleyeyim başta ama "Güçleri yetiyorsa yıksınlar." ne demek biliyor musunuz? Sayın Davutoğlu, size açıkça meydan okuyor. Çünkü onu yıkacak olan sizsiniz, ben değilim. Yargı kararını uygulayacak olan sizsiniz. "Güçleri yetiyorsa yıksınlar." diyor. E, sizin gücünüz yeter mi? Ben şahsen yetmeyeceği kanısındayım, kimse kusura bakmasın." dedi.
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satırbaşları:
"METREKARESİ 8 BİN LİRAYA JAKUZİLER"
Neden açıklanmıyor biliyor musunuz, ben size söyleyeyim: Metrekaresi 8 bin liraya yapılan jakuziler var, biliyor musunuz? Metrekaresi 8 bin liraya yapılan buhar odaları var. Sizin vicdanınız buna elveriyor mu? Benim vicdanım elvermiyor, ben rahatsızım. Sizin vicdanınız elveriyorsa hiç itirazım yok. Ebu Zer örneğini özellikle verdim. O zaman, hepimizin oturup düşünmesi lazım. Kendi parasıyla yapsa vallahi ses çıkarmayacağım ama bu milletin fakir fukarasının parasıyla yapıldı o saray, kaçak saray; yazık, günah değil mi?
Ve bir başka kaçak iş: Sayın Başbakan diyor ya, "Kolunu koparırım kim yolsuzluk yaparsa." Sayın Başbakan, kimsenin kolunu koparmayın, sadece devletin kurumlarını hareket geçirin o kadar, biz onu istiyoruz. Size bir hikâye anlatacağım; 1,5 ton altın hikâyesi değerli arkadaşlar. 1 Ocak 2013, Gana'dan bir uçak kalkıyor, Atatürk Havalimanına iniyor. Gümrükçüler gidiyorlar, "Ne var içinde?" diyorlar, "Vallaha, içinde doğal taş var." diyorlar. "Ya, Türkiye'nin her tarafı taş, yani bizim ihtiyacımız yok. Kime getirdiniz bunu?" adres de veriyorlar, adresi okuyayım: Güzelyurt Mahallesi, Yıldırım Beyazıt Caddesi, Delta Apartmanı, A2 Blok, No:22, Beylikdüzü/İstanbul. "Buraya getirdik." diyorlar. "Açın ya, bu taşları bir görelim." diyorlar. Açıyorlar kapağı, içinden 1,5 ton doğal taş değil 1,5 ton altın çıkıyor; 1,5 ton altın. Şimdi, değerli arkadaşlarım, siz kaçak televizyon getirseniz televizyona el koyarlar, bisiklet getirseniz bisiklete el koyarlar, bilye getirseniz bilyeye el koyarlar. 1,5 ton altına hangi gerekçeyle el konmadı -bir diğer soru Sayın Başbakana- hangi gerekçeyle? El konulan mallar nerede satılıyor? Ulus'ta TASİŞ mağazasında satılıyor. Merak eden milletvekili arkadaşlarım gitsinler, görsünler orada. Elbise de var onların içinde, televizyon da var, sehpa da var, her şey var. Kaçak geliyorsa el konulur. 1,5 ton altın geliyor, kaçak geliyor, el konulmuyor.
"GANA'DAN DÜZENLENEN BELGELER"
Size müfettişin raporunu da okuyayım Sayın Başbakanım: "Gana'dan düzenlenen belgeleri" Rıza Zarraf devreye giriyor, telefon ediyor, "Rüşvet ver kurtar. Gümrük dediğin nedir?" diyor. Karşıdaki kişi diyor ki: "Teoman'a neler yaptın, ne vaatler…" Adam "Ben memuriyetimi yakmam, almam rüşvet." diyor. Bunu sonra başka yere gönderdiler, rüşvet almaya adamı, ödüllendirerek başka yere gönderdiler. Şimdi, ben şu soruyu da merak ediyorum Sayın Başbakan: Mala el koymadınız. Gümrük müfettişlerinin raporu var, onu da gördünüz. Görmediyseniz ben size o raporu da göndereyim. Uçağı gerisin geriye gönderdiniz, altınla geri gönderdiniz, el koymadınız. Birinci sorum: Neden el koymadınız kaçak mala? İkinci sorum şu değerli arkadaşlar, daha garip bir şey: Altınlar geri giderken bakıyorlar, 292 kilo altın yok, 292 kilo altın yok. Bir diğer soru şu Sayın Başbakan: 292 kilo altını kim yürüttü, kim götürdü?
