Mustafa AYDIN
Demokrasi şehitleri!!!
İslam dünyasının bilim ve teknolojide geri kalması buna karşın Rönesans, Reform ve Aydınlanma hareketleriyle Batı Hristiyan dünyasının bilimde sanatta ve teknolojide atılım yapması Batıya bir üstünlük sağlamıştır.
Bu gelişmeler askeri alana da yansımış, geliştirilmiş silahlar sayesinde batılı ülkeler cephelerde de üstünlüğü ele geçirmiştir. O dönemde İslam dünyasının lideri konumunda olan Osmanlı İmparatorluğunun özellikle Avrupa'da hızla toprak kaybetmesine ve geri çekilmesine yol açmıştır.
Osmanlı Devletinde bu gerilemeye çözüm bulmak için bir takım ıslahat hareketlerine girişilse de bir sonuç elde edilememiştir. Islahatlar cephelerde mağlubiyetlerin önünü kesmek için önceleri daha çok askeri alanda yapılmaya çalışılmıştır. Ancak özellikle eğitim alanındaki eksiklikler göz ardı edildiği için yapılan ıslahatların etkisi kısa süreli olmuştur.
Osmanlı eğitim sistemi medreselere dayanıyordu. Medreselerin müfredatında önceleri İslami ilimlerin yanında pozitif ilimler de okutuluyordu. bundan dolayı İslam dünyasında bir çok İslam bilgini yetişmiş, Matematik'te, Kimya'da, Tıp'ta, Astronomi'de vb. pozitif bilimler alanında yazdıkları eserler, daha sonra Batının bilimsel alandaki gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Ancak daha sonraları medreselerde bu ilimlerin tedrisatının terk edilmesi, İslam dünyasında pozitif bilimler alanındaki gelişmeleri durma noktasına getirmiştir.
İslam dünyasının geride kalması ve her alanda batılıların tarassudu altına girmesi sonucu, buna karşı neler yapılabileceği noktasında Osmanlı devletinin son dönemlerinde düşünürler çareler aramaya başlamıştır. Bunun sonucunda bir takım fikir akımları ortaya çıkmıştır. Bu fikirleri kısaca ikiye ayırırsak; Batıyı her şeyiyle örnek alalım diyenler ile batının bilimini teknolojisini alalım ancak kendi kültürümüzü değerlerimizi koruyalım diyenler. Bu da kısaca batıcılar ile İslamcılar olarak tarif edilebilir.
Osmanlı da II. Mahmut'la başlayan ve Tanzimat'la deyim yerindeyse resmiyet kazanan Batılılaşma hareketi 200 yıldır bir tartışma konusudur. Batı değerlerini savunma noktasında bazı uçuk fikirlerin* ortaya çıktığı o dönemlerde var olan fikir çatışmaları aslında farklı versiyonda da olsa günümüzde de devam ediyor.
Bugünde, her şeyimizle batılı gibi olalım diyenlerle; kendi özümüzü, inancımızı, kültürümüzü ve değerlerimizi de koruyalım; bunun yanında bilimde teknolojide batıdan faydalanalım diyenler arasındaki bu tartışma devam etmektedir.
Çünkü bilim alanındaki gelişmeler sadece belli bir uygarlığın malı değil bütün insanlığın ortak malıdır. Dün Hristiyan Avrupa nasıl Müslümanlardan bilimsel alanda faydalanmış iseler, bugünde Müslümanlarda aynı şekilde onlardan faydalanma hakkına sahiptirler. Bugünkü bilimsel gelişmeler sadece belli bir uygarlığın eseri değil bütün insanlığın ortak çabasıyla ortaya çıkan gelişmelerdir.
Batılı değerleri savunma noktasında günümüzde özde bir fark olmasa da batıcılar arasında ideoloji bağlamında bazı farklılıklar vardır. Bunlar Kapitalizm, Faşizm, Sosyalizm, Liberalizm vb. görüşleri savunanlar olarak birbirinden ayrılmaktadırlar. Ancak bunların hepsi de demokrasiyi savunduklarını iddia ediyor.
Ayrıca bugün batı karşısında eziklik duygusu içinde olan bazı İslamcılar da bu kervana katılmış görünüyor!
Peki bu demokrasi ne menem bir şeydir ki her kalıba girebiliyor her renge bürünebiliyor? Demokrasi malum Yunanca bir kelime olup halk yönetimi anlamına gelmektedir. Halkın kendi kendini yönetmesi idarecilerini seçmesi anlamında kuşkusuz kimsenin itirazı olamaz.
Ancak batılı anlamda beşeri bir değerler sistemi olan demokrasiyi savunmak bir Müslüman için İslam'a ne kadar uygun olur! Elbetteki sorgulanması gerekir.
Çünkü Müslümanın yaşam biçimini ve sınırlarını belirleyen kuralların, Kur'an ve sünnete uygun olması şarttır. Kişinin sadece aklıyla hareket etmesi, bir Müslüman için asla geçerli değildir. Aklın ilahi olana yani vahyin emrinde ve kontrolünde olması gerekir. Vahiyle konulan ilkeler bir Müslüman için bağlayıcıdır. Aksi durum Müslümanı "heva ve heveslerini kendilerine ilah edinen"lerin safına sokar ki bu da tehlikeli bir durumdur.
