Dr. Bekir TANK
Cumhurun olmayan cumhuriyetler veya tanrıların cumhuriyetleri
Başlığı okur okumaz, aklınıza hemen, “Türkiye de bir tanrı cumhuriyeti midir?” gibi bir soru gelmiş olabilir. Eğer aklınıza böyle bir soru geldiyse, etrafınızdaki ilahiyat veya diyanet camiasına yahut Atatürkçülere sorabilirsiniz. Çünkü benim sorularım başkadır.
Malumunuz, idarecileri halk tarafından belli bir zaman için seçilen devlet biçiminin adıdır cumhuriyet. Cumhur da Arapça bir kelime olup, çoğul, çoğunluk, topluluk ve toplum gibi anlamlara gelir. Bu tanıma göre, cumhuriyet de haddizatında cumhurun iradesinin vücuda geldiği devletin adıdır. Günümüzde adı cumhuriyet olan birçok devlet var. Hatta denebilir ki, günümüz devletlerinin çoğunun adı cumhuriyettir.
Örneğin, Türkiye'den başlayarak sayalım; İran, Suriye, Güney Kore, Kuzey Kore, Çin, Yunanistan, Bulgaristan ve Avusturya birer cumhuriyettir. Ancak dikkat edilirse, adları cumhuriyet olsa da, her birinin rejimi diğerinden farklıdır. Kimisi kendisini laik, kimisi demokratik, kimisi komünist, kimisi İslami ve kimisi de başka bir sıfatı da koyuyor cumhuriyetin yanına. Burada önemli olan, bu cumhuriyetlerin ne kadarında halkın iradesinin gerçekten tecelli ettiğidir.
Diğer önemli bir soru da, bir ülkede seçimlerin milletin iradesini gerçekten temsil edip etmediği, yani milletin kendi egemenliğini elinde tutup tutmadığıdır. Çünkü dikkat ederseniz, sadece cumhuriyet rejimlerinde değil, krallık rejimlerinde bile seçimler var. İşte dediğimi gibi, buradaki soru ve sorun; milletin iradesinin gerçek anlamda belirleyici olup olmadığıdır.
Her aklı başında olan bir insan, eğer dürüst olursa, bir ülkedeki seçimin oradaki vatandaşların iradesini mi idareye taşıdığını yoksa seçimin tanrıları meşrulaştırmanın bir aracı olarak mı kullanıldığını bilir…
Uzağa gitmeden kendi ülkemizdeki cumhuriyete bakalım. 95 yaşında olan bu cumhuriyetin başından beri seçimler var. Ama önemli olan, bu seçimlerin cumhurun iradesinin bir tecellisi olup olmadıklarıdır!
Mesela şu iddiaya ne dersiniz?
29 Ekim 1923'ten günümüze kadar yapılan seçimlerin hiçbiri 1921 anayasası kadar cumhuru temsil etmedi ve etmiyor! Çünkü Cumhuriyetin ilk döneminde tek parti egemenliği var. Hem anayasayı yapan ve hem de istediği zaman ve istediği ekleme ve çıkarmaları yapan da sadece bu partidir. Örneğin, 1924 Anayasasını yapan ve Birinci Bölüme, “Türkiye Devleti'nin dini din-i İslam'dır” hükmünü koyan da ve 1928 yılında bu hükmü anayasadan çıkaran da aynı partidir. Yanlış anlaşılmasın, buradaki kastımız, birilerinin dindarlığını veya dinsizliğini tartışmak değildir. Kaldı ki bu gibi tartışmaları da onlara hakaret olarak görürüz. Çünkü onlar söz ve eylemleriyle kendilerini nasıl ifade ediyorlarsa, o şekilde kabul ederiz.
Çok partili dönemde de değişen bir şey olmadı, CHP'nin yaptığı anayasa geçerliliğini korudu. Ve bugüne bakıyoruz. AK Parti'nin yaptığı mini anayasa reformuna rağmen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin anayasası hala bir CHP anayasasıdır!
Ve istedikleri kadar birinci bölüme, “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” hükmünü koysunlar. Milletin hâkimiyeti ve milletin sözü bu anayasa karşısında her zaman hükümsüz bırakılmıştır.
İster ilahi-tanrısal olsun ve ister beşeri, bir anayasada eğer “değiştirilemez” ve “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” gibi hükümler varsa, orada milletin iradesinden ancak esir olarak söz edilebilir. Bu gibi hükümlerin bulunduğu anayasalarda milletin iradesine yer yoktur. Ve millete çeşitli hile, desise ve baskılarla boyun eğdirilmiştir.
Üzülerek belirtelim ki, sadece Türkiye Cumhuriyeti değildir, anayasası cumhurun iradesine rağmen oluşturulan ülke; istisnası var mı, araştırmaya değer, ama rahatlıkla diyebiliriz ki, günümüz devletlerinin-cumhuriyetlerinin hiçbirinin anayasası, cumhurun iradesinin tecellisi, tecelligâhı değildir.
İşin içine ilahilik- tanrısallık girince, konuya din, dindarlar ve din adamları da giriyor doğal olarak. İster Yahudi, ister Hristiyan, Budist veya Müslüman olsunlar, hepsini de bulundukları ülkelerin anayasası ve bu anayasanın kendi inançlarıyla ne kadar örtüştüğü doğrudan ilgilendirir.
Yanlış anlaşılmasın, anayasaların dokunulmazlığı ne yeni bir şeydir ve ne de sadece Türkiye ile sınırlıdır! Firavunlar, krallar, sultanlar ve kısaca gücü elinde bulunduranların ezici çoğunluğu koydukları yasalara dokundurtmamışlar ve örneğin, İbrahim gibi dokunanlara da ateşte yakmak dâhil, ellerinden gelen hiçbir zulümden geri kalmamışlardır.
Bugün yeryüzünde sayıları 200'ü bulan irili ufaklı devlet var. Ve muhtemelen çoğunun anayasasında, “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” anlamında hükümler var. Ama önemli olan, bu devletlerin –cumhuriyetlerin kaçında milletin-cumhurun iradesinin hakkıyla ve layıkıyla tecelli ettiği ve temsil edildiğidir.
Dolayısıyla kimse kimseyi kandırmasın, içinde “değiştirilemez” veya “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” gibi hükümlerin yer aldığı bir anayasada milletin iradesine yer yoktur! bu da akıllara şu soruyu getiriyor: Bu gibi anayasalara sahip olan devletler cumhurun mu yoksa tanrıların mı cumhuriyetidirler?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.