"MISIR'LA NE ALIP VEREMEDİĞİMİZ VAR?"
Bakın, üç büyük merkezde büyükelçiliğimiz yok. Kahire'de yok. Kahire'de büyükelçiliğimiz yok, Şam'da büyükelçiliğimiz yok, Tel Aviv'de büyükelçiliğimiz yok ama Fransa'nın yetkilisi gidip pekâlâ Şam'da görüşebiliyor, Amerikan Dışişleri Bakanı görüşebiliyor. Biz büyükelçi göndermek istedik Mısır'a, Mısır "Sizin büyükelçinizi istemiyoruz." dedi. Bu ayıp yetmez mi arkadaşlar? Bizim Mısır'la ne alıp veremediğimiz var? Darbeye karşıyız, elbette karşıyız darbeye. Darbeye karşıyız diye gidip orada darbe mi yapacağız? Demokratik yollardan söylersin, düşüncelerini açıklarsın, darbenin yakışmadığını söylersin, darbeye karşı olduğunu söylersin ama bir halkı toptan düşman ilan edemezsin. Evet, bir halk toptan düşman ilan edildi. El Ezher'in şeyine söylenen laflar yutulacak sözler mi? Gidin, Mısır'da taksiye binin bakayım, Türk olduğunuzu söyleyin, bakayım ne söyleyecekler size? Değerli arkadaşlarım, ilk kez Türkiye böyle bir tabloyla karşı karşıya. Buradan bütün yurttaşlarıma sesleniyorum: Asla karamsar olmayın, asla karamsar olmayın. Türkiye büyük ülkedir, Türkiye güçlü ülkedir, bütün sorunlarını aşar bu Hükûmete rağmen. Hepinize saygılar sunuyorum" diye konuştu.
HDP ADINA ZOZANİ VE KAPLAN KONUŞTU
Kılıçdaroğlu'ndan sonra HDP Grubu adına Hakkari Milletvekili Adil Zozani söz aldı. Zozani, konuşmasında sistem içinden bakışla yolsuzluk meselesine çözüm üretmenin mümkün olmayacağını savunarak "Bu sistemin dışına kendinizi çıkardığınız zaman sistemin dışından meseleye baktığınız zaman söyleyeceğiniz sözün bir kıymeti olur. Sistem içinden sisteme yapılan taşlamalarda biz şu anlamı çıkarıyoruz. Efendiler siz torbayı doldurdunuz. Siz sıranızı savdınız, götüreceğiniz kadar götürdünüz. Artık çekilmeniz gerekiyor. Sıra bizdedir. Artık biraz da biz götürelim meselesi olur. Maalesef toplum da artık kim gelirse götürür algısıyla kaynaşmaya başladı. Kim gelirse nasılsa götürüyor demeye başladı toplum" diye konuştu.
HDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ise yaptığı konuşmada “Bu bütçeye damgasını vuran en önemli konu yolsuzluklardır” dedi. Kaplan’ın açıklamalarında öne çıkan satırbaşları şöyle: Resmi dairede sarı zarf (rüşvet) modası gelişti. 12 Eylül darbecilerini açıkladı. 12 Eylül'e yönelik açılan davalar birer birer zamanaşımına uğruyor. Kutsal savunma hakkı kaldırdınız. Avukatlar, dosya incelemesin dediniz. Polise 48 saat gözaltı hakkı getirdiriz. Türkiye'de olağanüstü hal ilan ettiniz.
Eleştirilerine devam eden Kaplan, "Bu bütçe Ermenekli Recep Amcanın bütçesi değil. Bu bütçe Recep Başkan’ın . Saraylarınız bol olsun. Dolarlarınız da bol olsun.Fakat ahd olsun din tüccarlarından, HDP hesap soracaktır. Siz baskı yasaları getireceksiniz peki bu muhalefet sussun mu?. 6-7 Ekim olaylarında hükümetin çıkıp burada şunu açıklaması lazım. Öldürülen 36 kişi ile ilgili hangi işlemi yaptı?" dedi.
