Cihad Ebedidir
Bu yazımızda asrımızın en büyük müceddidi olan Üstad Bediüzzaman'ın cihadla ilgili birkaç fetva ve beyanatlarını göreceksiniz inşaallah.
Bu yazımızda asrımızın en büyük müceddidi olan Üstad Bediüzzaman'ın cihadla ilgili birkaç fetva ve beyanatlarını göreceksiniz inşaallah. Asrımızda ve bilhassa şu günlerde, dünyanın bir çok yerinde cereyan eden bazı hadiselere ışık tutacağını umuyorum.
Yazılar orijinal Osmanlıca olduğu ve öz kültüründen uzaklaştırılmış yeni neslimize kapalı kaldığı için bazı yerlerini açıklayarak sizlere aktarmayı uygun gördüm.
SORU: Hal-i hazırdaki medeniyet dini cihada müsaade etmediği ve fetva vermediği halde İslamiyet ile bu medeniyet-i hazıra arasında tatbikat nasıl olur?”
CEVAP: “Vaktaki medeniyet müdafaa için gayr-i meşru vasıtaları bile meşru kılıp cevazına fetva verdiği halde nasıl bütün şeriatlerin tespit ve emrettikleri cihada müsaade ve teşvik etmeyecek? Dünyada rezalet bulundukça faziletin ona karşı cihad etmesi zaruridir. Muhakkak cihad ebedidir. (Arabî Hutbe-i Şamiye Teşhis-ul illet, Asar-ı Bediiye eskimez yazı shf: 702)
Elhasıl: Hayr-ı kesir için şerri kalil (faydası çok zararı az olan şeyler) kabul edilir. Eğer şerri kalil olmamak için hayr-ı kesiri intac eden (netice veren) bir şerr terk edilirse o vakit şerr-i kesir irtikâp edilmiş (yapılmış) olur. Mesela cihada asker sevk etmekte, elbette bazı cüz-i ve maddi ve bedeni zarar ve şerr olur. Fakat o cihadta hayr-i kesir var ki İslam, küffarın istilasından kurtulur. Eğer o şerr-i kalil için cihad terk edilse o vakit hayr-ı kesir gittikten sonra şerr-i kesir gelir. O aynı zulümdür. (12. mektup Mektubat)
Hem madem bir zalim ve vicdansız bir adam, birisini yere atıp ayağıyla onun başını kat'i ezecek bir surette davransa, o yerdeki adam eğer o vahşi zalimin ayağını öpse, o zillet vasıtasıyla kalbi başından evvel ezilir, ruhu cesedinden evvel ölür. Hem başı gider, hem izzet ve haysiyeti mahv olur. Hem o canavar, vicdansız zalime karşı zaaf göstermekle, kendisini ezdirmeye teşci eder (cesaretlendirir). Eğer ayağı altındaki mazlum adam, o zalimin yüzüne tükürse, kalbini ve ruhunu kurtarır, cesedi bir şehid-i mazlum olur. Evet tükürün zalimlerin hayâsız yüzlerine!” (29. mektup / 6. risale olan 6. kısım)
SORU: Anadolu'da pek çok zulüm ediliyor. Ve pek çok Müslümanlar idam ediliyor. Neden böyle yapıyorlar?”
CEVAP: “Evet, maatteessüf (esefle beraber) pek feci şeyler oluyor! Fakat asıl sebeb “mel'ün” mimsiz (çirkin)” medeniyet; öyle zalimane (acımasızca) bir silah şu harb-ı vahşiyaneye vermiş ki (Avrupalıların İslam âlemine karşı verdikleri savaş kast edilmektedir ki, 1919'da ona karşı Anadolu'da istiklal mücadelesi başladı); o silah karşısında dayanmak, onun nazırıyla (misliyle) mukabele etmek lazım gelir. “Şeşhane” ile Mitralyöze mukabele edilmez. İşte o silah, o düsturdur ki; medeniyet harbin eline vermiştir. Ben de kendi gözümle “Garanduk Nikolaviç”in namına iki emri gördüm. Der: Askerimize bir köyden bir tüfek açılsa, çoluk çocuğuyla imha edilecektir.” İkinci emri de: “ Bir cemaatte bir adam cephe zararına bize hıyanet etse, çoluk çocuğuyla imha edilecektir.” İşte böyle azlem (son derece zalim) bir düstur ile (İngiliz) Anadolu'ya hücum ediyor. (Tuluat, Asar-ı Bediiye shf: 165)
Çirkin batı medeniyetinin felsefesi, savaşlarda düşmanlarını mağlup etmek için onlara her yolu meşru kılmıştır. Özellikle acımasızlığı onlara vazgeçilmez ilke haline getirmiştir. Garanduk Nikolaviç'in yukarıda zikredilen iki emri buna ufak örneklerdir. Ve özellikle eskiden beri İngiliz şeytanı bu düsturla Müslümanlarla savaşmaktadır.
Bu tür zalimlerin savaş düsturuna karşı aynı düsturla karşılık verilmezse, mitralyöze (makineli tüfek) karşı tabanca cılız ve tesirsiz olduğu gibi Müslümanların karşılığı da o şekilde cılız ve tesirsiz kalır.
Mimsiz ve vahşi medeniyetin öğrencilerine sergiledikleri acımasızlık ve kural tanımaz vahşetine misilleme yapılmazsa durdurulması imkânsız olduğundan yapılması meşrudur, yapılmalıdır. Ve mimsiz medeniyetin canavar öğrencileri buna sebebiyet verdikleri için onlar tel'in edilmelidir.
