Çocukların Ruh Sağlığını Korumak

Çocukların Ruh Sağlığını Korumak

Ruh sağlığı, kişinin kendisi ve çevresi ile sürekli bir uyum ve denge içinde olması olarak tarif edilmektedir.

Ruh sağlığı, kişinin kendisi ve çevresi ile sürekli bir uyum ve denge içinde olması olarak tarif edilmektedir. Hayatta bir yerlere varmak isteyen insanların, kendileri ve çevreleri ile sağlıklı bir iletişim, bir uyum, bir barış tesis etmeden menzillerine varmaları mümkün değildir. Bu konuda herkes görüş birliği içindedir. Ancak; nasıl, neye ve kime göre bir ilişki ve denge? İşte yolun binlere bölündüğü nokta burasıdır.

Ruh sağlığının bozulması kişinin çalışmasını, ilişkilerini, karizmasını, kişiliğini, ahlaki yapısını, kısacası tüm hayatını etkilemektedir. Çelişkiler, insan ruhuna en fazla zarar veren unsurdur. Bu nedenle insan yetiştirmek ya da eğitmek, hiçbir zaman ruhi hayatından ayrı düşünülmemelidir. Bilakis, insandan sudur eden davranışlar, kişilik, karakter, huy, tamamıyla ruhi, yani içsel merkezli olup startını içerden almaktadır.

Takdir edilecektir ki insan üzerinde çalışmak, insanın ruhunu şekillendirmek demektir. İnsanı da, insanın ruhunu da vücuda getiren Allah-u Teala’dır. O; ruhu, yalın, temiz olarak yaratmıştır. Fıtrat veya hulkiyet olarak da adlandırılan ruhu Allah-u Teala birtakım özelliklerle donatmıştır. Fıtrat, hem kendisini var edeni, hem kendisini ve hem de olması gerekeni aslında tanımaktadır. Bu bilgi, ilk dönemlerde gizlidir. Teşhis edilmemiştir. Güzellikten, iyilikten, doğruluktan, sevgiden başka bir davranışı tanımamakta, bilmemektedir. Hayatı boyunca insan ruhunun olması gereken hali, budur. “Biz insanı en güzel bir uyum içinde yarattık,”[1]dan kastedilen budur.

Burada şunu ifade etmek istiyoruz; insan ruhunun dengesi, fıtratında var olan bu asli bilgileri unutmaması, bunlardan uzaklaşmaması ile mümkündür. Allah’ı bilmek, iyilik, dürüstlük, doğruluk, sevgi yetileri özellikle çocuk için bir rotadır, yetişkinler için olduğu gibi... Bunların dışında her türlü anlayış, davranış, karakter, bilgi, insan ruhu için bir çelişkidir. Eğitimci, psikolog veya sosyologların, yani insan üzerinde çalışan herkesin bunu bilmesi, aslında insan ruhu üzerinde çalıştıklarının farkında olmaları gerekir. Bu bilgi, eğitimciler için bir iksir, bir katalizördür. Yani başarılarının ya da başarısızlıklarının nedenini var oluştaki bu kanun ile rahatlıkla görebilirler.

Konumuz çocuk eğitimi olduğundan bu bilgileri zikretme ihtiyacı doğdu. Zira çocuk eğitiminin ruhsal denge ile birebir ilişkisi var. Çocuklar açısından denge, çok daha hassastır. Ruhsal yapı ipince bir camı işlemek gibi bir inceliktedir. İyilikten, yumuşaklıktan, sevgiden başka bir şeyi tanımayan çocuğa bunlardan başka her türlü davranış tarzı ağır, kırıcı ve sarsıcı gelecektir. İşte bu noktada Allah Resulünün yaklaşım tarzındaki mühendislik dehasına müracaat etme, bir ihtiyaç halini almıştır.

Sağlıklı nesiller yetiştirmek, şüphesiz ki Allah Resulünün geleceğe yönelik en büyük yatırımlarındandı. Bu bakımdan onun çalışmalarına dikkat ettiğimizde beden sağlığı ile ruh sağlığını hep iç içe ele aldığını görmekteyiz. İkisini de çok önemsemiş ve birbirinden ayırmamıştır. Bugün de kanıtlanmıştır ki ruhi ve psikolojik tedavi ve rehabilitasyon, tıbbın aczde kaldığı sayısız hastalığı tedavi etmektedir.

