D-8 Nereye Gidiyor? İslamabad Zirvesi’nin Analizi

D-8 Nereye Gidiyor? İslamabad Zirvesi’nin Analizi

D-8 denilince şüphesiz herkesin aklına merhum Erbakan gelir. Kurum adeta onunla bütünleşmiştir ve D-8’in anıldığı her yerde mutlaka onun adı da zikredilir. Kurucu babası olarak bu durum Erbakan’ın hakkı olsa da, beraberinde pek çok dezavantajı da getirmek

Önceki hafta İslamabad’da sekizinci zirvesini gerçekleştiren D-8 örgütü, kamuoyunda beklenenden fazla bir ilgi ile karşılandı ve görünürlüğü fark edilir derecede arttı. Hatta D-8’in canlanmaya başladığını iddia edenler, Başbakan’ın konuşmasından hareketle İslam dünyası için bir umut ışığı olacağını söyleyenler oldu. Ancak diyebiliriz ki D-8, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası örgütler arasında en çok konuşulan, herkesin bir şeyler söylediği ama buna rağmen hakkında en az şey bilinenidir. Bu yazının amacı, D-8’in bugün yaşadığı iddia edilen dönüşümü İslamabad Zirvesi bağlamında inceleyerek daha anlaşılır ve kullanılabilir bilgiye ulaşma çabasıdır. Her ne kadar zirvenin üzerinden iki hafta geçmiş ve güncelden düşmüş olsa da, uluslararası örgütler söz konusu olduğunda iki haftanın öyle çok da uzun bir zaman dilimi olmadığını, ajandalarını aylar ve yıllar üzerinden belirlendiğini düşünürsek, bu yazının da gündemden pek de uzak olmadığını iddia edebiliriz.

D-8 İç Siyasetin Kurbanı

D-8 denilince şüphesiz herkesin aklına merhum Erbakan gelir. Kurum adeta onunla bütünleşmiştir ve D-8’in anıldığı her yerde mutlaka onun adı da zikredilir. Kurucu babası olarak bu durum Erbakan’ın hakkı olsa da, beraberinde pek çok dezavantajı da getirmektedir. Öncelikle Milli Görüş Hareketinin kimseye vermezcesine, kutsiyet atfederek D-8’i sahiplenmesi kuruma ister istemez siyasi bir kimlik büründürmektedir. Hareket aynı zamanda altını dolduramadığı, kendi sloganlarıyla paralel söylemler kullanmakta, D-8’e altından kalkamayacağı, kurumun misyonunu aşan bir rol yüklemektedir.  Bu da kurumun sadece bir siyasi harekete mal edilmesine yol açmaktadır. Bunun bir sonucu olarak da kurum hak ettiği derecede ilgiyi görememektedir. Dolayısıyla bugüne kadar D-8, Türk siyaset ve diplomasi gündeminden düşmüş, "ismi var, cismi yok" bir örgüte dönüşmüştür. Ak Parti 10 yıllık iktidar süresince bile bu durumu değiştirecek kayda değer adımlar atmamıştır.

Gerçekleşen Projeler

Burada kısaca D-8’in gerçekleştirdiği somut projelerlerden öne çıkanlarına değinmekte fayda var. D-8’in belki de en önemli başarısı 2011 yılında yürürlüğe giren Tercihli Ticaret Anlaşması’dır. Yaklaşık 10 yıllık bir çalışmanın ürünü olan bu anlaşma üye ülkeler arasında belli kalemlerde tarife indirimlerine gidilmeyi öngörülmektedir. 2010 ve 2011 yıllarında yürürlüğe giren D-8 Vize ve Gümrük Anlaşmaları da iş adamlarına vize uygulaması kolaylaştırılmasını ve D-8 ülkeleri arasında gümrük işlemlerinin basitleştirilmesini öngörmektedir. Ayrıca sivil havacılıkta işbirliğini öngören Mutabakat Zaptı üye ülkelerce onaylanmış, bunun somut bir sonucu olarak özel sektör bu alana yoğun bir şekilde dahil olmuştur. Örneğin İstanbul’dan üye ülkelerin başkentlerine direkt uçuşlar başlatılmıştır. Ayrıca bu anlaşmalar neticesinde ticaret rakamları da önemli gelişmeler göstermektedir. D-8 ülkelerinin toplam ticaret hacmi 433 milyar dolardan 1,7 trilyon dolara, 1997 yılında 14 milyar dolar olan D-8 içi toplam ticaret hacmi 2011 itibariyle yaklaşık 130 milyar dolara ulaşmıştır. (Detaylar için D-8 15. Yıl kitapçığını indirebilirsiniz)

