Mehmet Zülfi TAN
Cennet Azığı mı? Cehennem Yakıtı mı?
Esnaf ziyareti esnasında bir kardeşimize uğradık. Kardeşimizin büyük bir ticaret yeri var. Onlarca işçi yanında çalışıyor.
Kalbi bazı konularda rahat değil ki bize bir soru sordu. Dedi ki; "Hocam şu anda görüyorsunuz ki bir ticaretin içindeyim. Bu ticaretimi azar azar büyüttüm, lakin içinde bulunduğumuz ticari sistemden dolayı harama bulaşmadan büyümen mümkün değil. Ayrıca büyük bir ticari yer olarak ayakta kalman da mümkün değil. Ya ticarethaneyi mini hale getirip, küçülterek ben ve birkaç kişilik bir yer yapıp, geçimimizi sağlayacak bir hale getireceğim ya da bu şekilde devam edeceğim. Sizce ben ne yapmalıyım?"
Yanımda bulunan bir arkadaş dedi ki: "Siz ticareti büyütmek zorunda değilsiniz. İşin takva boyutuna sarılarak, harama düşmeden, ticaretinizi yapmanız daha hayırlı olur sizin için."
Kardeşimizin kalbi de buna yattı gibi. Dünyası için ahiretini neden zayi etsin ki! Ama yapar mı yapmaz mı bilmiyorum.
Doğrusu işin içine takva, helal, haram girince bir taraftan kalbim bu kardeşimizin dediğini uygun görmesine rağmen diğer taraftan aklım itiraz etti. Peki Müslümanların içinden zamanın Ebubekirleri, Osmanları, Abdurrahman b. Avf (r.a)’ları çıkmasın mı? Çıkacaksa o zaman bu iş nasıl olacak?
Bu cahili sistemde Müslümanlar için sadece ticaret mi sıkıntılı? Hayır eğitim, maliye, askeriye, bankacılık…vb. bütün kurumlar aynı sistemin birer çarkları olmuş. Birisinden kurtulsan bile diğerine yakalanmaman mümkün değil.
O zaman Müslüman ne yapmalı? Nasıl bir yol izlemeli?
Bu öyle kolay kolay cevap verilecek bir mesele olmadığı için bugün bu konu, aynı zamanda Müslümanların bu sistemde fırka fırka olup ayrılmalarına sebep olmuştur. Kimisi bu sistemi kökten red edip ona bir cephe almış. Bunun için devlet içinde devlet olman lazım ki bu da mümkün değil. Yani sadece red etmek yetmiyor. Görüyoruz ki onlar da taşıyamayacakları bir yük yüklenmişler, kazanamayacakları bir savaşa girmişler, kendilerini daha perişan bir hale getirmişler. Ticaretleri batmış, aileleri, birlikleri dağılmış, eğitimleri yok olmuş.. Saklanmak zorunda kalmışlar. Dönüp arkaya baktığımızda kaybettiklerinin yanında kazançları çok az olmuş. İslam ve Müslümanlar bundan çok zarar görmüş.
O zaman olan şartları red etme seçeneğimiz yok. Bu sistem içinde bir taraftan bu sistemi değiştirecek İslami bir çalışma, diğer taraftan da bu sistem içinde bu sistemle İslami dairede mücadele ederek ayakta kalma yolunu bulmak zorundayız. Bunu yaparken Müslüman İslami şahsiyetini ortaya koymalı, örnek insan modelini temsil etmelidir. Birileri gibi her yolu mübah göremez. Saklanarak, sızarak, İslam’ın bütün kutsallarını çiğneyerek değil. Bizim öncelikle bir davamız var. Bu davayı tebliğ ve temsil görevimiz var. Çünkü bizim mücadelemiz çağlar boyu devam edecek. Nesillerce sürecek. Bir hak, bir batıl galip gelecek. Batıl galip geldiği zamanlarda elbette hakkın güçlenip gelişmesi için bir süre ve zaman gerekecek, imkanları elde etmek için maddi kaynaklar lazım olacak. Ticareti terk et, adaleti terk et, eğitimi terk et, maliyeyi terk et….hayatı terk et! Acaba takva, sorunları terk etmek mi, sorunlardan kaçıp saklanmak mı, yoksa kalıp mücadele etmek mi?
O zaman inançtan taviz vermeden, cahiliye sistemi içinde yaşarken, İslami yaşantıya da bir zemin açmamız lazım. Hayatın her alanında var olacak, İslam’ı temsil edecek fertleri yetiştirmemiz lazım. Toplumun İslam ile cahil düzenin arasındaki farkı görmesini sağlayacak çalışmalar yapmamız lazım. Hz. Peygamber gibi gerektiğinde cahiliye içinde onunla mücadele etmemiz lazım.
Şimdi gelelim kardeşimizin sorusunun cevabına. Üstüne sonradan düşündüm ve şöyle bir sonuca vardım. Allah kıyamet gününde mizanı kuracak. Mizanın bir kefesine hayırları, diğer kefesine de günahları koyacak ve ona göre hüküm verecek. O zaman yapmamız gereken şey sevap kefesini ağırlaştırmaktır. Bilmeyerek işlediğimiz günah ve hataların kefareti için hayırları çoğaltmamız lazım. Eğer mal ile işlemişsek mal ile dil ile işlemiş isek dil ile hatalarımızı temizlemeliyiz. Dolayısıyla ticarette kazandığımız kazancı, bol bol infak ederek, sadaka ve zekâtını vererek onu temizlemeliyiz.. Gönlümüz mutmain olana kadar bunu sürdürmeliyiz. Malımız cehennem yakıtı olmadan onu cennet için azık haline getirelim. Bizden önceki salih insanlar ona nasıl muamelede bulundular ise, biz de öyle muamele edelim ve onun bize vereceği zarardan kurtulalım. Onu iyice temizleyinceye kadar bol bol infak, sadaka ve zekât suyunda yıkayalım.
Allah malımızı ve evlatlarımızı bize göz aydınlığı kılsın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.