Üstadın bu tarihi fetvasına delil Kur'an-ı Kerim'in Bakara Suresindeki 194. ayetidir. Evet Allah-u Teala Erhamurrahimin olmakla beraber misillemeyi emretmiştir. Bu tür vahşileri durduracak başka bir yol olsaydı herhalde onu emredecekti.
“Dediler: İttihad'e (İttihad ve Terakki Partisine) şedid bir muarız idin, neden şimdi sükût ediyorsun?”
Dedim: Düşmanların (o zaman İslam toprağını istila etmeye çalışan Avrupa ve diğer kafir güçlerin) onlara şiddet-i hücumundan!.. Düşmanın hedef-i hücumu onların hasenesi olan azim ve sebattır! Ve İslamiyet düşmanına vasıta-ı tesmim olmaktan ferağattidir. (İslamiyet düşmanlarının elinde zehirletme aracı olmaktan kurtarılmalıdır)
Bence yol ikidir: Mizanın (terazinin) iki kefesi gibi. Birinin hiffeti (hafif bırakılması) ötekinin sıkletini geçer (ağır gelmesine vesile olur). Ben tokadımı “Antranik” ile beraber “Enver”e ve “Nizelos” ile “Said Halime” vurmam… Nazarımda (görüşümde) vuran da sefildir (alçaktır). (Sünuhat, Asar-ı Bediiye shf: 218219)
Bir Müslüman ne kadar menfi de olsa dış düşman yani küfür güçleri ona saldırdığı zaman herhangi bir şekilde kafire yardım etmesi caiz değildir. Diğer bir tabirle Müslümanlar dâhilde ne kadar birbiriyle kavgalı da olsalar ve birbirini beğenmeseler de yine hiçbir şekilde birbirlerine karşı kâfir ve dış güçlere yardım etmemelidirler, eden de münafık sınıfına geçtiği gibi en aşağılıktır. Çünkü esfeli safiline girecektir.
“Gâvurlarla barışmak, zelillerin kârıdır. Hayattaki yaralar belki de iyileşir. Ancak İzzet-i İslamiyenin ve namus-u milliyenin yaraları derindir” Zerre miktar gayret ve haysiyetten nasibini alan bunu açıkça görüp fark etmektedir. Bugünkü gâvurlar, en büyük şerefimiz ve milletimizin iftiharı olan İslamiyet'i, hâkimiyetten düşürmekle ve hayâsızlık ile fuhuşu milletimizin arasında yaygınlaştırmakla İslamiyet ve milletimize vurdukları darbe ve açtıkları yara pek derindir. Bu yara kapanmadıkça (ki kapanması da imkânsızdır) onlarla barışılmamalıdır.
“İp üstündeki cambaz, yerde olan adamla eğer kavga ederse, yerde olan çekinmez (ve çekinmemelidir). Zira cambazın hayatı hassas bir dengeye bağlıdır. Bir kere o bozulsa, seyreyle gümbürtüyü. Yerdeki çıplak adamın ise en fazla kıyam ve oturuş hali değişir.” (Lemaat, Asar-ı Bediiye shf: 889)
Yani İslam dışında hak ve hakikat yoktur. Diğer fikir ve felsefeler batıl ve yanlıştırlar. İnsanlar da fıtrat gereği hakka taraftardır. Bir kâfir devlet başkanının, Müslümanlara karşı savaşı kazanabilmesi için batıl olan küfür davasını, hak suretine sokmak mecburiyetindedir. Bu da müthiş bir kurnazlık ve dengeleme ister. İp üstünde yürüyen cambaz gibi. Müslüman ise hak ve hakikate dayandığı için yerde yürüyen adam gibi fazla kurnazlık ve muvazeneye ihtiyacı yoktur. İp üstündeki cambazın savaşarak dengeyi muhafaza etmesi nasıl imkânsız ise kafir de Müslüman'la savaştığında dengeyi muhafaza etmesi imkansızdır. Ve mutlaka yanlış, batıl ve vahşet foyaları açığa çıkar. Böylece insanların desteğini kaybedip savaşta yenilirler. Müslüman ise haktan, doğruluktan ve insaniyetten başka yanında başka bir değer taşımaz. Onun için de bu güzellikler dışarıya yansır. İşte bu güzellikler galibiyet için destek olurlar.
Bu hakikatten dolayı hiçbir zaman Müslümanlar kâfirlerle olan savaştan çekinmemelidirler. Fetih suresinin 22. ayetinin açık beyanıyla kâfirlerin Müslümanlarla savaşmaları kendileri için ne kadar tehlikeli ise Müslümanların da kafirlerin savaşından çekinmeleri Bakara Suresinin 195. ayetinin şahitliğiyle o kadar tehlikelidir. O zaman bakara suresinin 190-193, Tevbe Suresinin 14-15. ayetleri uygulanmalıdır.
Eğer Müslümanların gücü yoksa Enfal Suresi 60. ayetine göre hareket edilmelidir. Ki Tevbe Suresinin 111. ayetinde belirtilen Allah-u Teala ile pazarlık gerçekleşsin.
“Yüzer milyon başların feda oldukları bir kudsi hakikate, başımız dahi feda olsun. Dünyayı başımıza ateş yapsanız, hakikat-ı Kur'aniyeye feda olan başlar zındıkaya teslim-i silah etmeyecek ve vazife-i kudsiyesinden vaz geçmeyecekler inşallah!..” (Lem'alar shf: 262, Elcihad shf: 56)
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.