Onun ilgi ve alakası dahi ruhsal eğitim amaçlıydı. Gördüğü, rastladığı ve tedavi amaçlı kendisine getirilen çocukları geniş ve doyurucu bir alaka ve sevgi çemberine almaktaydı. Yeni doğmuş bebeklere tahnikte bulunma, isim koyma, dua etme gibi çeşitli nedenlerle kendisine getirildiğinde hemen kucağına alıp, dizine oturtması bu kabildendir. Bazen kucağına aldığı çocuklar üzerini ıslatır, buna rağmen onları asla azarlamazdı. Daha sonra su getirtir, kirlenen yeri temizletirdi.[2] Kendisi azarlamaz, azarlayanlara da tepki gösterirdi.

Bir keresinde Hz. Hasan veya Hz.Hüseyin kendisine getirildi. Kucağına alır almaz üzerini ıslattı. Bunun üzerine çocuğu getiren kadın çocuğun omzuna vurunca buna dayanamayarak; “Ah canını acıttın, Allah sana rahmet etsin” diyerek karşı çıktı.[3] Uzun zaman yanında kalan ve işlerinde kendisine yardımcı olan Enes(ra)’i bir kere olsun incitmemiş, hiçbir kırıcı söz ve davranışta bulunmamıştır.[4]

Ruh sağlığı uzmanları, çocuğa sürekli olarak “dur, otur, yapma!” demekten kaçınmanın yerinde bir davranış olacağını belirterek bu yaşlarda çocuğu korkutmanın, sert cezalara ve dayağa başvurmanın zararlı olacağı görüşünü taşımaktadır. Hepimiz de birebir tecrübelerle müşahede etmişiz ki bu tür tutumlar, çocukta kırıklık oluşturan her türlü davranış zararlıdır. Çocuğun ruh halinin çabuk değiştiğini göz önünde tutarak, çocuğun her davranışını bastırmak yoluna gidilmemelidir.

Bu gün gelinen noktada ruh sağlığının ya da hastalığının daha çok bebeklik ile ilk çocukluk dönemlerinde hâsıl olduğu anlaşılmıştır.[5]

Psikologlar, çocuktan kendini erkenden temiz tutmasını beklemek ve bunu sağlamak için birtakım kırıcı davranışlarda bulunmak, çocuğun olgunluğa ve dengeye kavuşmasını engellediği görüşündedirler. Çocuğun kendini temiz tutması iki-üç yaşından önce beklenmemelidir. Korku öfke ve kaygıya karşı eğilimlerin artması da çocuktan bu tür yapamayacağı davranışlar istemekten kaygılanıyor. Oysa sonraki yaşlarda birçok davranış sorunları da bu tür hırpalayıcı deneyimlerden kaynaklanıyor.

Sevgi, çocukların en önemli ihtiyaçlarından biridir. Onların ruh sağlıklarının gelişmesinde sevginin önemli etkisi vardır. Bu nedenle de çocuğun sıcak bir aile ortamına ihtiyacı vardır. Okşanması, sevildiğini, ailenin önemli bir parçası olduğunu hissetmesi kişiliğinin gelişmesini çok etkilemektedir.

Hz. Peygamberin çocuk sevgisini daha önce etraflıca incelemiştik. O, bir yandan ‘sizi seviyorum, yavrucuğum, yavrucaklarım’ gibi ifadelerle sevgisini ifade ederken, bir yandan da onları kucaklamak, öpmek, omzuna çıkarmak, sırtına almak suretiyle de ortaya koyardı.

Çocuğun ruh sağlığını etkileyen unsurlardan biri de oyun mefhumudur. Çocuktaki önemli olgunlaşmaların oyunlar sayesinde husule geldiği artık kanıtlanmıştır. Oyun, çocuk için ekmek, su gibi bir ihtiyaç, zaruri bir gıda gibidir. Bununla beraber çocuğun dinlenmesini sağlamaktadır. Yine çocuğun toplum ve ahlak kurallarına uyum göstermesinde oyunun rolü büyüktür.[6] Bu nedenle çocuğa yeteri kadar oyun fırsatı verilmelidir. Ancak yetişkinlerin buna zemin hazırlamaları gerekir. Çünkü ıslah edici oyunların yanında ifsada götüren sağlıksız oyunlar da vardır. Arkadaşlıklar çok önemlidir. Çocuğun bu yönde kendisine ortam oluşturması benzeri riskleri taşıdığından, yardımcı olmak, beraber oynamak, faydalı oyunlar öğretmek şeklinde direk olmasa da dolaylı olarak katkıda bulunmak gerekir.

