Mirali YILDIRIM
Çok güzel hatta teşekkürler ama yetmedi
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş, ramazanın ilk cuma hutbesinde; İslam’ın, semavi dinler için “ailenin, insan neslinin hatta tabiattaki yaşamın korunması” için kırmızıçizgi olan olağan ve bir o kadar da zaruri bir konuya değindi. Sağ olsun, yüreğine sağlık.
Veciz hutbenin hülasası: “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir..”
Yani “Rabbimizin ayetini, Resulullah’ın sünnetini, semavi tüm nasslarda ve ‘Gerçek ilim sahiplerinin’ ilminde.. belirtilen bir hakikati” tekrarladı. Bu; ilminin, konumunun ve inancının da kendisine yüklediği bir sorumluluktu.
Ne oldu? Nerede ve hangi inanç ortamında yaşadıklarını takmayan, bazı illerin baro birlikleri, bu ifadelerinden dolayı Sayın Erbaş’tan şikayetçi oldu hem de hem de Allah’ın kitabına ve dolayısıyla da Peygamberimize(sav) ağır hakaretler ederek.
Azgın azınlık; ezici çoğunluğa rağmen yaşadığı ülkeyi paylaşmak istemiyor; saygı göstermiyor; savunma da yapmıyor; -cesaretine bakın- saldırıyor, hücuma geçiyor; sair ilahlarını; dahili ve harici fırsatçı keskin nişancı intikam tugaylarını göreve çağırıyor..
Nasıl şikayet ettiler? Diyanet başkanı üzerinden İslam’ı/Peygamberi ve inananları şikâyet ettiler hem de inananların ülkesinde. "Sesi çağlar öncesinden gelen şahsın, bir devlet kurumunun başında oturup, söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti..." ifadelerini kullandılar.
Neye dayanarak? Tabi ki İstanbul Sözleşmesine. 12/1. Maddesine dayanıyorlar ve bu madde yüzünden de haklıdırlar(!).
İşte: “Kadın ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı önyargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınmasını amaçladığı..”
Allah’ın verdiği, toplumun kabul ettiği ROL nedir? “Erkekten baba, kadından da anne olur” ilkesidir. Atasını hayvan sayanlar, diyor ki,“Lut kavmini kınayamazsın, erkek de doğursun! Zina serbest olsun, erkek erkeğe ilanları alkışlansın..”
Eskiden, sadece Milli Şeflerin, inanç ve izana inat dayattıkları; “laik, demokratik, sosyal hukuk devletine…” dayanıyorlardı. Şimdi ellerinde, İstanbul sözleşmesi gibi bir YAZILI BELGE de var..
Kim bu sözleşmeyi yaptı? Sayın cumhurbaşkanının muhafazakâr hükümeti. Emine ve Sümeyye hanımların da arkasında durdukları KADEM, sözleşmeyi, kadınlarımız adına, bir zafer diye savunageldiler..
Andımız ve kızlarımızı mini etekli arenalara çıkaran 19 Mayısların komünizmden kalma törenlerinden kurtulduğumuzu sandık. Ramazan’la; “kadim şeytanları kovmaya, rahmet ve bereketten nasiplenmeye” hazırlanırken; eski tarzıyla yine “Geldi 23 Nisan...” ile Ramazan’daki hayır ve bereketlerin dışına zorlandık.
Seküler cephenin; bile “geride bıraktığı batılları” kurtarmak için çağrıldık. Gericiydik(!) ya! Kemalistlerin dahi sloganlaştırdığı “Çek bir nutuk, Atatürksüz olsun” diyemedik. Cami ve cumayı bıraktık ama corona bahanemiz varken dahi Anıtkabir’den vazgeçemedik(!); evlerimizde Ramazan şenlikleriyle değil, “Geldi 23 Nisan! Neşe-yle dolan insan-lar” olduk.
Kendini her şeyin sahibi olarak gören birileri bir şeyler istiyor, emrediyor ve yaptırıyor gibi. Kimdir bu hin güç ki; “ezici çoğunluk olan bizi, bizim seçtiğimiz iktidarı” mevki ve makamından etmeden dönüştürüyor? Her kesin eleştirdiği müflis fikirleri, adetleri, her kese nasıl kabul ettiriyor? Bulduğu en küçük fırsatta yaman goller atabilen bu Büyük Şeytan; Üstad’ın dediği DECCAL olmasın?
Hasılı kelam; Cumhurbaşkanı’nın Sayın Erbaş’a sahip çıkması; Azgın Azınlık’ı eleştirmesi yerinde ve pek güzel oldu amma kusura kalmasın yetmedi! Yetmeyecek!
Azgın azınlık; her defasında muhafazakâr çoğunluğun iktidar ettiği Sayın Cumhurbaşkanı’nın imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’ne dayanarak atağa geçiyor, saldırıyor; her vesileyle de saldıracak.
Karşılıksız fedakârlıkla iktidarı destekleyen muhafazakâr kesim; kafası karışıyor, yoruluyor; “tek sermayesi olan Kur’an ve Peygamberine,” saldırı imkânı veren sözleşmeleri hala fesh etmeyen iktidarla olan duygusal bağı zarar görüyor.
Eleştirilen/kınanan azgınlar; “biz ibneyiz.. Birinin emaneti değiliz…; zina yaparız..” diyebilen sapık bir güruh. Kınamak bunların umurunda olamaz. Güler geçer ve çirkefliklerini yaparlar. İşin kötüsü; Hutbeden dolayı, Adalet Divanı’na gitseler, Sayın Görmez’e karşı davayı kazanırlar; mahkûm bile ederler. Sayın Cumhurbaşkanı; dindar ve duyarlıdır, bizim gibi amma vakit icraat zamanı. Azgınları güldürmenin, oyalamanın, acze düşmenin ve kendi kalesine gol atmanın zamanı değil. Lütfen…
Çünkü; “..onların dininden olmadıkça bizleri sevemeyecek” olanların olmayan insaf ve izanlarına kalmayacak kadar değerli ve temiz bir inancımız ve aşkından; gözlerimizi karartacak, çılgına çevirecek bir Furkan’ımız vardır. Vesselam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.