İslamabad Zirvesi

İslamabad Bildirisi incelendiğinde D-8’in küresel ekonomik sistem içerisinde güney-güney dayanışmasının önemli bir örneğini teşkil ettiğinin vurgulandığı görülüyor. Ayrıca bildiride D-8 üyelerinin dünya ekonomisi içindeki konumlarını iyileştirmeyi, ticari ilişkilerini çeşitlendirmeyi ve geliştirmeyi, paylaşım düzeninin daha adil ve hakça bir düzenlemeye dönüştürülebilmesi için karar mekanizmalarına güçlü bir biçimde katılmayı amaçlandığı da belirtiliyor. Bu söylemlere rağmen Zirve’de kurumun öngördüğü işbirliği alanlarını doğrudan etkileyebilecek kararların alınmadığı söylenebilir. Bunun yerine D-8’in kurumsal yapısını güçlendirmeye yönelik D-8 Şartı, Küresel Vizyon Belgesi, idari düzenlemeler ve personel yönetimine ilişkin yeni belgeler onaylandı.

Ancak zirvenin oluşturduğu ortam itibariyle birçok avantajı üye ülkelere sunduğu söylenebilir. Öncelikle Türkiye, Mısır, İran ve Pakistan’ın en üst seviyede temsil edilerek aynı masa etrafında oturdukları başka bir yapılanma olmadığını vurgulamakta fayda var. Bu ülkelerin aynı masa etrafında toplanmaları bile kayda değer bir olaydır. Bu açıdan bakıldığında D-8, bu işlevi ile çok önemli bir görev üstlenmiştir ve üstlenmeye devam edecektir. Zira bu dört önemli ülkenin siyasi ve ekonomik konularda birlikte hareket etmesi ve ortak kararlar almasının dünya konjonktürüne önemli katkıları sunması kuvvetle muhtemeldir. Aslında sadece bu dört ülkenin değil, farklı coğrafyalarda bölgelerinde önemli konuma sahip sekiz ülke liderlerinin bir araya gelmesi de önemli bir gelişmedir. Bu ülkelerin İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) içinde teknolojik ve ekonomik kalkınma düzeyleri, gelişen ve üreten ekonomileri, ticari potansiyelleri ve nüfusları itibarıyla ilk sekizi oluşturduğunu da vurgulamak gerekir. Aynı zamanda liderlerin muhataplarıyla güncel uluslararası meseleler üzerine ikili ve çoklu, yoğun bir görüşme trafiğinde bulunmaları da Zirve’nin sağladığı faydalardandır. Esasında bu toplantılar, bu tarz görüşmelere zemin hazırlaması nedeniyle önem taşımaktadır. Örneğin eğer Mursi’nin ziyareti gerçekleşse idi Pakistan’a son 30 yılda devlet başkanı düzeyindeki ilk ziyaret olacaktı. Bu bile D-8’in bir araya getirme kapasitesi ve önemi göstermektedir.

Siyasi mi ekonomik mi?

