Fatih AKMAN
Çağın Emini Olabilmek…
Çağın illetlerinden biri de ahde vefanın olmamasıdır. Hâlbuki Kelamı Kerim “ve evfuv bil’ehdi” der.(İsra/34) Yani verdiğiniz sözü tutun, çünkü her söz bir sorumluluktur. Sözün, yeminin, ahdin teorisi bu.
Pratiği için Salallahu aleyhi vesellem’in siyretine baktığımızda; Bu emri ilahi gereği tüm ömrü boyunca dürüstlüğü, ahde vefayı en güzel şekilde pratize ettiğini görüyoruz.
Evet, O sözde değil, icraatın alasında yaşantısıyla biz ümmetine zengin bir miras bırakmıştır. Arzu ederseniz, buyurun onun dürüstlüğünün yaşadığı toplumdaki yansımalarına bakalım.
En başta O, tüm kirlerin tavan yaptığı cahili Mekke toplumu içerisinde parmakla gösterilecek kadar emin, güvenilir biriydi. Öyle ki bundan Muhammed-ül emin diye bilinmiş, anılmış, çağrılmıştır.
Bu hakikat, Kâbe’nin onarılmasında çıkan anlaşmazlıkta herkesin hakemliğini gönül rahatlığıyla kabul etmesiyle de bir kez daha ortaya çıkmış.
Peygamberlik vazifesini ve kendisine vahyolunan İslam dinini tebliğ için çıktığı Safâ tepesinde “Yâ Sabâhâh! Diye başladığı konuşmasında da “Ey Kureyş topluluğu! Size, ‘Bu dağın ardında veya şu vadide düşman atlıları var; sabaha veya akşama üzerinize hücum edecekler!’ desem, bana inanır mısınız?” sorusuna:
Mekkeliler, hep bir ağızdan, “Evet”, “Biz senin doğruluğunu tasdik ederiz. Çünkü şimdiye kadar sende doğruluktan başka bir şey görmedik. Sen yanımızda yalanla itham edilmiş bir insan değilsin.” Dediler.
Yine bir hac mevsimi öncesi Darun Nedve’de bir araya gelen Mekke Müşrikleri Velid bin Muğire’nin teklifiyle İslam’a ve Salallahu aleyhi vesellem’e karşı olan kirli mücadelelerinde ağız birliği yapmak için ortaya atılan “kahin diyelim” teklifine karşı Velid fikirlerine katılmayarak “Hayır...” dedi. “Vallahi, o, bir kâhin değildir… Kâhin doğru da söyler, yalan da... Ama biz Muhammed’in hiçbir yalanını görmedik ki!”
Bu hakikati, toplanıp Salallahu aleyhi vesellem hakkında ileri geri konuşan Mekke müşriklerine Nadr bin Haris “…Muhammed gözlerinizin önünde çocukluk ve gençlik yıllarını aşıp bu yaşa geldi. O, sizin içinizde en beğenilen, doğru sözlü ve güvenilir olan biriydi. Saçlarına aklar düşüp peygamberlik davasında bulunduktan sonra ona sihirbaz, kâhin, şair diyorsunuz. Allah’a yemin ederim ki onu dinledim, ne kâhindir, ne delidir, ne şairdir…” demiş.
Ebu Cehil de Salallahu aleyhi vesellem’e “Muhammed! Ben sana yalancı demiyorum. Ancak senin dediklerini doğru kabul etmiyorum” diyordu. Öyle ki buna atfen Kelam-ı Kerim, “…aslında onlar seni yalanlamıyorlar. Fakat o zalimler, açıktan açığa ayetlerimizi inkâr ediyorlar” buyuruyor.
Dolayısıyla tüm bunlar Efendimiz’in sözünün eri olduğuna birer nişane olarak güneş misali tüm çağlara ışık saçmıştır.
Tarih boyu bu hususiyet, bu usve-i hasenenin kılavuzluğunda yol alanların vazgeçilmez kırmızıçizgileri olmuştur.
Hamd olsun ki, verdiği sözü bedeli her ne olursa olsun yerine getiren kişi için kullanılan, “sözünün eri olmak”, “sözüm söz” deyimleri ve “sözüm senet” sözü de insanımızın da bu kırmızıçizgiye ehemmiyet verdiğinin göstergesidir.
Bunlardan biri olan Şehit El-Benna da “ahdinize, sözünüze ve vaadinize vefa gösterin. Şartlar ne olursa olsun bunlara muhalefet etmeyin” diyerek bu çağda da tüm dikkatlerimizi bir kez daha bu mühim meseleye çekmiştir.
Rabbimizin bizi de verdiği sözü tutan, ahde vefa gösteren çağın güvenilirlerinden kılması temennisiyle, vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.