Yusuf ARİFOĞLU
Çocuklarımızı zalim emellere kurban etmeyelim
Çocuklar, gençler toplumların bugünün neşesi ve yarınının inşasıdır. Yaşam pratiğinin dinamizmi, enerjisi, hızı ve deli doluluğu olarak gençlerin bir adım öne çıktığı görülür.
Hak ve adalet istekli ve endeksli kişi ve yönetimler gençlerin bu aktifliğini ve topluma katacağı sinerjiyi doğru ve olumlu noktada görmüş. Genci değerlendirerek, eğiterek, onun birikimli olmasına fırsat vererek ve sosyal hayatın yerine göre değerli/etkin bir yapı taşı olduğunu bilerek davranmış/davranmalıdır.
Haksızlık ve zulümden nemalanan kişi, yönetim ve örgütler ise gençlerin zindeliğini ve sosyal hayata dâhil olmasını hep kendi arzu, emel, menfaat, iktidar ve hırsını güçlendirecek noktada görmüş. Genç kuvvetiyle bir balyoz olarak mazlumlara inecek, tez canlılığıyla bir bomba olarak onları tahrip edecek, bir psikopat gibi rahat/huzurlarını alt üst edecek bir sayı olarak onların yanında anlamlıdır ve işlevseldir; yoksa bir genç insani erdem, fikri öngörüsü, duyuşsal niteliğiyle hiçbir anlam taşımaz zalim ve canilerin iktidarında.
Kuzu maskeli, kadife eldivenli bu kurtların sofrasında gençler her zaman kanla beslenen bedenleri için iştah kadehlerine kanı akarak/akıtılarak düşmektedir. Onlar için en iyi genç ölecek/öldürülecek olan bir gençtir.
Halkın çocukları ‘eşitlik, özgürlük, vatan/welat severlik...' gibi prim yapan ve gencin duygularını okşayan sloganlarla t/avlanacak kendileri için dağda, bayırda, çukurda, cihad(!) meydanında ölüme koşacak.
Yine halkın çocukları ‘ahlâklı, bilinçli, istikametli, adalete tutkun bir genç' olarak dimdik ve izzetle duruyor; tek dişi kalmış canavar suratlı m/edeniyeti deşifre edip t/avlanamıyorsa ölümlerden ölüm beğenecek.
Can alan ve yürek yakanı ise bu zalim ve insafsızların yangını mümin evlere, ailelere düşürmesidir. İslami kimliğiyle öne çıkmış kişilerin çocuklarına, yeğenlerine, kardeşlerine göz dikip onları bu tuzağa çekmesidir.
Yakın zamanlarda ya cihad(!) aşkıyla Suriye tandırına düşen/düşürülen, ya gençlik, eğlence büyüsü(!)yle haram bataklığına batan/batırılan ya da özgürlük, halk savaşı yalanıyla dağa çıkan/çıkarılan örnekleri göz önüne getirince meram tamamıyla anlaşılmış oluyor.
Bir dostum, birkaç yıl önce şunu söylemişti:
“Onlardan birine, ‘Özellikle niçin bizim gibi dindar, mustazaf camianın çocuklarına yönelip onları saflarınıza katıyorsunuz. Size malzeme olacak bir sürü macera heveslisi genç dururken!' Cevabı o kadar dehşet ve tüyler ürperticiydi ki ‘Hem onlar donanımlı, hazır bir halde hem de sizden intikamımızı çocuklarınızı elinizden alarak alacağız!”
Kendi çocukları ise özel kolejlerde okuyacak, bardan bara koşacak, nefsi zevk adına ne varsa tadacak ve saltanatına varis olacağı ağababaları gibi yine ya bir miting kürsüsünde ya bir televizyon ekranında ya bir gazete köşesinde gençleri özgürlük(!) gemiyle gemleyip kendi şeytani ve zalim emelleri için dörtnala koşturacak.
En titrli ve apoletli büyükleri Firavun'dan ders aldıkları için ölmeyi de, öldürmeyi de; savaşı da barışı da, çözümü de çözümsüzlüğü de okus pokus ederek algı yönetimiyle kendi hanelerine masumiyet, mazlumiyet(!) olarak eklemeyi de ihmal etmediler/etmeyecekler.
“…(Firavun ve orduları) size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı…”
Firavun, (sihirbazlara): “Ben size izin vermeden iman ettiniz ha!” dedi. “Şüphesiz bu bir hiledir, siz bunu şehirde kurmuşsunuz, yerli halkı oradan çıkarmak istiyorsunuz, sonra anlayacaksınız!”
“Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, sonra da bilin ki, sizi astıracağım.” dedi.
“…Çünkü Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını parça parça etmişti. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Belli ki o bozgunculardandı.”
Ayetler, ne kadar da canlı! Adeta günümüzü anlatıyor. Ayetlerden Firavun ismini çıkarın yerine insanlığa, ümmete, coğrafyamıza çöreklenmiş zalim devlet, birlik, ortaklık, örgüt, hükümet, şahısların ismini koyun; ne kadar da uygun düştüğünü görürüz/görürsünüz…
Madem durum bu! O zaman biz de dünya ve ahiret hayatımızın tadı ve yatırımı olan çocuklarımıza, gençlerimize sahip çıkalım. Musa(a.s) diliyle şunu da kendimize vird eyleyelim:
“Musa, kavmine dedi ki: “Allah'ın yardımını ve lütfunu isteyin ve sabır gösterin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. Sonunda kurtuluş muttakilerindir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.