İslamabad Zirvesi’ni, D-8’in diğer zirvelerinden farklı ve önemli kılan asıl nokta liderler ve heyetler arasında yoğun olarak Gazze ve Suriye konularının görüşülmesi idi. Çünkü D-8 Zirve’lerinin temel amacı, ekonomik ve ticari ilişkileri geliştirmek şeklinde belirlendiği için, kurum bugüne kadar üye ülkelerdeki veya dünyadaki hiçbir siyasi konuda taraf olmamış, görüş bildirmemiş ve tavır almamıştır. Esasında daha önce Erdoğan, Ahmedinejad ve Mursi’nin Gazze ve Suriye meselelerinin derinlemesine ele alınacağı üçlü bir görüşme yapması öngörülmüştü. Ancak Mursi’nin ülkesinde aleyhine gelişen büyük çaplı gösteriler nedeniyle son anda ziyaretini iptal etmesi üzerine Mısır D-8 Zirvesi'nde Cumhurbaşkanı yardımcısı düzeyinde, Mahmud Mekki tarafından temsil edildi. Dolayısıyla merakla beklenen üçlü buluşma gerçekleşemedi. Ancak yine de Gazze ve Suriye meselelerinin görüşüldüğü, Türkiye, Pakistan, Mısır, İran ve Endonezya’dan oluşan beşli bir zirve yapıldı.

Önceden Gazze bildirisi yayınlanacağı bilgisi verilse de ateşkesin sağlandığı gerekçesiyle bundan vazgeçildi. Ancak asıl nedenin bu olmadığını tahmin etmek zor değil. Zira başta İran olmak üzere diğer ülkelerin bu konuda Türkiye’nin ağırlığını koymasına sıcak bakmadıklarını düşünebiliriz. Özellikle örgütün sadece ekonomik işbirliği üzerine kurulduğunu, alınacak herhangi bir siyasi kararın örgütün mevcut düzenini bozacağını düşünen ülkelerin bulunması muhtemel. Örneğin Nijerya’yı bu bağlamda değerlendirebiliriz. Nitekim Nijerya, Zirve öncesi yapılan, Gazze ve Suriye’nin görüşüldüğü beşli mini zirveye katılmadı. D-8 ile ilgili yayınladığı belgeleri, bakan ve devlet başkanı düzeyinde yapılan konuşmaları incelendiğinde de Nijerya’nın örgütün ekonomik işbirliği yönüne özellikle vurgu yaptığını ve bunu konuda kararlı olduğunu görebiliriz. Ayrıca Nijerya’nın İsrail ile olan iyi ilişkilerini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Sonuç olarak Gazze bildirisi yayınlansa idi bu zirve daha çok konuşulmaya değer ve D-8 açısından bir dönüm noktası olacaktı. Kurulduğu günden bu yana gerek üye ülkelerde olsun gerekse Filistin olmak üzere başka coğrafyalarda olsun hiçbir siyasi anlaşmazlığa taraf olmayan D-8, tarihinde ilk defa siyasi bir konuda tavır koymuş olacaktı. Bu gerçekleşmedi, ancak bizzat Başbakan Erdoğan tarafından, D-8 ülkeleri adına Pakistan ve Endonezya Suriye konusuna müdahil olacakları açıklandı. Önümüzdeki günlerde her iki ülkenin Dışişleri Bakanları Suriye'ye gidecek ve Esed ile görüşecekleri bildirildi. Şayet Türkiye’nin D-8'in siyasi boyutunu geliştirme çabası olarak görülebilecek bu olay gerçekleşirse örgütün misyonu ve hedefleri açısından önemli bir gelişme yaşanmış olacak.

Burada dikkati çeken nokta şudur: Türkiye D-8’e siyasi bir misyon yüklemeye çalışırken İran da o nispette bundan uzak durmaktadır. Başta Ahmedinejad olmak üzere yetkililerinin söylemlerinde, İran basınında çıkan yorum ve haberlerde İran’ın Zirve gündemine hiçbir siyasi konuyu taşımadığını görüyoruz. Ne Gazze, ne Suriye konuları ve ne de son günlerin önemli gündem maddelerinden Patriot füzeleri meselesi İran tarafından gündeme getirilmedi.