Bunları söylerken asla aklın önemini inkar etmiyorum. Zaten vahiy, ancak akılla anlaşılabilir. Dikkat edin vahiy, akıl sahibi insanlara gönderilmiştir. Ancak aklın da bilgiye ulaşma ve her şeyi bilme bakımından bir kapasitesinin ve sınırının olduğunu bilmek gerekir. Akılcılığı-pozitivizmi adeta putlaştıran ve aklın ürünü bilimi bir din haline getiren batı yüzünden Dünya, Birinci ve İkinci Dünya savaşları gibi büyük felaketlerle karşı karşıya kalmış, onmilyonlarca insanın ölümü, bir çok şehir ve ülkelerin yakılıp yıkılması, en önemlisi de ilk defa bir anda yüzbinlerce insanın ölmesine neden olan atom bombasının kullanılmasına yol açmıştır.
Akıl vahiyle dizginlenmezse aç gözlü bir canavara dönüşür ki yakın tarih bunun en açık örneğidir. Kuru akıl sadece kendi çıkarını düşünür ve bu çıkarlarını elde etmek için de her türlü vasıtayı ve zulmü meşru görür. İyilik ve kötülüğün ölçütü çıkarı olduğu için de uygulamada standart bir uygulama tutturmak da mümkün olamamaktadır.
Batı bugün her ne kadar insan hakları alanında yazılı olarak evrensel bir takım prensipler ortaya koymuşsa da, uygulamada devletlere ve toplumlara karşı çıkarları gereği farklı farklı yaklaşımlar içerisine girebilmektedir.
Dünyanın içinde bulunduğu bu keşmekeş ve hakim uygarlık olan batının insan hakları konusundaki iki yüzlülük ve çifte standartlı yaklaşımları hep bunun sonucudur. Kendi insanı için istediği insan hak ve hürriyetlerini, başkası söz konusu olduğunda yüzsüzce gözardı eden politikalar izleyebilmektedir.
Mısır'da halkın demokratik yollarla seçtiği yönetimin askeri darbeyle iktidardan düşürülmesine ve binlerce insanın katledilmesine bırakın tepki göstermeyi, tam tersine askeri cunta yönetimini destekleyen, demokrasiyi ve batılı değerleri dünyaya pazarlayan bu iki yüzlü batılı ülkeler değil miydi?
İslam ülkelerindeki kralları ve faşist yönetimleri kendi çıkarları için ayakta tutan yine bu çağdaş batılı devletler değil mi?
15 Temmuz'da Türkiye'de yaşanan darbe kalkışmasının başarısız olması sonucunda hayal kırıklığına uğrayan ve bunu her halleriyle belli eden yine ABD ve Avrupalı devletler değil miydi?
Yüzlerce insanın öldüğü ve yaralandığı darbeye karşı sessiz kalıp tepki vermeyen batılı ülkeler, darbecilerin etkisiz hale getirilmesi için yapılan gözaltı ve tutuklamalarda insan haklarına uyulması konusunda uyarıda bulunmaları ayrı bir yüzsüzlük ve utanmazlık örneğidir.
Bugün hala batıyı ve batıcılığı savunanların gözüne bunları sokmak gerekir. Ancak onlar da tıpkı efendileri gibi yüzsüz ve utanmazdırlar.
Darbe gecesi ya meyhanelerde kafa çeken ya da marketlerde makarna sırasına giren ve darbenin başarılı olmasını dört gözle bekleyen batı meftunları şimdi de darbeyi kendilerinin önlediğini söyleyecek kadar pişkinlik sergiliyorlar.
15 Temmuz gecesinde FETÖ'cü darbeyi başarısızlığa uğratan dindar insanlar olmuştur. Bunu hiç kimse başka tarafa çekmesin. Bu insanlar darbeyi önleme cesaretini de inançlarından almış ve bu inançla tanklara, toplara ve uçaklara karşı kendi canlarını siper etmiştir.
Canlarını inançları için feda eden bu insanlara Fetullahçı darbecilerin hamisi batının, ahlaksız değerlerine dayalı "Demokrasi Şehidi" demek, bu dindar insanlara en hafif tabiriyle bir hakarettir. Bu insanlar Allah'ın huzuruna gittiğinde "yarabbi demokrasi için şehid oldum" mu diyecekler!
Kaldı ki maalesef tamamen iğdiş edilen şehitlik kavramında "Demokrasi Şehidi" diye bir kavram da yoktur. Her önüne gelenin kendine göre kullandığı şehitliğin, İslami termonolojide ki karşılığı "Allah yolunda ve onun rızası için mücadele eden ve bu uğurda ölenlere" şehid denilir. Ancak bugün Komünisti de, Kemalisti de, Liberali de Faşisti de kendi ideolojileri uğrunda ölenlere şehitliği atfetmektedirler. Bu da İslam ile bir alakası olmayanların, hatta İslam'a düşman olanların İslami bir kavramı istismardan başka bir şey değildir.
Onun için birilerine kendimizi beğendireceğiz diye İslam dışı bir takım nitelendirmeleri kullananlar, yarın yeni bir tehlike anında kimseyi yanlarında bulamama riskini de göz önünde tutmaları gerekir.
Batılıların (ABD/Avrupa/NATO) destekleyip teşvik ettiği ve bir kuklasına (Fetullah Gülen) yaptırmaya çalıştığı bir darbeye karşı canlarını ortaya koyarak engelleyen dindar insanlara, yine batının adeta helvadan bir putu olan "demokrasi" şehidi demek; bırakın İslam'a, hangi akla, mantığa uyar acaba?
* O dönemde, Batıya karşı eziklik, aşağılık duygusu içinde olan sözde aydınlardan biri olan Abdullah Cevdet, tam batılılaşmak için "Avrupa'dan damızlık erkek getirelim" gibi sapkın bir teklifte bulunabiliyordu!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.