Camilere Karşı Sorumluluklarımız

Camilere Karşı Sorumluluklarımız

Allah'ın mescidlerini, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar onarabilir. İşte, hidayete erenlerden oldukları umulanlar bunlardır.

“Allah'ın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını yasak eden ve oraların yıkılmasına çalışan kimseden daha zalim kim vardır? Onların oralara korkmadan girememeleri gerekir. Dünyada rezillik onlaradır, ahirette büyük azab da onlaradır.”[1]

“Ey Âdemoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.”[2]

“Şirk koşanların, kendi küfürlerine bizzat kendileri şahidler iken, Allah'ın mescidlerini onarmalarına (hak ve yetkileri) yoktur. İşte bunlar, yaptıkları boşa gitmiş olanlardır. Ve bunlar ateşte temelli kalacak da olanlardır.”[3]

“Allah'ın mescidlerini, yalnızca Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar onarabilir. İşte, hidayete erenlerden oldukları umulanlar bunlardır.”[4]

Ömer b. Hattab (ra) anlatıyor: “Resulullah (sav) buyurdular ki: ‘Kim bir mescitte cemaatle yatsının ilk rekâtını kaçırmadan kırk gece namaz kılarsa Allah Teala hazretleri, bu namazlar vesilesiyle onun için ateşten bir azatlık yazar.”[5]

Cenabı Allah şu yedi sınıf insanı kendi manevî gölgesinde barındırır:

1) Adaletli devlet başkanı.

2) Allah'ın ibadetiyle yetişen genç.

3) Kalbiyle mescitlere bağlı kimse.

4) Allah için birbirini seven ve bu uğurda bir araya gelip bu sevgiyle ayrılan kimseler.

5) Mevki sahibi ve güzel bir kadının cinsel ilişki davetini "Ben Allah'tan korkarım" cevabıyla reddeden kimse.

6) Sağ elin verdiği sadakayı sol eli duymayacak şekilde gizli sadaka veren kimse.

7) Issız bir yerde Allah'ı zikrederek gözleri yaşla dolup taşan kimse.[6]

Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Resulullah (sav) buyurdular ki: Müslüman bir kimse, namaz ve zikir için mescidi vatan edindiği (çokça gitmeyi alışkanlık haline getirdiği) zaman Allah’ın onun bu halinden duyduğu sevinç, tıpkı gurbette adamı olan kimselerin onun yanlarına dönmesiyle (kavuşmaktan) duydukları sevinç gibidir.”[7]

Ebu Said-i Hudri (ra) anlatıyor: “Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kim evinden namaz kılmak üzere çıkar ve; ‘Ey Allahım! Senden isteyenlerin senin katındaki hakkı için ve şu yürüyüşümün hakkı için senden istiyorum: Ben kibirlenmek, böbürlenmek veya görsünler, desinler gibi adi maksatlarla evden çıkmış değilim. Senin gazabından sakınmak, rızanı kazanmak için evden çıktım. Öyleyse beni ateşten korumanı istiyorum, günahlarımı bağışlamanı talep ediyorum. Çünkü senden başka günahları affeden yoktur’ diye dua ederse, Allahu Teala ona (rahmet) yüzüyle teveccüh eder ve yetmiş bin melek de kendisi için istiğfar eder.”[8]

Hz. Peygamber (sav), Hulefa-i Raşidin ve onları takip eden müslümanlar, kendi coğrafyalarına hâkim oldukları dönemde camilerden içtimai alanda, ilmi alanda ve ibadet alanlarında çok istifade etmişlerdir.

Hz. Peygamber (sav)’in, Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında Medine’ye varmadan ilk uğradığı yer Kuba’dır. Hz. Resulullah (sav) burada kısa bir müddet kalmış; kaldığı bu müddet zarfında bir mescid inşa etmiştir. Hz. Resulullah (sav) Medine’ye ulaştığında henüz ikamet edeceği yeri bile belirlemeden Mescid-i Nebevi’nin yapılacağı yeri tespit etmiş, ardından da inşaatına başlamıştır. Yani Hz. Resulullah (sav) Medine’ye geldiğinde; mescid inşası, Müslümanlar (Ensar-Muhacir) arasında kardeşliği tesis etme ve Yahudilerle anlaşma yapma gibi önemli üç işten mescid inşasını ilk sıraya almıştır.