Mursi’nin zirveye katılmak istemesi de üzerinde durulması gereken bir diğer konu. Çünkü bugüne kadar hemen hemen bütün toplantılarda gerekenin altında temsil edilen Mısır’ın, ülkedeki siyasi dönüşüme paralel olarak örgüt içinde aktif rol almak istediği söylenebilir. Zira Mısır’ın bölgesinde daha aktif olması, ekonomik ve siyasi açıdan daha da güçlenebilmesi için Türkiye’nin yanı sıra İran ve Pakistan ile de ilişkilerini geliştirmek zorunda. Ona bu imkânı sunan yegâne kurum olarak D-8 ön plana çıkıyor.

Türkiye D-8’e Yön Vermeli

Gerek Erdoğan’ın Zirve’de, gerekse Davutoğlu’nun Bakanlar Konseyi’nde yaptığı konuşmalardaki ortak vurgu D-8’in işbirliğinin yetersizliği, istenen düzeyde olmadığı ve çalışmaların daha ileriye götürülmesi gerektiği idi. Ancak bu konuda inisiyatif alacak ve öncü olacak ülkelerin başında da Türkiye geliyor. Maalesef Erdoğan ve Davutoğlu bu konuda temennilerin ötesine geçmeyen açıklamalar yapmakla yetinip, D-8’i daha ileriye taşıyacak somut bir girişim, proje ve teklif sunmadılar. Hâlbuki D-8’in şu anki işlevsizliği bir yönüyle rutin toplantılarına katılmanın ötesinde bir çalışmaya yapmayan Ak Parti iktidarının bir ürünüdür. Hükümetin yapması gereken sadece mevcut durumdan yakınmak değil, kuruma işlerlik ve dinamizm kazandıracak projeleri ortaya koymak ve hayata geçirmektir. Ak Parti iktidarının bunu yapacak siyasi gücü de bulunmaktadır. Fakat hem D-8’in Milli Görüş hareketine mal edilmesi, hem de başta Suriye olmak üzere bölgesindeki sorunların Türkiye’nin dış politika enerjisini tüketmesi, Türk siyaseti ve diplomasisinin D-8’e gereken önemi vermesinin önündeki en büyük engellerdir.

Ancak İslamabad’da Türkiye farklı bir yaklaşım sergileyerek, D-8’e siyasi bir misyon belirlemeye çalıştı. D-8’i ihmal eden, ajandasından bile çıkaran Türkiye’nin niye böyle bir tavır aldığı iyi incelenmelidir. Zira bu zirvenin 2010 yılında Cumhurbaşkanı Gül’ün katıldığı Abuja Zirvesi ile gündem açısından çok bir farkı yoktu. Ancak İslamabad diğer bütün zirvelerden daha görünür oldu hatta D-8’e daha farklı misyonlar biçildi. Başbakan’ın katılımı örgütü canlandırma arayışları olarak sunuldu. Bunun en önemli nedeni kuşkusuz başta Suriye ve Filistin olmak üzere bölgede yaşanan çatışmalar, İran ile ilişkilerin gerilmesi ve tabi ki Arap Uyanışı sonrası değişen dengelerin Türkiye siyaseti ve kamuoyunun D-8’e yeni bir rol biçmeye zorlamasıdır. Türkiye uluslararası arenada kendine destek bulacağı, ortak hareket edebileceği her oluşumu değerlendirme çabasında. D-8 de Türkiye’ye bu imkânı veren nadir oluşumlarda biri olarak göze çarpıyor.

Son tahlilde İslamabad’da D-8’in siyasi boyutu öne çıkarılsa da geniş çaplı bir siyasi entegrasyonu sunacağını en azından kısa vadede söylemek mümkün değil. Ancak tüm imkânsızlıklarına rağmen beraberinde taşıdığı imkânlar ve sahip olduğu potansiyel ile aslında içi boş bir yapılanma olmadığını göstermiştir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.