Abdullah ASLAN
Darbe girişimi ve sonrası
Halk olarak gerçekten büyük bir kâbus yaşadık. 15 Temmuz günü akşamı bir anda herkesin bütün hayalleri gözlerinin önünden geçti ve artık hiç kimsenin kendine göre bir düşünce veya hayata dair programının olamayacağı endişesi peyda oldu. Herkes bir anda ağır aksak da olsa elde edilen kazanımların heba edildiği edileceği anı düşündü.
İnsanlar bunda haksız da değillerdi. Daha ilk günde idareyi zorbaca ele geçirmek isteyenlerin acımasızlığı ortadaydı. Tanklar insanları, araçları ezip geçiyordu. Deşifre edilen görüşmelerde darbecilerin ‘ezin, geçin' talimatları olayın vahametini ortaya koyacak cinsten gerçekten... Ayrıca darbeciler Allah korusun başarsalardı infaz edecekleri insan sayısı da korkunç boyutlarda olurdu. Yıllardır güdülen hınç, hırs ve nefretin boyutu bunu tahmin etmemiz için yeterli bir neden çünkü...
Peki, bu darbe nasıl geldi? Darbelerin bir gün veya bir ayda kotarılamayacağını hemen herkes biliyor. Bunun aylar öncesinden hesap kitabı yapılıyor ve darbede yer alacak “başlar”ın hepsi büyük bir titizlikle tabiri caizse keşfedilip onlara ‘büyük görev tebliği' yapılıyor.
Ülke olarak tam bağımsız olamayışımızın bir sonucu olarak da genelde bu tip yapılanma ve kalkışmaların ya haberi alınamıyor ya da içerideki dışsal unsurların marifetiyle bu istihbari bilgiler işe yaramayacak zaman ve zeminde alınıyor.
15 Temmuz darbesi için MİT'in saat 16'da sadece Genel Kurmaya haber verdiği ifade ediliyor. Genel Kurmayın haberi olduğu halde darbe karşıtı hazırlıkların yürütülemediği ve emirlerin yerine getirilmediği söyleniyor. Bu saatte tedbirlerin hangi personelle nasıl alınacağı da ayrı bir sorun. Nitekim Cumhurbaşkanının hemen yanındaki komutanların bile darbenin içerisinde yer aldıkları söyleniyor. Yani bu saatte alınan bir istihbaratın aslında pek de bir faydası yoktur...
Her zaman olduğu gibi halkın iradesine karşı yapılmak istenen bu darbenin mağduru yine halk olmuştur. Ancak canlarıyla akamete uğrattıkları bu girişimin yine kendilerini mağdur edecek bir travmaya dönüştürülmemesi gerekir.
Bütün kurumlarla ilgili bir temizliğin başladığı görülüyor. Kurunun yanında yaşın da yanmasından endişe ediliyor. Bu endişeden hareketle diyoruz ki, darbe girişiminin mağduru halktır, darbe karşıtları ikinci bir mağduriyeti yaşamasın. Buna çok dikkat edilmeli.
OHAL'ı bahane ederek kimi durumlarda gerek duyulmadığı halde halkın özgürlük kazanımlarına ket vurmaya çalışanların olabileceği düşünülmelidir.
Darbeyle alakalı başka da ifade etmemiz gereken husus Halkın direnişi ve canını ortaya koyuşuyla alakalı geliştirilen kavramların yanlışlığı. Halkın zalim kalkışmaya başkaldırışı ve iradesine sahip çıkışı yanlış kavramlarla ifade ediliyor ve bu kavramlar tedavüle ısrarla sokulmaya çalışılıyor: Demokrasi nöbeti... Demokrasi şehidi... Demokrasi Şehitleri Platformu gibi kavramlar... Rahmetli Timurtaş hocamız sağ olsaydı. Daha önce olduğu gibi buna çok sert tepki gösterip şehitliğin sadece İslami bir kavram olduğunu ve bunun başka yönetim biçimleriyle ilişkilendirilemeyeceğini söylerdi.
Kendisine, ailesine, yaşam biçimine ve hatta dinine gelebilecek tehlikeleri sezerek canını ortaya koyan Müslüman halkın şehitler mertebesine kavuşturulmasını dilerken, bunların demokrasi için şehid olduğunu iddia edip deklere etmek her şeyden önce hayatını mazlumca kaybedenlere haksızlık olur.
Daha ilk günden beri meydanlardan tekbir sesleri kesilmedi. Şahit olduğum 7-8 yaşlarında 5-6 çocuğun ellerini havada sallayarak kendilerine özgü tatlı söyleyiş biçimleriyle, ‘yaşa, çok yaşa, Allah'u Ekber' diyerekten sitenin içini turlamaları çok manidardı.
7'den yetmişe asıl karşıt duranların kimler olduğu aslında Müslüman halkın meydanlardaki sloganlarından da anlaşılabiliyor. Allah korusun darbe hedefini bulmuş olsaydı o zaman yanında duranların kimler olduğunu daha iyi anlardık tabiki. Başkaları hiç mi tepki göstermedi, diye çıkışılabilir. Onu zaten iddia eden yok. Ancak bir HDP'linin, bir CHP'linin bir AK Parti'li veya HÜDA PAR'lı kadar tepki gösterdiğini söylemek basiretsizlik olur, körlük olur. Fakat bunu hala göremeyenlerin veya görmek istemeyenlerin “Meydandaki(olmayan) HDP'lilere teşekkürler” savurması anormal kaçmıştı.
Böyle bir günde bile ısrarla isminin zikredilmesinden kaçınılan partinin tabi ki gayesi ve amacı başkadır ve sadece kendi üzerine düşeni yapma gayreti içerisindedir. Siyasi mülahazalarla değil üzerine düşen görev şuuruyla hareket eden bütün camia ve cemaatleri kutlamak ve onların hayırlı çalışmalarında başarılar elde etmelerini sağlamak sorumluluk sahibi herkesin görevi olsa gerek.
Burada özellikle ifade etmek istediğimiz husus, Müslüman halk namusunu, toprağını, iradesini ve sonuç olarak aslında dinini korumak için tankların önüne yattı. ABD, israil ve NATO'nun desteklediği işgal darbesine karşı başkaldırırken katledilen Müslüman halkın, İslam şehitleri mertebesine kavuştuklarını doğru sözcüklerle ifade etmek önem arz etmektedir. Demokrasi ve İslami dini kavramlar bir araya getirilerek zihinler bulandırılmasın...
Selam ve dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.