Hasan SABAZ
Cami Katliamı
Mısır'ın Sina bölgesinde bir camiye yönelik gerçekleştirilen bombalı ve silahlı saldırı, öyle sanıyorum ki, Müslümanlar için kelimenin tam anlamıyla bir dehşet fotoğrafını ortaya çıkardı.
Evet, uzun bir süredir hastalıklı zihin sahipleri üzerinden bir operasyon yürütülüyor; ama yine de bu olayın meydana getirdiği kahır ve dehşeti tarif etmekte zorlanıyoruz.
Yıllardır katliamlar gördük, vahşetlere muhatap olduk/oluyoruz; ama belki de asıl rahatsız edici olan “birilerinin” bizi buna alıştırma gayreti…
Katliam, yıkım ve bombalamalara alıştırıldığımız gibi “Cami katliamları”na da alışmamız isteniyor.
Uzun yıllar boyunca “Camilere yönelik saldırılar” ya da “camilerde katliam” dendiğinde akla iki olay gelirdi. Biri PKK'nin 1992'de Silvan'ın Susa köyü camiinde gerçekleştirdiği katliam, diğeri de 1994'te Filistin el Halil'de vahşi bir siyonistin gerçekleştirdiği katliam…
Ta ki Amerika Irak'ı işgal edinceye kadar.
2003'te başlayan işgal hareketi, yüzbinlerce sivilin ölmesi ve büyük tahribattan sonra gerçekleşmişti. Ondan sonra devreye başka bir plan sokuldu: Irak'taki dengelerle oynama ve içte bir kargaşa çıkarma…
Mezhebi dil tarihte hiç olmadığı kadar keskinleşti. Yılların çabasıyla ortaya konmaya çalışılan “itidal” bir çırpıda kenara atıldı. İlmi derinliğe ve ümmet kaygısına sahip olmayanlar daha fazla ön plana çıktı ya da çıkarıldı.
2006'da büyük çaplı ve ses getirecek eylemler gerçekleştirmeyi düşünen gruplar camileri hedef aldı. Şiddetin şiddeti tetiklemesiyle sorun içinden çıkılmaz bir hale geldi.
Zaten keskinleşen diller bıçak gibi kesiyor, silahı olan diğerine doğrultuyor, Amerika'dan icazet alan gruplar efendilerinden öğrendikleri işkence usullerini bir diğerinin üzerinde deniyorlardı.
Amerika'nın artık askeri anlamda bölgede işi kalmamıştı.
Devreye, devşirilmişler, satın alınmışlar, eğitilmişler girdi.
Şartlar iyice olgunlaşmıştı.
Açılan yoldan ilerlemek, ayrılık ve düşmanlıkları derinleştirmek için daha fazla kan dökülmeli, daha fazla can toprağa düşmeliydi.
Bir süre Amerika hesabına kirli işler yapan birinin işlerin nasıl yürütüldüğüne dair şu sözleri son derece ibretliktir:
“Bombalı araçları hazırlama bunları pazarlarda havaya uçurma eylemleri birçok farklı şekilde yapılmaktadır. Amerikan güçleri arasında bunların en iyi bilinen ve yaygın olanı kontrol noktalarında, aranan araçların içine yerleştirilen bombalardır. Diğer bir yol da sorgulama esnasında araçlara bomba yerleştirilmesidir. İstenilen şahıs herhangi bir Amerikan merkezine çağrıldıktan sonra bir bomba bu kişinin aracına yerleştirilir ve bu şahsa aracını bir polis merkezine veya bazı sebeplerle bir alışveriş merkezine sürmesi istenir. Burada da bu kişinin aracı havaya uçurulur.”
Amerika ve diğer emperyalist dostları Afganistan'da tam olarak başaramadıklarını Irak'ta başardılar.
Bir laboratuvar görevi gördü Irak ve özenle üretilmiş virüsler “özel kuryeler” vasıtasıyla “uygun yerlere” gönderildi.
Artık coğrafyamızda daha rahat hareket ediyorlar.
İstedikleri yerleri işgal ediyor, kendileri için daha kullanışlı unsurlarla bölge siyasetine ayar vermeye çalışıyorlar.
Camilerimiz bombalandığında ellerini ovuşturuyor ve bize Sisi gibi Esad gibi zalimleri meşrulaştırmamız gerektiğini aksi takdirde her zaman böyle şeylerle karşı karşıya kalacağımızı söylüyorlar.
Camileri terk etmemizi, inanç değerlerimizden şüphe duymamızı istiyorlar.
İşte tam da şimdi ümmeti, kardeşliği, safları sıklaştırmayı gündeme getirme zamanıdır.
Ne batının ne de doğunun emperyalistine değil, Allah'a dayanma, Allah'a güvenme zamanıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.