Müslümanlar bir yere gittiklerinde o yerin müslümanlara ait olup olmadığını ezan sesi ve mescidin olup olmaması ile anlıyor, ona göre hareket ediyorlardı.

Hz. Resulullah (sav)’ın hayatında ve tarih boyunca Müslümanların yaptıklarından anlaşılıyor ki camiler, ibadet yerleri olmakla beraber eğitim ve öğretimin icra edildiği yerler de olmuşlardır.

Ulaşabildikleri, tebliğ götürdükleri yerlerde; kurdukları köy ve kasabalarda; fethettikleri yerlerde Müslümanların yaptıkları işlerin başında mescid yapımı gelir. Yapılan cami ve külliyeler o yerdeki insanlara çok hizmet vermişlerdir.

“Allah'a ortak koşanlar, kendi kâfirliklerine bizzat kendileri şahitlik ederken, Allah'ın mescitlerini imar etmeye layık değildirler. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedî kalacaklardır. Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.”[9] Ayetleri, mescide taraftar olup olmamayı; küfürle imanı ayıran bir alamet olarak karşımızda durmaktadır.

Müsteşrikler caminin, Müslümanların hayatında önemli bir yer tuttuğunu; müslümanların camiye bağlılığı devam ettiği sürece onlar üzerinde pek fazla etkili olamayacaklarını biliyorlardı. Bundan dolayı müslümanları camiden uzaklaştırmayı ve cami ile aralarını açmayı en önemli faaliyetleri içine almışlar ve bu yönde çok gayret sarf etmişlerdir.

ABD ve müttefiklerinin oluşturdukları Haçlı Ordularının işgali altındaki topraklarda ise camilerimiz tanklarla, toplarla, füzelerle Müslümanların başına yıkılmaktadır.

Günümüzde İslam’dan ve müslümanlardan korkanlar özellikle gençleri camiden uzaklaştırmak için çeşitli tezgâhlar ve oyunlar kurmaktadırlar. Bu senaryo içerisindeki kurgularını bahane ederek “Merkez camilerin dışındaki camiler ezandan 30 dakika önce açılır; namaz kılındıktan 30 dakika sonra kapatılır” diye bir kural koymuşlardır. Yani bu süre dışında camiye giden birisi farz namazını bile cami içerisinde değil de girişte ayakkabıları da konulduğu dar bir holde veya cami dışında namazını kılmak zorunda bırakılmaktadır.

Biz müslümanlar, caminin eski fonksiyonlarını bütünüyle icra ettiremesek bile az da olsa yapabileceklerimizin gayreti içinde olmalıyız. Böylelikle camiden uzaklaştırılmış ve uzaklaştırılmaya çalışılan müslümanları camiye yönlendirerek mürtetlerin, kâfirlerin ve işgal güçlerinin emel ve planlarını boşa çıkarmalıyız. Bu bağlamda yapabileceğimiz şeyleri siz kardeşlerimize hatırlatarak bu önemli meseleye dikkatinizi çekmek istiyoruz:

—Evimiz ve işyerimizden sonra üçüncü adresimiz, evimize ve işyerimize en yakın olan cami olsun.

—Mümkün mertebe günün beş vakit namazını, olmazsa müsait olduğumuz vakit namazlarını  -özellikle sabah, akşam ve yatsı namazlarını- evimize veya işyerimize en yakın camide kılalım.

—Evimizin ve işyerimizin bakımı, onarımı, temizliği ve eksiklikleri bizi nasıl ilgilendiriyorsa müdavimi olduğumuz caminin sorunları hakkında da duyarlı olmalıyız. Gücümüzün yettiği her türlü yardımı ve desteği vermeliyiz.

