Abdullah ASLAN
Devletle barış, halkla savaş!
Malumunuz yıllardır PKK’nin Kürt halkının talepleri bahanesi veya gerekçesiyle başlattığı bir savaş vardır. Bu söylemler ve iddialar muvacehesinde on binlerle ifade edilen insan öldü. Bilmem kaç katı zarar gördü, yerinden yurdundan oldu.
Burada bir asra yakındır gasp edilen ve inkar edilen haklarla veya bunu icra eden zalimlerle alakalı farklı bir şey söylediğimiz yok. Yüz yıla yakındır inkar ve asimilasyon devam ediyor ve bunu telin etmemek, karşısında durmamak mümkün değil. Biz sadece burada, bu hakları savunduklarını iddia edenlerin bu iddialarında ne kadar doğru ve samimi olduklarını sorgulamaya çalışıyoruz, o kadar. Yoksa hak talebinde bulunanlar varsa ve gerçekten amaç ve niyetleri buysa, onların yanımızda kıymetleri ayrıdır. Xodiye hak sultane “Hak sahibi sultandır” hem de her zaman.
Ancak yıllardır Kürt halkına “sizin haklarınızı talep ediyoruz, sizin için dağlardayız” deyip duranların profilini incelediğimizde maalesef gayenin öyle söyledikleri gibi Kürtlerle ilgili bir hak-hukuk meselesi olmadığını görebiliyoruz. Dağlarda sürünenlerin üzerinden şehirlerdekilerin rant sağladıklarını ve bu rantı devam etmeye çalıştıklarını seziyoruz, o kadar. Şehirlerde bu oyunlara gelen yoksul aile gençlerinin olmadığını da iddia etmiyoruz. Birileri seçimleri kazansın veya birilerinin çocukları daha iyi şartlarda okuyabilsin diye bu mazlum Kürt aile çocuklarından kimilerinin nasıl saldırganlaştırıldıkları da gözden ırak değil tabi. Birileri başka birilerinin kanı ve canı üzerinden koltuk büyütmeye ve zevk u sefa içerisinde hayat sürmeye çalışıyor ve bunu Kürt hakları adına yaptığını iddia ediyor. İşte bizim tepkimiz bunadır. Kürt halkı adına şu Kürtlerin sizden çektiği neyin nesi oluyor diye sormazlar mı?
Kürt halkı adına devletle çatıştıklarını iddia edenlerin derin devletle ilişkileri hiçbir zaman bitmedi. Hatta bu işin başındakilerin MİT’le çalıştıkları bile sürekli iddia edildi. Konumuz işin bu yönünü ortaya koymak değil ancak bu nasıl bir ‘hak savunmak’ için ortaya çıkan bir örgüttür ki, bu halkın insanlarıyla hiçbir zaman savaşı bitmedi.
Özellikle Bölgenin dindar insanlarını öldürmek veya sürmek için akla hayale gelmeyen iftira ve yalanlara tevessül eden örgüt, 90’lı yıllarda adeta bir halk kıyımı başlatmıştı. Bölgedeki insanların korkulu rüyası haline gelen bu örgütün şuana kadar hayatına kıydığı Kürt sayısı diğer ırkların hatta ‘hakkımızı aldılar’ diye savaştığı ırkın canına kastettiğinden çok çok fazladır.
Hak talep edenlere bu hususta(hakkın talebi konusunda) söylenecek sözümüz yok, ancak düzelteyim derken yıllardır İşlenen vahşetlere de eyvallahımız yoktur/olamaz. Kürt haklarını talep ederken Kürtlerin canına kıyanlar, kurumlarına Molotof atanlar, evlerine bomba koyanlar bırakın Kürt haklarını savunanlar olmak, Kürt bile olamazlar.
Yıllarca yaktığınız hanelerin, yıktığınız yuvaların acısı daha tazeliğini korurken bir daha bir daha dercesine bu acılara yenilerini eklemek bir tek sizin şe’niniz olsa gerek. Devletle cedelleşirken Kürtlere verilen zararlar bir yana, sizin direk Kürt halkının canını-malını kastederek verdiğiniz tahribatın çetelesi tutulamayacak kadar kabarıktır.
Kürt halkı adına katlettiğiniz Kürtlerin hesabını nasıl verebilirsiniz? Sözüm ona ‘babası-eşi akıllansın diye kanına girdiğiniz kadın ve çocukların hesabı olmayacak mı, sandınız?
Bütün bunlardan sonra barış süreci diye devletle yaptığınız anlaşmanın bir benzerini niye Kürt halkına çok görüyorsunuz? Sözde birinci düşman devletle barışırken halka karşı sürdürdüğünüz savaşta niye akl-ı selim bir karar alacak kadar basiretten yoksunsunuz? Devletle barış Kürt halkıyla savaş… Olacak şey mi bu yahu? Mustazaflar Cemiyetinin açıklamasında yer aldığı gibi bu ateş ilkin sizi yakar, bilmeniz gerek!
Silopi’deki Hüda par temsilciliğine Diyarbakır’daki Sahabe-Der merkezine hangi Kürt hakları adına saldırı yaptınız? Cizre’deki dindar ailenin evine hangi “yalanlar” uğruna tesirli bomba attınız?
Cizre’de araçlarına Molotof, evlerine de bomba atılan dindar ailenin, daha önceleri polis baskını marifetiyle de karşılaşmaları ayrıca ilginç bir ayrıntı.
Sonuç olarak, Hüda Par’a ve Sahabe-Der’e yapılan saldırıları kabul etmemekle beraber, Devletle barış adı altında başlatılan ve nereye varacağı da daha tam kestirilemeyen şu sürecin bir benzerinin Kürt halkına yönelik pratize edilmesinin, birilerinin samimiyet testi açısından çok önem arz edeceğini, düşünüyoruz.
Bir noktaya daha vurgu yapalım: Basiretsizce ve akılsızca yapılan bu saldırı ve üstlenmelerden, pusuda bekleyen karanlık güçlerin de istifade edip bu fitne ateşine odun taşıyabilecekleri gözden kaçırılmaması gerekir. Hüda-Par’a saldırıyı PKK, Sahabe-Der’e saldırıyı bir başkası yapabilir. Bu noktaya azami dikkat edip sivil tepkimizi yüksek tutarak birilerinin basiretinin açılmasına yardımcı olabiliriz.
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.