Hz. Peygamber (sav), çocuklar sokakta oyun oynarken onların yanına gider, selam verir, aralarına girerdi.[7] Bazen onlar için oyun ortamı da hazırlardı. Hz. Hasan’ı sırtına alıp oynatması, henüz küçük yaşta olan Hz. Aişe ile oynasınlar diye onun kız arkadaşlarını eve göndermesi yahut oynamakta olan arkadaşlarına oyun için izin vermesi bunu gösterir.

Peygamber Efendimiz, Hz. Aişe oyuncak bebeklerle, kanatları olan oyuncak bir atla oynarken yanına gelir, onunla oynadığı oyunlarla ilgili olarak sohbet ederdi. Ayrıca Habeşlileri seyretmek isteyen Hz.Aişe’ye özellikle müsaade etmiştir.[8]

Hz. Peygamber(sav), anne ile küçük çocuğunun ayrılmasına müsaade etmediği gibi, aynı şekilde kimsesiz iki küçük kardeşin de birbirinden uzaklaştırılmasına müsaade etmemiştir. Hz. Ali’ye verdiği iki küçük kardeşten birisini göremeyince, ne yaptığını sormuş, başkasına verildiğini öğrenince geri almasını söylemiştir.[9]

Allah Resulü (sav) “Anne ile çocuğun arasını ayıranı, Allah da kıyamet gününde sevdiklerinden ayırır,” buyurmuştur.[10] Başka bir rivayette de ayrılan karı-kocanın çocuğunu annesine verdiğini görmekteyiz.

Çocuk ruh sağlığı uzmanları, annesinden ve sevdiklerinden ayrılan çocuğun ruh sağlığının süratle bozulduğunu tespit etmişlerdir. Çocuğun anneden ayrı kalması ne kadar erken başlar ve ne kadar uzun sürerse ruhsal dengesizlikler de o derece artar. Doğumun ilk aylarında bu, kendini hissettirmese de ileriki dönemlerde bu reaksiyon fazlalığı, durgunluk, iştahsızlık, neşesizlik gibi belirtilerle hemen kendini gösterir. İlk yıllarda yaşanan annesizlik, hayat boyunca çocukta silinmez izler bırakır.

Sonuç olarak: Çocuğun birtakım fıtri ihtiyaçları vardır. Sevgi ve ilgiye olan ihtiyacı, anneye bağlılık, oyun ve eğlence ihtiyacı, bunlardan ayrı olarak ileriki yaşlarda daha çok fark edilebilen doğruya ve hakka olan temayül gibi unsurlar, bu fıtri ihtiyaçlardır. Bunlardan mahrum bırakılması, sorunlara kaynaklık eder.

Çocuğun ruh sağlığı, çocukluk temayüllerine ve fıtri ihtiyaçlarına karşılık bulamadığında bozulmaya başlar. Ayrıca çocuk iyi ile kötünün farkında olmadığından, hiçbir olumsuzluğundan dolayı yargılanamaz. Olumsuz fiil ve hallerinden dolayı yargılamak, sorumlu tutmak, kızmak, kınamak, onun için büyük bir hayal kırıklığı, hak etmediği çok ağır bir cezadır. Bundan ziyade müsamaha göstermek, olumsuzlukları, anlayacağı dil ve şekillerle, oyunlarla ona kavratmak, uygun yaklaşım tarzı olacaktır.

İnzar Dergisi

[1] Tin Suresi: 4

[2] Buhari, vudu’ 59 / Müslim Taharet 101-102

[3] İ. Mace Ta’bir 10

[4] Müslim, Fedail us Sahabe 53. / Tirmizi, Birr 69

[5] Bilgin İslam ve Çocuk Syf: 66

[6] İ. Miskeveyh

[7] Buhari İstizan 15 / Müslim Selam 14. Tirmizi İstizan 8

[8] Buhari nikah 115, İydeyn 2, Müslim İydeyn 16-17-18

[9] Tirmizi Buyu’ 52

[10] Tirmizi Buyu’ 52

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.