Çocuklarda İmanın Önemi
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateşten koruyun…” (Tahrim: 6)
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateşten koruyun…” (Tahrim: 6)
“Hepiniz çobansınız. (Mesulsünüz) Mesuliyetiniz altında bulunanlardan sorumlusunuz.” (Hadis-i Şerif)
Sünnetullah gereği, insanoğlu çocuklarına düşkündür. Fıtratı, batıl düşünce ve yaşantılarla yozlaşmamış her ebeveyn, kendilerince çocuklarının saadetleri için çabalar. Bu çabalamalar günümüzde, daha çok çocuklara maddi imkânlar sağlamak için gerçekleşmektedir. Ancak ebeveynlerin çoğu, çocukları için hayatlarını feda ettikleri halde, ömürlerinin sonunda onların hayırlı evlatlar olmadıklarını ve haram yollara düştüklerini söyleyerek yakınırlar.
Zira maddi değerlerin merkeze konduğu asrımızda, tüm maddi refaha rağmen, yeni nesil geçmişte hiç olmadığı kadar mutsuzdur. Bu mutsuzluk zengin kesimlerde daha bir katmerli iken; ekranların tozpembe gösterdiği makyajlı yaşantılara özendirilmeleri sonucu fakir ailelerin çocukları da bu yalancı mutluluğa ulaşmak için her türlü suçu işlemeye itilmektedir. Ve ne hazindir ki böyle bir toplum, ortalığı kasıp kavuran bir gazap ateşi ile birçoğumuzun çocuğunu da elimizden alıp götürmektedir.
Aileler, çocuklarındaki bu mutsuzluk ve suçluluğun giderilmesi için eldeki maddi imkânları seferber edip görevlerini yaptıklarını düşünerek; “Daha ne yapabilirim ki!” diyerek çaresizlik içinde kıvranırken, çocuklar da ıslahları amacıyla kendilerine sunulan imkânları, mutsuzluklarını bastırmak için, içki ve eğlencede kullanırlar. Yalancı mutluluklardan uyandıklarında ise tekrar buhranlar yaşamaya başlarlar.
Hiçbir anne-baba, çocuklarını hüsranda görmek istemez. Halik’ın istediği şekilde yaşanmadığı takdirde ızdıraba dönen birkaç günlük dünya hayatı bir tarafa, ebedi hayatı kaybedecek olmaları çok daha vahim bir durum olarak önümüzde durmaktadır.
Günümüzde belki de insanlığın en büyük çıkmazı olan bu problemin tek çözümü şüphesiz insanların, yaratıcısını tanıması ve özellikle çocuklara tanıtması ve O’nun emirlerine uygun bir hayat sürmesidir. Yeni neslin tek kurtuluşu da budur. Zira insanı yaratan Allah’tır. Ve “Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur.” (Rad: 28) Allah’ı tanımayan, O’nu zikretmeyen bir kişinin huzura kavuşması mümkün değildir. Özüne dönerek, yaratıcısına itaat etmek, ahiretin olduğu gibi dünya hayatının da kurtuluşudur. Bu noktada ebeveynlerin, büyük bir önemle cevabını aramaları gereken soru; “Çocuklara verilecek eğitimin nasıllığıdır.”
Çocuklara neyi, nasıl ve ne zaman öğretmek gerektiği eğitim biliminin öteden beri uğraştığı temel konudur. Mesele dini eğitimleri olunca bu soruların cevapları daha bir önem arz etmektedir. Bediüzzaman Hazretleri küçük yaştan itibaren İslami eğitim vermenin önemini şöyle açıklar:
“Çocuk küçüklüğünde kuvvetli ders-i imanı almazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslamiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Adeta gayr-ı Müslim birisinin İslamiyet’i kabul etmek derecesinde zor olur. Yabani düşer.” (Emirdağ Lahikası)
Bu noktada, küçük yaşta İslami eğitime başlanmasının önemini görüyoruz. Yüce Rabbimiz her insanı İslam fıtratı üzerinde yarattığı için, çocuk zaten dini eğitim almaya müsaittir.
İlmi gerçekler çocuğun dini duygularının ve Allah arayışının doğuştan kaynaklandığını gösteriyor. Alman Psikolog Hallenbach, bu gerçeği şöyle açıklar: “Çocukta görünmeyen ve henüz izah edilemeyen çok güçlü bir merak duygusu ve kendine yardım edecek, kendini koruyacak; ‘sonsuz kuvvet sahibi’ arayışı vardır. Çocuğu dindar yapan; onun içindeki, sonsuzluğa karşı duyduğu bu merak ve özlemidir. Ancak bu merak ve özlemin aile tarafından teşvik edilmesi ve desteklenmesi gerekir.” Hallenbach her ne kadar ‘izah edilemeyen’ diyorsa da, bu yetilerin, Allah tarafından insan fıtratına yerleştirildiğini inancımız İslam’dan biliyoruz. Merhum Elmalılı Hamdi Yazır; “Her ferdin ruhuna bir hak duygusu ve Allah’ı bilme gücü yerleştirilmiştir” diyerek bu gerçeği ifade eder.
