Dr. Bekir TANK
Çatışmacı dilden hikmet diline
Bugünlerde dil, yani üslup üzerine yoğunlaştım. Amacım; kullanılan dilin gerek bazı ülkelerde yaşanmakta olan savaşlara ve gerekse her ülkede var olan terör ve şiddet olaylarına olan etkisini öğrenmek.
Dil-üslup derken, aklıma ilk gelenler şunlardır:
a-Çatışmacı dil
b-Ötekileştirici dil
c-Uzlaşmacı dil
d-Hikmet dili
Bir bu kadarını da siz ekleyebilirsiniz. Çünkü insanın kullandığı o kadar üslup var ki…
Yaşamakta olduğumuz olayların ve dolayısıyla içinde bulunduğumuz halin kullandığımız dil ile doğrudan bir ilişkisinin olduğu şüphesizdir. Diğer bir ifade ile insanı şiddete, teröre ve savaşa götüren yollardan biri de kullandığı dildir.
Savaş, şiddet ile terörün birkaç adım daha ötesidir. Bir ülkede savaş varsa, diğerleri de zaten var demektir. Yok, eğer şiddet varsa, bu demektir ki, önlem alınmadığı takdirde, terör ve derken savaş çıkabilir. Terör dediğimiz şey de zaten savaşın düşük yoğunluklu halidir.
Bir ülkede bunların birinin veya birkaçının yahut hepsinin olmasında o ülkedeki rejimin dili başta olmak üzere, orada yaşayan insanların dili de pay sahibidir. Bunların oluşmasında bir de dış etkenler var ki, onlar konumuzun dışındadır. Bir ülkede aileden okula, medyadan siyasete ve kısaca hayatın her alanında bireyler, gruplar, örgütler, kurumlar ve partiler arasında kullanılan dilin ortalaması, aynı zamanda oradaki güvenin, barışın, gelişmişliğin ve refahın da vardığı düzeydir. Aynı şey küçük ve büyük topluluklar için de geçerlidir. Örneğin, iki birey, iki aile, iki grup, iki tüccar, iki parti ve iki cemaat arasındaki ilişkilerin niteliğini de belirleyen yine aralarında kullandıkları dildir.
Bütün bunlardan hareketle yine kendimizden başlayarak çevremize, sokağımıza, mahallemize, şehrimize, ülkemize ve diğer ülkelere baktığımızda, orada hangi dilin daha baskın olduğunu hemen görebilir ve anlayabiliriz.
Günümüz dünyasına bu gözle baktığımızda da, en fazla savaşların, en fazla terörün ve en fazla şiddetin Müslüman ülkelerde ve Müslümanların arasında meydana geldiğini-olduğunu görüyoruz. Şunu da kabul ediyorum; az veya çok, ama sonuçta terör ve şiddetin olmadığı hiçbir ülke ve topluluk yoktur. Fakat dediğim gibi, saydığım olumsuzlukların merkezinin Müslümanların yaşadıkları yerler olması tesadüfi olmasa gerek. Bunda da elbette ki Müslümanları aşan durumlar var. Yani dışarıdaki müdahalelerin bu olumsuzluklarda doğrudan bir etkisi var. Hatta velev ki en büyük etken dışarıdaki müdahaleler olsun. Ama Müslümanların da bu olumsuzluklardaki payı hiç de az değil. Bunu da kullandığımız dilden anlıyoruz.
Evet… Kullandığımız dil ile inancımızın bizden kullanmamızı istediği dil arasında oldukça büyük bir fark olmalı ki, ne kendimiz güvendeyiz ve ne de güven verebiliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.