Hasan SABAZ
Darbesavar laiklik!
15 Temmuz kalkışmasının meydana getirdiği travmanın ilk şokları atlatıldıktan sonra tekrar eski gündemlerimize dönmeye başladık.
CHP'den gelen sesler “parlamenter demokrasi”nin hikmet ve faziletlerine ve darbe önleyici etkisine yönelikti. Darbenin asıl hedefi Erdoğan olmasına rağmen CHP ısrarla “Parlamenter demokrasi”nin hedef alındığını iddia etti.
HDP çevreleri, Öcalan'ın özgür kılınmamasının darbeye zemin hazırladığı yönünde açıklamalar yaptılar ki, bu da durumun bazıları için artık klinik bir vaka halini almakta olduğunu göstermesi açısından dramatikti. Onlara göre Öcalan özgür olsa yüksek planlama ve önlem alma dehasıyla darbenin önüne geçecekti.
Avrupa'dan OHAL'in kabul edilemezliği ve darbecileri dövmenin insan haklarına ne kadar zarar verdiği yönünde açıklamalar gelirken, Amerika, insanlık için “gam ve keder evi” olan gönlünü biraz daha acılara gark ederek “endişeli” halini duyurmak zorunda kaldı.
Bir de bizim tedavi kabul etmeyen “iflah olmaz laikler”imiz var tabii.
Flu tabloların içinden laiklik silüetini seçmekte son derece mahir olan uzmanlarımız…
Bakın nasıl başarılı bir iş yapmışlar?!
Darbe girişimi genel anlamda Ak Parti hükümetine karşı yapıldı. Ak Parti hükümeti dindar çevrelerce yaptığı düzenlemelerle ahlâki yozlaşmaya zemin hazırladığı yönünde eleştirilirken, uluslararası kökten laik çevrelerce “Türkiye'nin İslamlaşmasına” yol açtığı için eleştiriliyor. Hatta kimi Amerikalı düşünce kuruluşları Ak Parti-İhvan bağlantısı kurarak şöyle bir sonuca bile ulaşıyor: Sisi= 15 Temmuz darbecileri= laik cephe… Bu arada Suud selefiliğine yakın bir darbeciden laik portresi çıkarma becerisi gösterenlerin ustalığını tebrik etmek gerekir.
Ama ortada bir terslik var.
Gülen grubunun jargonunda bol miktarda “şakirt”, “imam”, “cevşen” gibi sözcükler var ve bunların tümü laik hissiyata göre tahrip gücü yüksek bombalardır. Yeni bir fıkıh oluşturularak içkiye ve önemli görevlerdeki kadınların anormal derecede açık giyinmesine cevaz verilmesi bile laikliği rahatlatamıyor. Daha da önemlisi laikliğin gereği olarak bir dini bir de siyasi “hoca” bulmak yerine bir “hoca” ile hem din hem de dünyayı idare etme hevesinde bir grup var önümüzde.
Yani demek istiyorum ki, darbecilerin de laik olduklarını söylemek zor.
“Post Modern laiklik” gibi bir iddiada bulunursanız, birileri de “Post Modern İslamcılık” gibi garip laflar eder ve literatür biraz daha anlaşılmaz bir hal alır.
O zaman geriye darbeye karşı sokağa çıkan halk kalır.
Yollarda, tankların karşısında “varsa yoksa laiklik” diye slogan atan ya da “laiklik sana canım feda!” çığlıkları atan kimseler yoktu maalesef. Laiklerin hayat damarlarını yerinden oynatan “Allahuekber!” sesleri çınladı tüm memleketin üzerinde.
Ne darbeciler “laikliğin somut sembolü” olan Anıtkabire yönelik bir saldırı teşebbüsünde bulundular ne de halk “lakliğin bu somut sembolü” için etten duvar örme yoluna gitti.
Yani darbe girişimi sürecinde ne soyut ne de somut olarak laikliğin esamesi yoktu ortalıkta.
Buna rağmen laikliğin bir “darbesavar” olarak yansıtılması son derece saçma bir şey olsa gerek; ama adamlar gündeme gelmeyi başarıyor.
Neyse ki, ilk birkaç günün heyecanı geçtikten sonra bazıları heybelerindekini ortaya serdiler de tablo biraz netleşti.
Dersim'li CHP eski milletvekili mesela…
Adam neyin ne olduğunu bir tek cümle ile izah etti:
“Biz Dersim'deyiz; ama kalbimiz İstanbul Taksim'de darbeci ve şeriatçılara karşı laiklik ve demokrasi mitingine katılanların yanında atıyor.”
“Laiklik ve demokrasi mitingi”ne katılanlar tam on gün sonra alanlara çıkanlardı.
Geriye darbeciler ve şeriatçılar kaldı.
Geriye darbeciler ve şeriatçılar kaldığına göre nasıl oluyor da darbenin önlenmesinde laiklerin etkisi oldu, bunu biri bize de izah etse iyi olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.