Hatice YILDIZ
Derunumuzdaki Fıtri Ses
Dilediği surette bizleri terkib eden Musavvir olanın adıyla...
Bir diğer ismiyle Furkan olan Kur’an-ı Kerîm, bize örtünmenin fıtrat gereği olduğunu ilk insan olan Adem ve Havva'nın yasak meyveden yeme menkıbesiyle muazzam bir tablo çizerek zihinlere nakş ediyor...Ve işte o tablo: "...Ağacı tattıkları anda ise ayıp yerleri kendilerine beriliverdi ve üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar."《Araf|22》
Her akl-ı selim sahibi olan bu ayet-i kerimeden yola çıkarak diyebilir ki, Hz. Âdem ve Hz. Havva yasak meyveden yemeden önce bir örtüye sahipti. Ne zaman ki şeytan kalplerine vesvese verip o yasak meyveden yediler işte o zaman ayıp yerleri birbirlerine beliriverdi. Bu vaka onlarda öyle ciddi bir irkilmeye neden oldu ki ani bir hareketle ve hiç vakit kaybetmeden ayıp yerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye çalıştılar. Halbuki Hz.Adem ve Hz.Havva bu durum karşısında uygun bir elbise elde edebilmek için veya Allah'ın bir vahiy öğretisini beklebilirlerdi veya birbirlerini ikaz ederek edep yerlerini örtebilirlerdi. Lakin böyle olmadı. Onların fıtrat gereği derunlarında olan utanma duygusu buna mani olup acilen hiç vakit kaybetmeden çıplak yerlerini bir şeylerle örtmeye yöneltti. Hz. Âdem ve Hz.Havva biliyoruz ki ilk insanlardı ve çevrelerinde onları uyaracak kimse yoktu. Aynı zamanda bu örtünme ne bir vahiy öğretisiyle ne de birbirlerine: 'şu ayıp yerlerini ört!' demeden kendi kendilerine ayıp yerlerini örtmeleri, örtünün insanın derunundaki fıtri olan sesten kaynaklandığını görüyoruz. Bu eksiksiz tablo, insanın doğuştan yani fıtraten bir utanma/haya duygusuna sahip olduğunu, bu duygudan dolayı da ayıp yerlerini örtmek için bir örtüye muhtaç olduğunu ortaya koymaktadır.
Aynı zamanda bu muazzam tablo bize gösteriyor ki örtünme arzusu ne bir kavim tarafından ne bir topluluk tarafından ne de bir medeniyet tarafından ortaya atılmıştır. Aksine bu Allah'ın Ademoğlu'nun yaratılışında derunlarına yerleştirdiği fıtri bir nimettidir. Tarih sayfaları biraz karıştırıldığında farklı inanç, dil, din, kültüre ve coğrafyaya sahip olan insan toplukukları arasında da tesettüre meyletme tesettürün/örtünmenin fıtri olduğunu göstermektedir.
Allah (C.C.), tesettürün en güzel kokulu tatlı meyvesinin tohumu olan hayayı kadının yaratılışında fıtri olarak atmış ve bunu İslam potasında en iyi kıvama gelecek şekilde ilkeleriyle/prensipleriyle yoğurarak o tohumları çürümeye mahkum etmeden ustaca sulamış, ısıtmış ve nihayetinde yeşertmiştir. Haya tohumlarını ise sadece insan denen varlığa has kılarak onu 'Ahsen-i takvim' mertebesine çıkarmıştır...Bu fıtri sese kulak veren her kadın da gerek hayasından gerek iffetinden dolayı bir örtüye/tesetüre ihtiyaç duyar. Bu iki duygu ise kadına adeta destur komutu verir. Bu desturlar karşısında da kadın mağlup taraf olarak kendini örtmeye, muhafaza etmeye fıtraten mecbur bırakılır. Ve nihayetinde o örtü ona dünyada da ahirette de bir kalkan, bir kaftan olur...
İslam dini, örtü ile fıtrat arasında muhteşem bir ahenk kurarak örtüyü kadına farz kılmıştır. Kadının, şehvetperestlerin ellerinde oyuncak olmasını, kadınlık, annelik gibi üstün değerlerinin ayaklar altında çiğnenmesini istemediği için örtüyü/tesettürü ona bir savunma mekanizmasi olarak sunar.
Bunlara binaen insanı tüm yönleriyle kusursuz bilen Allah (C.C.), bedeni ve ayıp yerleri örten elbisenin bedenden sıyrılıp atılmasının bir şeytan tuzağı olduğunu ve böyle bir yönelimin insanın derununda bulunan fıtri sese; iffet, haya, takva duygularına ters düştüğünü ve bu tür tuzaklara düşülmemesi/aldanılmaması gerektiğini zihinlere nakş edercesine Kur’an-ı Kerim'de altını çizmiştir. Ve işte akıllara çizilmesi gereken o âyet-i kerime: "Ey Ademoğulları! Şeytan anne/babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık."《Araf|27》
Şeytan ve yandaşları bu âyet-i kerimeyi çok iyi bildikleri için olsa gerek örtüyü/tesettürü bedenlerden sıyırıp kadının ayıp yerlerini sergilemeyi amaç edindiler.Tesettürün, dini bir karakter taşıması daima bu kesimin huzurunu kaçırmayı başarmıştır. Bu yüzden ilk hedef İslam'ın şiarı, kadının başı üstünde taşıdığı âyet-i kerimesi olan örtü/tesettür, hedef tahtasına yerleştirilmeye değer bulunmuştur. Tarih sayfaları şahittir ki yıllardır tesettürü yok etme adına yapılan onca harcamalar, emekler, savaşlar gösteriyor ki tesettür mühim bir konumda yer almaya değer bulmuştur.