—Ailemizin, akrabalarımızın ve komşularımızın dert ve problemleriyle ilgilenmek, onlara yardımcı olmak, ihtiyaçlarını gidermek nasıl İslami mükellefiyetlerimizden ise öyle de cami cemaatinin müdavimleri, cami imamı ve müezzininin de varsa dert ve problemleriyle ilgilenmeyi ve yardımcı olmayı da kendimize görev bilelim. Cami müdavimlerinden birisi namaza gelmediğinde bunu hemen fark etmeli, kendisini ziyaret ederek niçin gelmediğini öğrenmeliyiz.

—10 yaşından büyük erkek çocuklarımızı ve kardeşlerimizi camiye götürelim. Biz olmasak bile vakit namazlarını camide kılmaları hususunda tavsiye ve teşvikte bulunalım.

—Sevdiklerimizin, akraba ve komşularımızın gönlünü camiye bağlamak, camide cemaatle kılınan namazın faziletinden istifade etmelerini sağlamak için onları da camiye, cemaatle namaz kılmaya getirmek için gayret edelim.

—10 yaşından küçük çocuklarımızı da haftanın 1–2 günü yanımızda camiye götürerek kendilerine cemaatle kılınan namazın sevabını anlatalım.

—Camilerin onarılmasına, inşasına, müslümanların camilerden ilmen ve amelen tam olarak faydalanmalarına engel olanları ve buna niçin engel olduklarını anlatalım. Cami inşa edenlerin ahiretteki mükâfatı, camileri imha edenlerin uğratılacakları azabı anlatalım.

—Tarihi süreç içerisinde bir müddet müslümanların hâkimiyetinde kaldıktan sonra kâfirlerin denetimine geçen yerlerdeki camilerin başlarına gelenleri anlatalım. (Kurtuba, Buhara, Semerkand…)

—Mescid-i Nebevi’nin ziyaret edilmesi aşkını ve orada kılınan namazın faziletini anlatalım. Mescid-i Aksa’nın Müslümanların ilk kıblesi olduğunu, Yahudilerin Mescid-i Aksa’yı işgalini, Mescid-i Aksa üzerindeki oyunlarını, Mescid-i Aksa’nın Yahudi işgalinden kurtarılması gerektiğini, bu hususta tüm Müslümanların mükellef olduğunu; Kudüs’ün kurtuluşu için mücadele eden müslümanların karşılaştıkları sıkıntıları anlatalım.

—Yine ülkemizde, zamanında cami olarak kullanılan fakat şu an kullanılmasına müsaade edilmeyen, tahrip edilen, başka amaçlar için kullanılan camilerin durumu ve bunun sebeplerini anlatalım.

—Müdavimi olduğumuz caminin yapımında müslümanların gösterdikleri fedakârlıkları,  -şu anda yapılmıyorsa bile- zamanında camide yapılan hizmetleri, çocuklarımıza ve yeri geldiğinde cami cemaatine anlatalım.

—Günümüzde ABD, Rusya, Çin ve Hindistan gibi müstekbir devletlerin işgali altında bulunan İslam topraklarında camilere yapılan saldırıları anlatalım. Özellikle ABD’nin kontrolündeki Haçlı Ordularıyla ve yerli işbirlikçileriyle beraber Irak’taki Bağdat-Ebu Hanife Camisi, Felluce- Muhammediye ve Raşit Halife Camilerine yaptığı saldırı ve yıkım asla unutulmamalıdır.

Cenab-ı Allah bizleri, çocuklarımızı, akrabalarımızı, komşularımızı ve sevdiklerimizi camide cemaatle namaz kılan müdavimlerden ve camiye karşı sorumluluğunu yerine getirenlerden eylesin. Allah’a emanet olun.

İnzar Dergisi

--------------------------------------------------------------------------

[1] Bakara: 114

[2] A’raf: 31

[3] Tevbe: 17

[4] Tevbe: 18

[5] Kutub-i Sitte 17. Cild Sf: 15 Hadis No: 6233

[6] (Rıyazu's-Salihin, 1/317)

[7] Kutub-i Sitte 17. Cild Sf: 15 Hadis No: 6234

[8] Kutub-i Sitte 17. Cild Sf: 13 Hadis No: 6229

[9] Tevbe: 17–18

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.