BAHÇELİ: ÇÖZÜLME SÜRECİ
Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli Bütçe görüşmelerinde söz aldı. Ekonomideki kronik sorunların, bütçeyi öldürücü ur gibi sardığını anlatan Bahçeli, “Ve bu bütçe hükümetin öngörüden uzak ekonomi politikalarının sadece bir yönü, sadece bir bölümü olarak vasat bulmuştur. Bütçe, aynı zamanda TBMM’nin, Hükümet üzerindeki siyasal denetim araçlarından birisi olarak ekonomik, siyasi ve sosyal sorumluluğun aynı anda gerçekleştiği hukuki ve siyasi bir belgedir. Ancak bu belgenin çocuk oyuncağına çevrilmesi şöyle dursun, müsrifliğin finansmanı için planlandığı gün gibi meydandadır. Bütçe; havuzculara açık, vatandaşlarımıza kapalıdır. Bütçe; denizlere durmadan gemi indirenlere davetkâr, mağdur ve mazlumlara uzaktır. Bütçe; ranta, faize, sömürüye, çaresizliğe, soyguna ikram, geçim ve maişet teminine yabancıdır.” şeklinde konuştu.
Görüşmelerde konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin konuşmasından öne çıkan satır başları ise şöyle: Muhterem vekiller, siyaset tarihimizin en büyük sorunu birbirini anlamak, dinlemek sorumluluğunda olan siyasetçilerin birbirini yıkması olmuştur. Meclis'in çalkantılı atmosferine bakın bunu görürsünüz. Siyasette nezkate yerine hakaret vizyon yerine hamaset egemen olduğu müddetçe, belimiz doğrulmayacaktır. Fikirsiz siyasetin kavgadan farkı yoktur.
Kangrenleşen ifadelerle insnaları birbirine düşürmenin dehşet verici gelişmelere sebep olacağı aşikardır. Yozlaşan, yoldan çıkan her iktidar hesap vermeye mecburdur. Demokrasiye inanıyorsunuz. Bu kutlu çatının altında, gururla çalışan arkadaşım böyle gelmiş, böyle gider demeyecektir.
Demokrasi saldırıya uğradıkça, oligarşik zihniyetlerle kuklaya çevrilecektir. İhanetlere engel olunmazsa, feci bir ateşin hükmüne sebep olacak. Dürüst bir mizaca sahip her arkadaşım beni anlayacaktır. Her milletevkili bu düşüncelerimi derin boyutlu anlayacaktır. Sorun kelime anlamı itibariyle araştırılıp öğrenilmesi ve bir sonuca bağlanması gereken durumdur. Sorun nedir neleri kapsamaktadır? Çözüm ile çözülme diyenler iki ayrı uçta birikmiştir. Çözüm süreci neleri kapsamaktadır. Terörün çözümü tam saha pres yapmaktır. Teröristlerle görüşme yaparak bir yere varılamayacağını defalarca söyledik.
'BALKANLAR DA ÇÖZÜM İSTİYORDU'
Emperyalizmle işbirliği içinde olanlar tarih yapraklarını biraz karıştırırlarsa ne demek istediğimizi anlayacaklardır. Balkan dağlarında ellerinde kanlı tüfeklerle gezenler, çözüm istiyorlardı. Yunanistan, Karadağ, Bosna, Bulgaristan, Arnavutluk'a kadar türk toprakları sorun tanımlamasıyla bir bir çözülmüştür. Hasta adam diye tabir edilen koskoca devlet günbegün erimiştir. Mebusların hepsi Araplık davası gütmüşler. Ne yazık Osmanlı çözülmenin önüne geçememiştir.
Kendi ismiyle değil de Manisa isminin bile değişmesini isteyen şahsiyetlerle nereye gideceğiz? Böylesi meçhul bir yola isteseniz, içeriğini bile bilmediğiniz çözüm uçurumuna yuvarlanırsınız. Bunun vebalini nasıl üstleneceksiniz. Bunu hesabını iki cihanda nasıl vereceksiniz? Mehmetçiklerin ensesinden vurulması çözüm müdür? Bölücü terörün sözde vali ataması, hükümet sıralarında oturan zevata sorarım, çözüm müdür?
