Davetçiye Notlar: Örneklik Sorumluluktur
Allah Resulü’nün örnekliği büyük bir olaydır. O, bu kutsal örneklik vasıtası ile insanlık alemine yepyeni bir nizam, yepyeni bir anlayış ve yepyeni bir bakış kazandırdı.
Allah Resulü’nün örnekliği büyük bir olaydır. O, bu kutsal örneklik vasıtası ile insanlık alemine yepyeni bir nizam, yepyeni bir anlayış ve yepyeni bir bakış kazandırdı. Şüphesiz bu aynı zamanda büyük bir sorumluluktur da. Bunu yaşadığı yirmi üç yıllık vahiy ikliminde tedricen inen ayetlerden bizzat ona yönelik olan hitaplardan anlıyoruz: “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, onun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.” (6/67) Aynı şekilde Allah Resulü’nün arkadaşları (r.anhüm) ile olan ilişkilerinde onun buna dair verdiği veciz mesajlardan da anlıyoruz. “Nefsimi kudret elinde tutan zat’a kasem olsun. Ya Ma’rufu emreder ve münkerden yasaklarsınız veya Allah’ın katından umumi bir bela göndermesi yakındır. O zaman yalvar-yakar olursunuz da duanız kabul edilmez.” (Tirmizi, Fiten 9, 2170)
Anlaşılmıştır ki örnekliğe dair getirdiğimiz bu izahat ile bizzat büyük bir mes’uliyete, ağır bir sorumluluğa işaret etmiş oluyoruz. Bu nedenle da’vetçi ağır bir mes’uliyeti deruhte etmektedir. Örnekliğin hakkını vermek, buna dair sorumluluğu tam anlamıyla yerine getirmek, gücü oranında yapacağını tam bir ihlâs ile yapmak Allah’ın rızası ve onun övgüsüne mazhariyeti celb ettiği gibi, bunda yapılacak bir kusur, bir ihmal ya da bir gaflet de onun gazabı ve azabına davetiye çıkartır. Davetçinin buradaki sorumluluğu davasının kendisine tevdi ettiği programa hakkı ile riayet etmek ve bunun gereğini yapmaktır.
MU’TEDİL ÖRNEKLİK
Bu konuyu noktalamadan önce bir de bu örnekliğin mu’tedil oluşuna, vasat oluşuna dikkatleri çekmek icap ediyor. “İşte böylece sizi mu’tedil bir ümmet kıldık. Ki insanların üzerine şahidler olasınız, peygamber de sizin üzerinize şahid olsun…” (2/143) Yüce İslam da’vasının temel özelliklerinden biri budur. İfrat ve tefritten uzak vasat bir çizgiyi amir hükümleri ihtiva eder, i’tidal ve vasat oluşu va’z eder. Bi’setin başlangıcı ile beraber İslam da’vasının bu temel özelliği hep ön planda olmuştur. Sosyal, siyasal, askeri, ekonomi… alanlarının tümünde, hayatı kuşatan ilişkilerin her boyutunda davanın bu özelliği ana umde olarak davetçinin davetini formüle etmiştir. İnsanın hep aynı olmadığı, hep aynı kıvamda yürümediği, normal görünen çizgisinden, vasat olan halinden kimi zaman kaydığı, ifrata ya da tefrite düştüğü bilinen bir hakikattir. İşte İslam’ın mukaddes ayetleri, emir ve nehiyleri… İnsanda var olan bu olası eğilimi ta’dil eder, onu dengeye sokar, çizginin önüne ya da gerisine düşmemesi için muhtemel tedbirleri alır. Ve işte bu vasat ümmet programı bilfiil tatbik edilmiş ve zaten örnekliğinin temel taşlarından birini de buradan almıştır. Bu konuda Allah Resulünün daha insanların arasında iken, ümmetinin önünde iken meydana geldiği nakledilen vakıalar vardı. Mesela Ebu Derda örneği vardır. Mesela Osman b. Maz’un örneği vardır. Ve Allah Resulünün bunlara yönelik i’tidal çözümleri vardır. Osman b. Maz’un (ra) ile aralarında geçen muhavere örneğin:
-Ben senin için örnek değil miyim?
-Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Resulü! Bu nasıl soru! Elbette ki sen benim için örneksin…
Davetçi için önemli olan buradaki vasatlığı yakalamasıdır. Konuşmasından, yürümesine, dinlemesinden çözüm verişine, okuyuşundan yorumlamasına, ailesi ile ilgisinden komşular, akrabalar ve insanlarla alaka etmesine, arkadaşları sorması ve onların dertlerine derman olmasına… kadar da’va ve da’vet hayatının her seviyesi ve her boyutunda bu mu’tedilliği yakalaması gerekmektedir. Eğer bu itidal oluş ahlakı yok ise o örnek oluş hadisesi de çok sağlıklı değildir demektir. Bu nedenle davetçinin bu konuya özel olarak eğilmesi ve kendisini gözden geçirip tamamlaması icap etmektedir. Çünkü Allah Resulü : “Bunlara ne oluyor ki, benim yaptığım şeylerle yetinmiyorlar. Vallahi! Ben Allah’ı onlardan daha iyi bilirim. Allah’tan onlardan daha çok korkarım...” diye itidal olanın dışına meyleden ashabına ölçüye riayet etmelerini şiddetle istemiştir.
SONUÇ OLARAK
Sonuç olarak; İslam da’vetçisi için Allah Resulü Kur’an’ı kerimden sonra beslendiği, gerekli donanım ve enerjisini aldığı yegane kaynaktır. Da’vetçi bu ebedi kaynağa bakarak, Allah Resulünün hayatı ve mücadelesine bakarak Kur’an-ı Kerimi okumaya, Kur’an-ı Kerimi okuyarak da Allah Resulünün hayatı ve mücadelesi ile en fazla içli- dışlı olan, en fazla bu yola aşina olan, en fazla bu davanın rengiyle boyanan ve en fazla bu uğurda dertlenen kimsedir. Ümmetin bugün içinde bulunduğu fiili duruma baktığı zaman, Filistine, Irak’a, Çeçenya’ya, Açe’ye, Kafkasların diğer uçlarına, Afrika’nın metruk diyarlarına… hasılı dünyanın herhangi bir mıntıkasına baktığı zaman davetçinin gözüne uyku girmez. Tüm bunlar bir yana davetçi kendi toplumunun, kendi ailesinin, akrabalarının ve mahallesindeki insanların karşı karşıya kaldıkları oyun ve çirkin tuzakları düşündükçe derdi daha büyük olur. Davetçi derdi büyük olan kimsedir. Ve fakat dermanı yanında, yanıbaşında, kalbinde ve amelinde muhafaza ettiği o halis imandadır. Aynı şekilde davetçinin ümidi de büyüktür. Ümidi derdini esir almıştır. Ümidi derdini kuşatmıştır. Bu Allah Resulünün ümmetine fiili olarak öğrettiği kamil bir anlayıştır... dolayısıyla o büyük davetçinin hayatı ve mücadelesi ile içli-dışlı olup yoğunlaşan, bu uğurda kendisini ve dünyasını kurban eden kimse aynı zamanda vahiy iklimine girmiş, rahmetin istikbal dağlarına göz koymuş, ilahi dergahın inayet eşiğine dayanmış ve sözün özü Rabbinin kelamı ile içli dışlı olan bahtiyar kimse demektir.
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.