Çocuklarımız ve yarınlarımız

 Tatil sürecinde değerli arkadaşlarımızla hasbihal ederken çevrenin çocuklar üzerindeki etkisi gündem oldu. Bizlerde bu konuyu irdeleyerek yarınlarımızı etkileyecek çocuklar konusunu izah etmeye çalışacağız.

İnsanlar genellikle beraber oldukları varlıkların değerini bilmezler. Bunlardan bir tanesi de çocuklardır. Çocuğu anlamak ve onlarla anlaşmak sanıldığı kadar kolay değildir. Çocuklarla yaşadığımız sorunların temelinde onları yeterince tanıyamamak vardır.

Kâinatın Efendisi bu konuda şöyle söyler: “Çocuğu olan onunla çocuklaşsın. Çocuklaşmak demek, onun zihin, psikolojik yapısını bilmek ve ona göre davranış sergilemek demektir.” Epistemolojik (Bilgisel) olan bu sorunu sadece geleneklerimizle çözmeye çalışmanın eksik bir çözüm olduğunu söyleyebiliriz.

Çocuklarımızı inançlar çerçevesinde değil de gelenekleri referans alarak çocukları yetiştirmeye çalışmak yeni sorunlara sebebiyet verecektir. Örneğin; Doğu kültüründe çocuk fazla konuşturulmaz. Çocuk büyüklerin yanında kucağa alınıp sevilmez. Çocuğun söze karışması ayıp sayılır. Konuşmalar akrabalarla ilişkilendirilir. Bunun dedesi de böyleydi ya da aynı dayısı gibi yakıştırmalar gelenekçi anlayışın sonucudur.

Çocuk dediğin sadece dinler; bu anlayışla çocuk bir kayıt makinesine ya da barkot okuyucusuna benzetilir. Oku denildiğinde hemen okuması gerekir. Bu davranışı gelenekle izah etmeye çalışmak ne kadar doğru olur? Geleneklerin kaynağına indiğimizde geleneklerin kaynağı yoktur. Düşüncesinin kabul ettirilmesi emperyalist bir anlayış ve bilinçli yayılmacı bir kültürün sonuçlarıdır

Çocuğun gelişimini sadece fiziksel olarak değerlendirmekte yanlış olur. Çocuğun kilosu üzerinden başarıyı tanımlamak, kilosu fazla olan çocukların annelerini tebrik etmek, kilosu fazla olmayan çocuklar üzerinden anneleri töhmet altında bırakmak gelenekçi bir bakış açısıdır. Başarıyı bu şekilde annelere empoze etmeye çalışan bir kültür, değerler kültüründen ziyade yemek kültürüne zemin hazırlamıştır. Bu anlayışla babaların çocukları doyurarak, giydirerek, harçlıklarını vererek görevlerini tam yaptıklarını düşünmesi sosyolojik bir problemdir.

Ebeveynler çocuğun oyun oynamasını da basite almamalıdırlar. Oyun; çocuğun hem fiziksel gelişimi hem de zihinsel gelişimi için çok önemlidir. Oyun çocuğun en ciddi işi ve en aktif öğrenme mekanizmasıdır. Çocuk oyun sırasında rahatsız edilmekten hoşlanmaz. Üstünü başını kirleteceği endişesiyle çocuğun oyununa müdahale etmek, sınır koymak doğru değildir. Çocuk ilk üç yılda canlı cansız ayrımı yapmaz. Oyuncaklarıyla canlı birer varlıkmış gibi konuşur. Bazen anne ve babanın da oyuna katılmasını ve rol almasını isteyebilir. Anne ve baba çocuğun bu isteğini geri çevirmemeli; verdiği rolü en iyi şekilde oynamalıdır.

Çocuğun iyi bir başlangıç yapması ve başarılı olması, okul öncesi tecrübelerin zenginliği ile doğru orantılıdır. Anaokuluna gitmemiş annelerin dizi dibinden ayrılmamış, arkadaş gurubuna katılmamış bir çocuğun okul hayatına alışması zordur. İlk günlerin paniği, zamanla okul korkusuna dönüşebilir. Ayrıca ömür boyu annesine bağlı kalmak gibi bir problem de ortaya çıkabilir.

Sonuç olarak çocuğu olmayan bütün kardeşlerime rabbim güzel evlatlar nasip etsin.

Selam ve dua ile…
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.