Kimse boşu boşuna hayale kapılamsın. Türk milleti bu tezgaha düşmeyecektir. Şehit ve gazilerimiz emin olsun, Türkiye ilelebet var olacaktır. Niyet sahiplerini bir kez daha ikaz ediyorum. Şanlı bayrağımıza veya ata yadigarı topraklarımıza yan gözle bakanların tam karşısındayız. Bir milletin tarihinde medeniyet meselelsini oy toplayarak çözdüğü görülmemiştir. Millete ve millete çelme takılmasına dün sessiz kalmadık, bugün de kalmayacağız. Türkiye Cumhuriyeti tek devlet tek vatan tek dil esasına dayanan ulvi bir mücadelenin emanetidir.
Millet kaderine yine sahip çıkacak, yine leke sürdürmeyecektir. Vatan için bedel ödenmiş, çileye katlanılmıştır. Tarih içinde yaşadığı toplumla uzlaşacak olanların ana gövdeden kopuşu farklı yaşadığının örnekleriyle doludur.
"RAHATSIZIZ"
Çözüm süreci mal oldu, kamu düzenin olmadığı yerde çözüm süreci olmaz ifadeleriyle yüzen Başbakan nereye kadar böyle kalacak? Çözüm sürecinden biz de oldukça rahatsızız. Siyasi bölücüler kıyamet koparmakla meşguldür. Siyasi partilerin eylemleri devletin bağımsızlığına aykırı olamayacaktır. Aksi bir tavır uygulanması anasayal suçtur. Kobani bahanesiyle ekim ayında çıkan vahşet olaylarının çıkarsa hesabını kim verecek? Süreç ihanetinin PKK'yı güvenceye aldığı açıktır. Türkiye eriyor, millet tahrip ediliyor. Hala durmak yok yola devam mı diyeceksiniz? Kısaca bölmek isteyenlerle böldürmek istemeyenler karşı karşıya kalırsa nelerin olabileceğini düşünmüşler midir?"
DAVUTOĞLU'DAN TANSİYONU YÜKSELTEN KONUŞMA
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, 2015 yılı bütçe görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmada ağırlıklı olarak Kılıçdaroğlu'nun eleştirilerine cevap verdi. Davutoğlu'nun cevaplarla birlikte CHP'yi eleştiren konuşmaları TBMM Genel Kurulu'nda tansiyonu yükseltti.
"SİZ DE DARBECİSİNİZ"
Davutoğlu konuşmasında, "Mısır halkı ile problemimiz yok. Mısır bizim azim ve kadim dostumuz. Bizim darbecilerle problemimiz var. Sizlerle problemimiz olduğu gibi. Siz de darbecisiniz" ifadelerini kullandı. Başbakan Davutuoğlu'nun bu sözlerinin ardından muhalefet sıraları karıştı. CHP'li vekiller ayağa kalkarak Davutoğlu'nun sözlerini protesto etti. Meclis Başkanı Cemil Çiçek, araya girerek tansiyonu düşürmeye çalıştı.
"SİZİ DARBE DÖNEMİNDE MISIR'A HEYET"
Davutoğlu, daha sonra konuşmasına şöyle devam etti: " Siz dönüp bana 'Mısır halkıyla kavgalısınız' dediniz, 'bizi Mısır halkıyla düşman yaptınız' dediniz. Ben de sizi darbe döneminde Mısır'a heyet göndermekle suçluyorum. Siz bu ülkenin cumhurbaşkanına hakaret edeceksiniz ama en ufak bir eleştiride tepki göstereceksiniz. Dinleyin bakalım."
"NİÇİN BU KADAR SERT BİR İFADE KULLANDIM BİLİYOR MUSUNUZ?"
Davutoğlu, "Siz bundan alındınız sayın Kılıçdaroğlu ve ekibi. Sakin bir şekilde dinleyecekseniz niçin bu kadar sert bir ifade kullandım biliyor musunuz, biraz empati yapmakta fayda var" dedi.
Kılıçdaroğlu'nun hükümete yönelik eleştirilerine değinen Davutoğlu, "Keşke kendisi bize bir strateji ve vizyon çizebilseydi. Onun yerine eksik rakamlarla, kendisinin de sayısını unuttuğu sorulara tek tek cevap vereceğim. Sayın Bahçeli ise karanlık bir tablo ile bizi baş başa bıraktı. Ben ise aydınlık bir tablo çizmek istiyorum. İmparatorluğumuzun çözülmesi ile değil, cumhuriyetimizin kurulması ile başlayan aydınlık bir tablo çizeceğim" dedi.