Çocuklarımızın fıtratında var olan bu hak duygusunun bilinçli bir şekilde desteklenmesi hayati bir öneme haizdir. Zira her şeyden önce söz konusu olan, ebedi hayatlarıdır.
Çocuk; içindeki Allah’ı arama duygusunu, “Beni kim yarattı? Ben nereden geldim?” şeklindeki sorularla ifade eder. Bu sorulara anne-babaların; “Seni leylekler getirdi!” şeklinde gayrı ciddi ve abes cevapları o masum zihinleri bulandırır. İç dünyaları karışır ve çelişkiler içinde bocalar.
Çocuklara böyle anlamsız cevaplar vermek yerine, bu fıtri soruları soran çocuğa; “Allah-u Teala’nın yüce yaratıcılığı, rahmeti, nimetleri ve özellikle kendisi gibi masumlara olan sevgi ve şefkati”nin anlatılması son derece doğru ve faydalı olacaktır. “Çocuk aklı almaz!” diyerek yanlış cevap vermek doğru olmaz. Bilakis verilen doğru cevaplar çocuğu son derece rahatlatır ve fıtratına yönlendirmiş olur. Allah’ın, rahmet ve merhameti ile kendisini yarattığını bilmek çocuğun ruhen, zihnen ve bedenen sağlıklı bir şekilde gelişmesini sağlar.
Aynı şekilde çocuğun aklına, ölen bir yakını hakkında; “Nereye gidecek? Ona ne oldu?” türünden sorular takılır. Bu soruları ebeveyni ile paylaştığında anne-baba, çocuğun seviyesine uygun bir şekilde cennetin varlığını ve insanoğlunun hayatının ölümle sona ermediği gerçeğini aşılamalıdır. Ölen kişi için, çocuğa; “Göğe uçtu” veya “Bir yere gitti, geri gelecek” gibi yanlış cevaplar vermek yerine çocuğa, uygun bir dille “hayatın bu dünyadan ibaret olmadığı, ahiretin varlığı” anlatılmalıdır. Bu noktada şunu da hatırlatmak gerekir ki, çocuğu Allah’ın nimetleri ile müjdelemek ve sevindirmek önemlidir. “Allah’ın azabının ise kötüler için olacağını” belirtmek lazımdır. Çocuğu azapla korkutmak ise; sonucu çok zararlı, sık tekrarlanan yanlışlardandır.
Çocuklarımızı, ahiret inancından mahrum bırakmak onlara yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çocuklarda ahirete imanın önemini Bediüzzaman Hazretleri şöyle açıklıyor:
Nev-i insanın dörtten birini teşkil eden çocuklar, âhiret imanıyla insanca yaşayabilirler ve insaniyetin istidatlarını taşıyabilirler. Yoksa elim endişeler içinde, kendini uyutturmak ve unutturmak için çocukça oyuncaklarıyla, haylaz bir hayatla yaşayacak. Çünkü her vakit etrafında, onun gibi çocukların ölmesiyle, onun nazik dimağında ve ileride uzun arzuları taşıyan zayıf kalbinde ve mukavemetsiz ruhunda öyle bir tesir yapar ki, hayatı ve aklı o biçareye âlet-i azap ve işkence edeceği zamanda, âhiret imanının dersiyle, görmemek için oyuncaklar altında onlardan saklandığı o endişeler yerinde, bir sevinç ve genişlik hissederek der:
"Bu kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennetin bir kuşu oldu. Bizden daha iyi keyfeder, gezer. Ve validem öldü, fakat rahmet-i İlâhiyeye gitti, yine beni Cennette kucağına alıp sevecek ve ben de o şefkatli anneciğimi göreceğim" diye insaniyete lâyık bir tarzda yaşayabilir. (11. Şua’dan)
Sonuç olarak çocuklarımızın ruhen, zihnen ve bedenen sağlıklı gelişebilmesi ve bunun sonucu olarak dünya ve ahiret saadetine erebilmesinin yegâne yolu, İslami eğitimdir.
Rabbimiz hepimizi görev ve sorumluluklarının bilincinde olan ebeveynler kılsın. Çocuklarımızdan, insi ve cinni şeytanları uzaklaştırsın. Onları imanlı, ihlâslı, takvalı ve salih evlatlar kılsın. (Âmin)
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.