Edip AKAR
Çözüm: Üç Vakte Kadar…
12 milyon insanın altına imza attığı bir kampanya geçirdik. İmzalar özenle toplandı, hükümete teslim edildi. Devletin Bakanı, “halkımızın taleplerini yerine getireceğiz” dedi. Ve dediği yerde kaldı. Zat-ı muhterem Başbakanın, vakt-i münasibin geldiğine kanaat getireceği zaman beklenecek. Kendisi böyle ferman buyurdu: Her şey sırayla…
Başörtülü olmayan insanların bile büyük kısmının karşı olduğu başörtüsü yasağı devam ediyor. Birebir etkilenmeyen kimi insanlar farkında olmasalar dahi bu böyledir. Yasa veya yönetmelikler değişmeden idarecilerin “idare etmesi” ile başörtülü olarak “kamusal alan kale”sine girmeyi başaran(!) kimi memurlar vardır.
Ancak bu lütuf(!) karşısında minnet altında yaşayan bu kamu görevlileri bilmeliler ki Müslümanlara üvey baba gibi davranan devlet baba, pençeleri sağlığa kavuştuğu ilk fırsatta onların haklarından gelecektir. Nitekim bunun farkında olan bazıları, başörtüleriyle devlet dairelerinde çalışmaya hala mesafeli durmaktadır. Gerçi bu davranışlarında, Allah’ın farzını “ayrıntı” olarak görmenin etkisi de gözden kaçırılmamalı.
12 milyon imza Başbakan’ın insafa geleceği güne kadar tozlara teslim oladursun bilumum medya, İmralı adasında tutulan “zabıt”, “tutanak” veya “not”ların yayınlanmasına, sızmasına, sızdırılmasına veya –belki de- sevinç çığlıkları eşliğinde basına servis edilmesine odaklanıp kaldı. Kendilerine yapılan onca reklam hizmetine bedel BDP’nin kartel medyasına bu ikramını çok görmemek lazımdı oysa.
Medya, avazı çıktığı kadar yoğun gündemin tadını çıkarırken Başbakan, kendi partisine konuşma yasağı getirdi. Kamuoyu da kendisinin “bana güvenin gerisine karışmayın” talimatıyla sessiz sedasız seyre daldı. Bu eylemsiz güven hali, başörtüsü yasağına gösterilen sabır gibi sonu ve selameti belirsiz bir hale dönecekse vay memleketin haline!
Öcalan’ın “Kahvedeki Şakir” edasıyla yanına giden milletvekillerine söyledikleri üzerine neredeyse herkes konuştu. “Üç vakte kadar” tahminleri ile gelecek tasarlandı. Üçüncü ayın üçüncü haftası bunlardan biri mesela… Ne de olsa 2013. Her gazete köşesinde ayrı bir kurgu… Ancak ne hükümet ne de diğer devlet yetkilileri, süreçle ilgili bir bilgilendirme yapmadı. İşler sarpa sarıp süreç başarısız olduğunda neredeyse “Ne süreci, böyle bir şey mi var?” diye bilmezlikten gelebilecek kadar ketum davranıyorlar.
Erdoğan, hastaneye düşünce şimdi Ak Parti milletvekilleri cüret edip bir şeyler söyleyecekler diye bekledim ama fırsat vermedi, “elhamdülillah iyi” imiş. Sadece grup toplantısı bu şekilde geçmiş oldu. Hastalığın sebebi de “baldıran zehiri” değil gribal enfeksiyon… Birkaç güne kadar dinlenecekmiş. Ortamın da biraz durulması lazımdı zaten, değil mi?
O kadar afra tafraya rağmen sızdırmanın partisinden olduğunu fark eden Demirtaş da fenalaştı. Herhalde kalbi, “partileri üzerinden sızdırılma”yı kaldıramadı. O da bu şekilde Salı’yı atlatmış oldu. Neyse ki üç fedai seçildi, günah keçileri çöle salıverildi. Böylece üç milletvekili temize çıkmış oldu. Sığınmacı muamelesi gören Altan Tan da rahat bir nefes aldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.