Şehzade DEMİR
Darbecilik ile mücadele stratejisi ne kadar başarılıdır?
Hükümet meclisten bir infaz düzenlemesi hazırlayarak meclisten geçirdiler malum. Yasalaştırılan bu yasanın adalet anlayışını, insanlığı ve kamu vicdanını ağır bir şekilde yaraladığını bile bile yaptılar. İşin üzüntü veren tarafı ise bunun hiç bekletilmeden Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girmesidir. Bunun üzerine çok yazıldı, çizildi, konuşuldu, halen konuşuluyor. Daha çok da konuşulacaktır. Zira 18 yıllık iktidar sürecinde AK Parti’nin hiçbir zaman izah edemeyeceği icraatlarının en başına yazılacak bir “amel”e imza atmış oldular.
Ben işin başka önemli tarafına dikkatleri çekmek istiyorum:
Bir soru ile başlayalım; darbelerle mücadele, darbe geleneğinin bitmesi ve darbecilerden hesap sorma mücadeleleri kocaman birer yalan mıdır? Darbecilik anlayışı ile mücadele ediliyor gibi yıllardan beri bütün kamuoyunu ve devletin tüm kurumlarını meşgul eden uzun ve hareketli süreçler ile ne elde edildi? Bu soru veya sorular, bende cevap bulmuş değil maalesef.
Mevcut hükümet, yıllardan beri darbecilerle mücadele, insan hakları, demokrasi ve OHAL kültürünün bitirilmesi sloganları ile yol aldı. Bunları sloganlaştırarak siyasetlerini ete kemiğe büründürdü. Bu hamasi söylemlerle ilgi ve takdirin odağı haline gelerek siyaset kulvarında hızla yol aldı. Bunu hatırlatmakta fayda gördüm. Şimdi asıl konumuza dönelim.
Darbe veya darbecilerle mücadele etmek, sadece darbecileri yakalayıp yargılamak değildir. FETÖ gerçekte var mıydı? Evet vardı. Türkiye’nin emniyetinden ordusuna, milli eğitiminden YÖK’üne, bütün yargı katmanlarından sağlık sistemine kadar her yeri ele geçirmiş, kendi bürokrasi-emniyet-adalet-asker paralel devletini kurmuş muydu? Evet kurmuştu. Türkiye’nin neredeyse son 20 yılına damgasını vurmuş, dost-düşman tanımına, devlet hafızasından iç ve dış politikasına, istihbarat anlayışından güvenlik politikalarına kadar her şeyi neredeyse sıfırdan kendi paradigmalarına göre dizayn ettiler. 15 Temmuzda hükümet, ihanet tabakasını elinden kaçırdı, ibadet ve ticaret tabakasını ihanetçilerin de hesabına evire çevire dövdü, halen dövmeye devam ediyor. FETÖ ihanet defteri dürüldü mü, hayır asla. Bu defterin dürülebilmesi için devletin tüm kurumlarına getirdikleri bütün anlayış ve mevzuatların temizlenmesi gerekir.
Onların devlet hafızasına yığdıkları kirli bilgilerle insanlar kan ağlıyor. On binler, yüz binler düşman ve terör damgası yedi. Paralel emniyet ve yargı organları ile binlerce soruşturma başlattılar ve binlercesini içeri tıktılar. Fezlekeleri tutan emniyetinden tutuklamayı yapan savcısına, cezayı basan mahkeme heyetinden bunu onaylayan Yargıtay hakimlerine kadar tamamının FETÖ’cü olduğu kanıtlanan terör damgası yemiş mağdurlar halen cezaevlerindedir. Bu infaz yasasından onlar maalesef faydalandırılmadı.
Bunu sürecin tamamı; 80 darbesi, Kenan Evren ve sonrasında yaşanan süreç için de söylemek mümkündür. Yine aynı şekilde FETÖ için yazdıklarımın tamamı 28 Şubat Süreci için de neredeyse birebir geçerlidir. O zamanın yargısı da brifinglerle adalet dağıttı. Yüz binler sırf dini hassasiyetleri daha fazla olduğu için “terör” damgası yedi. Bir kısmı halen, evet tam 27-28 yıldır içeride yatmaya devam etmektedir. Postmodern darbenin günümüze kadar mirasçılığını yapan “Ergenekon” da halen iş başındadır. Evet yakalandılar, soruşturmalardan geçirildiler ve aklanarak büyük mükafatlarla ödüllendirilerek tekrar vazife başına getirildiler.
Yani; Hükümetin darbelerle mücadele stratejisi başarısız bir stratejidir. Kenan Evren’in, Çevik Bir’in, Fetullah Gülen’in terörist dediğine halen terörist denilmektedir. Hükümetin Türkiye’ye kazandırdığı bir “dost-düşman” paradigması yoktur. Halen onlarınkini kullanıyor. Hükümet, 28 Şubat ve FETÖ darbelerinin bütün sonuçlarını devletten temizlemediği müddetçe darbecilik ile mücadelesi inandırıcı olmaz.
Yeni çıkan infaz yasasına bir de bu pencereden bakılması gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.