Selahaddin YILDIRIM
Davetçi Ol, Yargıç Değil!
Bir insanın gündemi onun bir tür kimliğidir. Bir kişiyi en kolayından tanımanın yolu, o kişinin uğraştığı, konuştuğu, dert ettiği şeye bakmaktır. Dış görünüş, konuşulan, takip edilen işler insanın derunundan, ruh yapısından haber verir. “Testinin içinde ne varsa, dışarıya o sızar” demiş eskiler. Doktor içerideki hastalığın ne olduğunu anlamak için, aç ağzını der, önce adamın diline bakar. Kişinin ruh ve karakter yapısı da dilinin konuştuklarından anlaşılabilir. Hz. İmam Ali(ra)’ye izafe edilen bir sözde ‘Kişi dilinin altında gizlidir’ denmiştir.
Malumu ilam etmeye gerek yok. Bugünkü en büyük sorunumuz Müslüman bir şahsiyet inşa edememektir. İslam’ı sadece şekilsel olarak değil, mana ve ruhuyla kavrayan, onun ahlâki değerlerini hayatına aksettiren bir neslin inşasına şiddetle ihtiyacımız var. Çünkü insanlığın kurtuluş reçetesi olan İslam ancak bu şekilde insanlığa ulaştırılabilir. İslam’ın ve çağın yapısını kavramış bir bilinç ve bütün insanlığa karşı manevi sorumluluk taşıyan bir duyarlılık..
Dünyanın adeta bir köy kadar küçüldüğü şu zamanda kimin ne yaptığını her kes duyuyor ve görüyor. Dolayısıyla yapılan bir iş doğru da olsa yanlış da olsa çok büyük etki oluşturuyor. Bir bakıyorsunuz birileri modern iletişim vasıtalarını, sosyal medyayı da kullanarak doğru zannettiği yanlışlarını aşkla, şevkle seslendiriyor. Bu konuda bazı Müslüman kardeşlerimizin doğru zannederek yaptıkları yanlışlar insanı fena üzüyor.
Diyorum ki, İslam adına bir iş yapan kardeşlerimiz, tebliğ faaliyetlerinde bir doktorun tedavi esnasında taşıması gereken bilgi, dikkat ve hassasiyete sahip olmalı. Hadi bunu herkes yapamaz diyelim, o zaman asgari olarak bir esnafın müşterisiyle olan ilişkisi kadar bir duyarlılık ve nezakete sahip olunmalı. Evet davet ile davetçinin işine çarşı-dükkan-müşteri örneği üzerinden bakmak bizi bir çok hatalardan koruyacaktır sanırım.
İslam’a davet gibi çok önemli, paha biçilmez bir şeyin -tabirimi mazur görün- pazarlamasını yapıyorsak dükkan veya tezgahımızın yerini iyi seçmeliyiz. Kimsenin görmediği, geçmediği kuytu bir yerde dükkan açtıysak emeklerimiz boşa gider. Yer tespitinden sonra ne satacağımızı belirlemek gerekir. O zaman buradaki insanların en çok neye ihtiyaçlarının olduğunu tespit etmemiz gerekecek. Diğer önemli bir husus, rafların, tezgahların düzeni ve temizliği gelir. Bizim dükkan çarşının en temiz dükkanı olamasa dahi kirli ve düzensiz hiç olmamalıdır. Tezgaha, müşteri ilişkisinden çok iyi anlayan, gerekirse birkaç dil bilen, diksiyonu iyi, temiz ve hoş giyimli, güler yüzlü insanlar yerleştirmek gerekir.
Ve işin en önemlisi ise, satış yapıyorsunuz ama müşteriden bir ücret almıyorsunuz. Durum böyle olunca çarşıda sizden başka kimselerin pek iş görmemesi gerek değil mi? Ama gelin görün ki hakikat böyle değil.
Siz hiç dükkanın önünde durup benim mallardan almayana lanet olsun, cehennemde yansın diye bağıran, dükkanına uğramadı diye çarşı pazardakilere hakaret eden tezgahtara rastladınız mı hiç? Evet maalesef, İslami camia ve cemaatler çarşısına bir uğrayın da görün, neler duyacaksınız neler..! Şunu yapmazsan kafir olursun, bunu yaptın mı direk cehenneme gidersin. Bizim hizip ve cemaatten değilsen vay haline. Bunların İslam’dan bildikleri ilmihal bilgisini geçmez. Hayatın her tarafını haramlarla doldurmuş böyleleri. Şunu yapan kafir, bunu terk eden zındık vs. İşleri güçleri İslami camiadaki insanları eleştirmek. Kimileri hızını alamıyor ve İslam davasına hayatını adamış büyük alim ve mücahitlere kafir demekten çekinmiyor bunların. Bu anlayışta olanlardan biri Muhammed Gazali’ye sorar: Namazı terk eden kişinin hükmü nedir?
Gazali, namazı kılmayanın kafir olduğu anlayışında olan bu gence şöyle der: Namaz kılmayanın hükmü senin onu alıp mescide götürmendir. Davetçi ol, yargıç değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.