Cehalet Muhitinde Yetişen Öğretmen

Cehalet Muhitinde Yetişen Öğretmen

Resulü Ekrem (s.a.v), okur-yazar olmayan bir ümmi idi, cehalet muhitinde; çölde ana ve babadan mahrum bir halde koyun gütmekle yetişmişti.

Resulü Ekrem (s.a.v), okur-yazar olmayan bir ümmi idi, cehalet muhitinde; çölde ana ve babadan mahrum bir halde koyun gütmekle yetişmişti. Zira mevcudatın Rabbi tarafından, söylenen ``Muhakkak ki Sen büyük bir ahlak üzeresin`` (Kalem / 4) sözünün değerini anlatmaktan acizdir bütün düşünceler, yazmaktan acizdir bütün kalemler… Bu Allah (c.c)`ın şehadetidir.


 

Bismihi Teâlâ…

“(Resulum) Deki; ‘Eğer Allah`ı seviyorsanız Bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.’ Allah son derece bağışlayıcıdır ve esirgeyendir.” (Ali- İmran / 31)

“Kim Resule itaat ederse, Allah`a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, Seni onların başına bekçi göndermedik.” (Nisa / 80)

Şüphe yok ki Allah-u Teâlâ’yı sevmek kuru sözlerle olmaz ve vicdani bir aşkla da gerçekleşmez! Bu dava sadece Allah`ın Resulü’ne tabi olmak, Onun hidayeti üzere yaşamak ve hayatta Onun nizamını gerçekleştirmekle olur. İman da şüphesiz ‘Ben Allah`a ve Resulünün getirdiklerine inanıyorum’ demekten ibaret değildir. Mikrofonlarda coşturucu şiirler söylemek ve dikilmiş alametler hiçbir zaman imanı ifade etmeye muktedir değildir. Fakat iman Allah (c.c.)`a ve Resulüne itaattir. Resulullah (s.a.v)’ın arz ettiği şekilde Allah (c.c)`ın nizamını yaşamaktır.

İnsanlık tarihine bakıldığında hayatın peygamberlerle başladığı görülür. Peygamberler olmadan hayatın anlaşılması mümkün değildir. Onun içindir ki her ümmete peygamberlerin gönderildiği belirtilmektedir. Her kavmin bir yol göstericisi vardır.

 

Bilindiği gibi İslam dininin iki temel kaynağı vardır, bunlardan birincisi Allah (c.c)`ın yüce kelamı olan Kur`an; diğeri de Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatıdır. Allah Resulü (s.a.v) sadece Allah (c.c)`ın ayetlerini yazdırmak, emirlerini duyurmak ve açıklamakla değil aynı zamanda yaşayan bir Kur`an olması hasebiyle bize nasıl yaşanılacağını öğretmiştir.

“Yüce Allah ile Peygamberini, bir başka ifade ile Kur`an ve sünneti birbirinden ayırmamız mümkün değildir. Bunlar et ve tırnak gibi birbirine bağlı iki unsurdur. Kur`an ile sünneti birbirinden koparırsak İslam dininin gerçek anlamını kavrayamayız.  Bunu şöyle bir örnekle de açıklayabiliriz; Kayık ile kürekçi neyse kitap ile Peygamber de aynıdır. Kürekçiyi kayıktan aldığımız zaman varmak istediğimiz yere asla varamayız. Resulullah (s.a.v)’ı da kitaptan ayırırsak kitabı anlayamaz ve Allah (c.c)`ın istediği şekilde bir Müslüman olamayız.

Kur’an, Peygamberin elindeki bir nur ve ışıktır. Onu elinden aldığımızda sadece Peygamberimiz kalır, Peygamberi dışladığımızda sadece kitabımız kalır. O zaman da ya Hıristiyanlar gibi kitabı unutup Peygamberimizi ilahlaştırırız, ya da Hindular gibi Peygamberimizi unutup kitabı ilahlaştırırız… Her iki halde de Allah-u Teâlâ’nın belirlediği amaçlardan uzak kalırız. Onun içindir ki Resule itaat Allah (cc)`a itaat olarak sembolleştirilmiştir. Öyle ise hiç kimse Kitabı ve Peygamberi devreden çıkararak, Allah (c.c)`ın belirlediği hedefe ulaşacağını sanmasın. O`nun yolu Kur`an ve sünnetten geçer, başka hiç bir yolu da yoktur.”(1)

Şayet bizler de Allah (c.c) ve Resulünü gerçekten seviyor ve Onun mirası olan sünnetinin izinden gitmek istiyorsak, gelin Onun nasıl örnek bir şahsiyet olduğunu tanımaya çalışalım.