Peki İslam düşmanlarının küçük, cansız, ruhsuz bir bez parçasına harcadıkları devasa emekler, devasa çabalar nedendi? Neden onca meşguliyeti bırakıp da tüm hedefler Müslüman kadının örtüsüydü?
İslam karşıtı olanlar biliyordu ki İslam'ın şiarı olan tesettürle âlemin ferdi olan kadın kemale ererse, huzur bulursa, onuru/şerefi korunursa işte o zaman aile, toplum hatta tüm dünya o denli dünya ve ahirette de bahtiyar olacaktı ve haliyle bozuk kültürlerini kadına, aileye, topluma enjekte edemeyeceklerdi ve en önemlisi de kadını istedikleri gibi kullanmaktan aciz kalacaklardı. Bu yüzden ana hedef kadının tesettürü oldu. Eğer kadınının tesettürü elden giderse kadının iffeti de hayası da fıtrat kanunlarından kopacak, asıl kimliğini kaybedecekti ve bu şekilde istediği gibi özgür(!) olabilecekti. Çünkü onlara göre özgürlük nefsin istediği gibi tüm kaidelerden kopuk bir şekilde yaşamaktı. Medeniyetin yükselmesi de ancak kadının tesettür zilletinden kurtulup özgürlüğe(!) kavuşmasıyla mümkündü. Sosyal hayata ortak olması, yönetimde sözünün geçmesi için ona engel olan her ne kadar kaide varsa tümünden beraat etmesiyle mümkündü. Ancak böyle olursa kadın; evde hapis hayatı(!) yaşamayacak, eşine köle(!) olmayacaktı. Tüm vücudunu başarı(!) adına teşhir ettiği zaman ancak medeniyete(!) ulaşabilecekti. Yoksa haya, ar, namus kavramlarıyla devlette en yüksek konuma(!) gelmesi mümkün değildi. O konuma gelmek içinse en büyük ayak prangası(!) örtüsü/tesettürüydü ve bundan derhal kurtulmalıydı. Başarı onlarda çıplaklıkla özdeşleştiğinden kadını başarı alanına(!) ulaştırmak için soydukça soydular ve fıtratından kopuk bir şekilde sokağa/meydana saldılar.
İslam karşıtları ifşa ve bozgunculuğu "özgürlük, sanat" gibi cezb edici kelimelerle hayata geçirmeye devam ettiler. Gerek kitaplar, dergiler, gazeteler; gerekse radyo, televizyon, telefon, internet gibi araçlarla bozuk/kokuşmuş kültürlerini enjekte etmeye çalıştılar. Doymak bilmeyen bu devler; giyim, makyaj, şarkıcılar, sanatçılar, filmler, diziler, tiyatrolar, moda programları gibi seksüel arzuları kamçılayan her ne varsa bunları araç edinerek kadını bir sömürü haline getirdiler. Kendi benliğinden, değerlerinden, kültüründen, inancından sıyıracak her ne kadar yol/yöntem varsa ustaca kullanmaya çalıştılar...Fıtratından kopup bunlara boyun eğen kadın öyle bir aciz duruma geldi ki ne kendi kendine karar alabiliyor ne kendi istediği gibi yiyip içebiliyor ne de istediği gibi giyinebiliyordu. Medya patronları, Paris, Newyork patronları ne dedilerse o. Kısacası kukla misali oynatılmak üzere tüm ruhunu, bedenini, benliğini onlara adamış bu yüzden kendi seçimlerine, duygularına aklı kapalı, dili lal, kulakları sağır olmuştu... Ve nihayetinde derunundaki fıtri sesi kulak ardı edip acınası bir duruma düşmeyi becerebilmişti kadın...
Tarihten bu yana tekerrür edegelen bu mücadele Müslümanların örtülerine sahip çıkmasına kadar devam edecek bir ilahi davadır. Tesettür kadının özgür olduğuna engeldir diyenler acaba bilmiyorlar mı ki kadının hak ve hukukunu çiğneyen, onu 'Hüsn-ü takvim' denen mertebeden alıp hayvandan da aşağı olan 'Aşağının aşağısı' mertebesine iten bizzat kendileridir.
Derunundaki fıtri sese kulak veren her kadın, Rabb'in rızası adına nefsi isteklerinden beraat edecek ve temiz fıtrat üzere Müslümanlığını ortaya koyacak. İslam düşmanlarının deyimlerine kalplerini taş, kulaklarını sağır, gözlerinizi kör edecek ve derunundaki fıtri sesi kulak ardı etmeyip İslam çizgisi üzerinde tesettür ipine sıkı sıkıya tutanacaktır...
Hasılı, Allah'a iman etmekle birlikte şu âyet-i kerimeyi kulak ardı etmeyecektir Allah'ın izniyle."....İnsanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona çevir yüzünü. İşte dosdoğru din budur." 《Rum|30》
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.