"VESAYET ODAKLARI OLUŞTURAN İÇ YAPILAR DOĞDU"
Davutoğlu, "Ne oldu da biz bu kadim medeniyetin son devletini kaybettik. Aidiyet bilincini kıran yanlış uygulamalar ile millet fertleri arasında itilaflar çıktı. Devletin kurumsal işleyişinde kendi içinde vesayet odakları oluşturan iç yapılar doğdu. Düyun-u Umumiye ile ekonomi başkalarının idaresine verildi. Komşu halklar ve dünya siyaseti üzerindeki etkisi gittikçe zayıflatıldı. AK Parti iktidarına kadar durum böyleydi" açıklamasında bulundu.
"KÜRT VATANDAŞLARIMIZ ANA DİLİNİ KULLANAMIYORDU"
Davutoğlu, "Kürt vatandaşlarımız dillerini konuşmak için hapishaneye gittiklerinde anneleri ile konuşurken ana dilini kullanamıyordu. Alevi vatandaşlarımız haklarından bahsetmek bile mümkün değildi. Çalıştaylarımızla gündeme geldi. Vesayet açık bir şekilde ortadaydı. Başbakanlar belli kurum görevlerinden bahsederken sembolik dil kullanmak zorundaydılar. Demokrasi bu haldeydi" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, "Her Düyun-u Umumiye kasasını gördüğümde Allah bir daha bu millete bu zilleti yaşatmışın diye lise çağlarında dua ederdim. Dört ilkeyi tekrar öne çıkarıyoruz. Millet, devlet birliğini beraberliğini aidiyet bilincini güçlendireceğiz. Siyaset üzerindeki bütün vesayet odaklarını ister darbe geleneğinden, isterse de post modern ya da başka adlarla paralel yapılarla gelen bütün vesayet odaklarını kaldırdık, kaldırmaya kararlıyız. Bir daha, gücünü milletten alan TBMM temsil edilen milli iradenin yerine kimse başka bir güç ikame edemeyecek. Ekonomimizi, dünya ekonomisi ile yarışır hale getireceğiz" diye konuştu.
"ÇÖZÜM SÜRECİ ÇÖZÜLME SÜRECİ DEĞİL"
Davutoğlu, konuşmasında daha çok Çözüm Süreci üzerinde duran bu yönde hükümeti eleştiren Devlet Bahçeli'ye de cevap verdi. Çözüm sürecine de değinen Davutoğlu, "Çözüm süreci, çözülme süreci değil. Aksine milletin bütün fertlerin kaynaşma sürecidir. Mücadelemiz yeniden bir Kuvay-i Milliye mücadelesidir" dedi.
"ALEVİ KARDEŞLERİNİZLE KUCAKLAŞIN"
Davutoğlu, "Herkes mahallesinden çıksın başka mahallere girsin. Sünni vatandaşlarıma sesleniyorum: Alevi kardeşlerinizle kucaklaşın. Kürt, Türk, Zaza, Arnavut, Boşnak kardeşlerime sesleniyorum: İstiklal harbinde nasıl bir aradaysak, Van ile Balıkser'i kimse ayıramaz" diye konuştu.
"FİTNE SOKMAYA KİMSENİN GÜCÜ YETMEYECEKTİR"
Davutoğlu, "HDP'ye de sesleniyorum. Artık Türkiyeli partisi olun. Bu bir meziyettir. Bu millet arasına fitne sokmaya kimsenin gücü yetmeyecektir" dedi.
"KILIÇDAROĞLU BANA DÖRT YIL VERİN DİYOR"
Davutoğlu, "Kılıçdaroğlu bana dört yıl verin diyor. Bu rakamları biliyor. Hazinemizin dolu, rezervimizin bol olduğunu biliyor. Dört yılda gelecek, harcayacak. Sonra gidecek. Yok öyle ucuza mal" dedi.
"2001'İ UNUTMAYIN"
Davutoğlu, "Eğer yolsuzluk sizin dönemdeki gibi olsaydı biz bu başarıları sağlayamazdık. 2001'i unutmayın. Kimlerin Yüce Divan'da yargılandığını unutmayın. Müdahale ederseniz, müdahale görürsünüz. Sataşmalardan çekinip, susacak değiliz" dedi.