 

Resulü Ekrem (s.a.v), insanlar arasında seçilmiş olmasına rağmen Allah-u Teâlâ’dan en çok korkan kişi idi! İnsanların en yumuşak, en adil, en çok namuslu ve iffet sahibi olanı idi ki mahremi olmayan ve nikâhında bulunmayan veya cariyesi olmayan hiç bir kadına el değdirmemiştir. İnsanların en ağır başlısı olup insanlara gücü yettiği halde en çok affedenlerden birisi idi. Müslüman olsun kâfir olsun, umumi olsun hususi olsun, beddua etmesi istendiği vakit o dua ederdi… İnsanların en cömerdi idi... Onun yanında para akşamlamazdı. Allah Resulü, en üstün mevkie sahip olmakla beraber, insanların en mütevazısi idi… Kendisine kıyam yapılmasından hoşlanmadığını bildikleri için geldiği zaman, Ashab-ı Kiram, Ona kıyam etmezlerdi…

Çocuklar topluluğuna uğrar ve onlara selam verirdi. Ayakkabılarını tamir eder, elbisesini diker, ev ve mutfak işlerinde yardımcı olurdu. Köle olsun efendi olsun herkesin davetine katılırdı. Bir yudum süt de olsa hediyeyi kabul eder ve karşılık verirdi. Hediye kabul eder ancak sadaka almazdı. Allah (c.c) için sever Allah (c.c) için buğz ederdi. Kendi namına kızmazdı. Karşısına çıkan adama öyle samimi davranırdı ki herkes kendisinin Onun katında en sevimli kimse olduğunu zannederdi. Müşriklerden korunmak için yine diğer müşriklerden yardım teklifi gelirdi, kendisi yardıma muhtaç olduğu halde, ``Ben müşrikten yardım istemem`` derdi.

Cemiyet ve davetlere katılır, hastaları ziyaret eder ve cenazelerde hazır bulunurdu. İnsanların en şecaatlisiydi. Muhafızı bulunmadan tek başına düşmanları arasında dolaşırdı. Kendisinde kibirden eser bulunmazdı. Sözü uzatmaz en üstün belagat sahibi idi. İnsanların en güler yüzlüsü olup dünya hususunda hiç bir suretle heyecanlanmazdı. Başkalarını kendi nefsine tercih maksadıyla ölünceye kadar üç gün devamlı olarak birbiri ardınca karnını buğday ekmeğinden doyurmamıştır. Güzel kokuyu severdi. Fakirlerle, yoksullarla bir arada yerdi. Akrabaları ile ilgilenir ve fazilet sahibi olanları tercih ederdi. Kimseye eziyet etmez, özür dileyenlerin mazeretini kabul ederdi. Allah (c.c) için amel etmediği bir vakti geçmezdi, ya ibadet veya lüzumlu bir işle meşgul olurdu. Her daim iyiliği emreder kötülükten nehy ederdi.

Rabbi tarafından, söylenen ``Muhakkak ki Sen büyük bir ahlak üzeresin`` (Kalem / 4) sözünün değerini anlatmaktan acizdir bütün düşünceler, yazmaktan acizdir bütün kalemler. Bu Allah (c.c)`ın şehadetidir. Nitekim Allah-u Teâlâ güzel ahlakı, iyi vasıfları ve mükemmel surette sevku idareyi o muhteşem insanda toplamıştır. Allah (c.c) katında Ondan daha keremlisi yoktur. O, Allah u Teâlâ’nın; Halili, Habibi, Neci-i, Safiyi, Resulü ve Nebisidir. Resulullah’ın en güzel mirası olan sünnetine sahip çıkmak dua ve temennisi ile…

Zehra Ayhan / Nisanur Dergisi – Nisan 2012

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.