"BEŞAR ESAD İLE SIKINTIMIZ VAR"
Davutoğlu, "Kiminle sıkıntımız var biliyor musunuz? Sayın Kılıçdaroğlu, o gördüğünüz küçücük kızı, buraya gönderen Beşar Esad ile sıkıntımız var. O bahsettiğiniz küçücük kız sözünüzü dinleyip kapımızı kapatsaydık şu anda yaşamıyor olacaktı. Siz oraya heyet gönderdiniz. Bayır Bucak Türkmenleri katledilirken siz heyet gönderdiniz. Elini sıktınız Beşar Esad'ın. Biz onlarla problemliyiz. Nerede zalim varsa problemliyiz" diye konuştu.
"KILIÇDAROĞLU'NUN 14 YAŞINDAKİ ÇOCUĞU"
Davutoğlu, "Siz şöyle döndünüz ve ben başta olmak üzere bütün bakanlar kuruluna 'tabii sizin çocuklarınızın çocuklarınızın iş sorunu yok', haksız şekilde istihdam edildiklerini söylediniz. Bakın size bir belge göstereceğim. Bakın o yıllarda Sayın Kılıçdaroğlu o dönem müsteşar yardımcısı. Kılıçdaroğlu'nun oğlu 14 yaşında. 1 Mart 1997. SGK'da bir düzenleme yapılıyor ve çocuğu okuldayken işe giriş çıkışı yapılıyor. Şimdi bunu açıklayın. Kızınız Azime Aslı Kılıçdaroğlu. O dönemde 19 yaşında sadece başlamak için işe giriş çıkışı yapılıyor. Zeynep Kılıçdaroğlu. Kendilerinden çok özür diliyorum ama onların suçu yok. Sizin suçunuz. Eğer siyasete seviye getireceksek ailelerimizi bunun dışında tutalım. Ama dönüp hükümete böyle eleştiriler getiremezsiniz. Buna izin vermeyiz" diye konuştu.
"EBU ZER'İN YOLUNDAYIZ"
Davutoğlu, "Sizin Ortaçağ karanlığı dediğiniz Ebu Zer'in yolundayız" dedi.
"O ALTINLARLA İLGİLİ HİÇBİR TÜRK YETKİLİ TEMASA GEÇMEDİ"
Davutoğlu, "Altınlarla ilgili buraya gelmeden önce beyan edilen miktar 1500 kilogram. Buraya geldikten sonra bu beyanın dışında herhangi bir şekilde o altınlarla ilgili hiçbir Türk yetkili temasa geçmedi. Daha sonra ayrılırken 1283 kilogram olduğu tespit edildi. Ön beyan ile gerçek buradaki tartı arasındaki farktır bu. Hiçbir Türk yetkili herhangi bir şekilde, bununla bir temasa geçmedi. Altın konusundaki düzenlemelere muayir hiçbir gayri kanuni işlem yoktur" ifadelerini kullandı.
"CUMHURBAŞKANIMIZLA İLİŞKİMİZ MEZARA KADARDIR MEZARA"
Davutoğlu, "Sayın Kılıçdaroğlu son derece kurnazca, beni cumhurbaşkanımızla karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Kendisi Baykal ile nasıl bir serüven yaşadığını bildiği için. Bizim de öyle olduğumuzu sanıyor. Bizim cumhurbaşkanımızla ilişkimiz siyasetle başlamamıştır, siyasetle bitmez. Dünya ahiret kardeşliğidir. Biz söz verdik mi mezara kadardır mezara. Bizim siyasi kültürümüzün ve ahlakımızın temel kavramı da vefadır. Bir kere yenilgiyi hazmedemediniz bunu kabul edin. Tabii sessiz sakin kalacağımızı zannettiniz değil mi? Susmayız. Soru soran cevabını alır" diye konuştu.
"CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYI TALİMAT VERDİM"
Davutoğlu, "Cumhurbaşkanlığı Sarayı ile ilgili neden açıklama yapmadınız dendi. 6 Kasım tarihinde Başbakanlığa talimat verdim, uzun bir açıklama yapıldı. Özeti iyi çalışın, seçimleri kazanın, 5 sene sonra seçimlere gidin oraya siz oturun. Bunun için cumhurbaşkanlığını tartışma konusu yapmaya gerek yok" dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.