Dicle'deki Olayların Öğrettikleri
Birkaç gün önce Dicle Üniversitesinde yaşananlar ve bunların dışarı yansımaları dostlarını ve düşmanlarını yeterince tanımayan Müslüman gençlere iyi bir ders oldu.
Birkaç gün önce Dicle Üniversitesinde yaşananlar ve bunların dışarı yansımaları dostlarını ve düşmanlarını yeterince tanımayan Müslüman gençlere iyi bir ders oldu. Müslümanlara tahammülsüzlüğün ulaştığı boyutu, İslam’a beslenen kin ve nefretin Kemalistleri, Kürd solunu ve Türk solunu tek yürek haline getirdiğini, İslamcı geçinen bazı Kürd milliyetçilerini de kuyruğuna taktığını ibretle izledik.
Saldırıya uğrayanlar, dayak yiyenler, bıçaklarla yaralananlar ve ölümden dönenler Müslüman öğrenciler olduğu halde, bazı kesimlerin kopardığı kıyametler görmeye değerdi. Durum tam tersi olsaydı, saldıranlar, dayak atanlar ve bıçaklayanlar Müslüman gençler olsaydı, buna karşın PKK’liler yaralı ve mağdur olsaydı kıyametleri koparacaklardı.
Bütün bu tablolar Ulusalcıların, Kemalistlerin, Sosyalistlerin ve bazı milliyetçilerin biricik sorunlarının İslam olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. İslami bir etkinliği kabullenemiyorlar. İslami bir konferansa tahammül edemiyorlar. Hz. Resul–i Ekrem (sav)’in kutlu doğum etkinliği uykularını kaçırıyor. İnsanların Resul–i Ekrem (sav) için toplandığını ve gençlerin ellerindeki tevhid bayraklarıyla tekbir getirdiğini gördükçe kahırlarından çatlıyorlar. Özellikle Hz. Resul–i Ekrem (sav)’in doğumuyla ilgili etkinliklerin yapıldığı Nisan ayı, İslam düşmanlarının sıkıştığı ve kahrolduğu zorlu bir aya dönüştü. Kutlu doğum etkinlikleriyle Resul–i bir renge bürünen Nisan ayı bilumum İslam düşmanları için adeta kâbusa dönüştü. Nisan ayında Hz. Resul–i Ekrem (sav)’in sevdası ülkeyi kuşatırken, kalpler O’nun muhabbetiyle atarken ve insanımız O’na olan sevgisini ortaya koyup biatını tazelerken İslam düşmanlarının günlerinin kararmasına neden oluyor.
İslam düşmanları naralar atarken, Müslüman gençleri tehdit ederken, Müslümanları mahkûm etmek için fırtınalar koparırken Batıdaki Müslümanların önemli bir kısmı her zaman olduğu gibi yine kör ve sağırları oynamayı tercih ettiler. Müslümanların dayak yediği, yaralandığı, saldırılara uğradığı, bilumum Kemalist, laik ve ulusalcıların el ele verip PKK’ye desteklerini izhar ettiği ve Müslümanlara kin kustuğu bir ortamda Batıdaki Müslümanların önemli bir kısmının henüz İslamcılık iddialarını sürdürmeleri kuşkuya düşürdü beni doğrusu. Yoksa İslamcılıkları iktidar partisinin izin verdiği yere kadar mıdır? Yoksa Müslümanlar Kürd olunca İslam düşmanlarının saldırılarını meşru mu görüyorlar? Müslümanlara yapılan bunca saldırıların ve kimi ağızlardan boşalan kin ve tehditlerin haber değeri yok mudur? Başlarını kuma gömüp tepkisizliği seçerken kıyamet günü bunların hesabının sorulmayacağının belgesi mi var ellerinde? Oysa İslam düşmanları tepkisiz oturmuyor. Müslümanlara karşı omuz omuza vererek, karakterlerinin gereği olarak Müslümanlara karşı yalan ve iftiralarda bulunarak saldırıyorlar. Basın organlarını harekete geçirip yalanlarla kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyorlar.
Hâlbuki Müslümanların birbirlerine sahip çıkmaları, kenetlenmeleri ve birbirlerinin dertleriyle dertlenmeleri Kur’an–ı Kerim ve Resul–i Ekrem (sav)’in desturlarındandır. Onun için Hz. Ömer (ra) “Dicle’de bir kurt bir koyunu kapsa Allah Teâlâ onu benden sorar” buyurmuştur. Onun için İslam âlimleri: “Dünyanın bir köşesinde bir Müslüman açlıktan ölse bütün Müslümanlar ondan sorumludur” demişlerdir.
Bu tavırsız tutumlarıyla yoksa Allah Teâlâ'dan kendilerine bir delil ya da bir haberin gelmesini mi bekliyorlar? Oysa İslam’ın bilumum düşmanları PKK’yi savunurken tavırlarını net bir şekilde ortaya koyuyorlar. Onların gözünde Müslümanlar her zaman suçludur. Yaşadıkları alanlarda Müslümanların yaşamalarına tahammül edemiyorlar. Ülkeyi babalarının çiftliği gibi gördükleri için her türlü melaneti işleme haklarının olduğunu zannediyorlar. Müslümanların Peygamberlerinin veladetini kutlamalarından bile rahatsız oluyorlar. Hz. Resul–i Ekrem (sav)’i konu alan bir konferans bile kin ve nefretlerini kusmalarına, Müslümanlara karşı iftira ve yalan silahını sonuna kadar kullanmalarına neden oluyor.
Şükürler olsun ki bugüne kadar hiç kimseden bir şey beklemeden sadece Allah Teâlâ'ya dayanarak varlığını sürdüren Müslümanlar vardır. Bunların 25 yıldır yapılan bunca zulüm ve yaşatılan bunca acılar karşısında sadece Allah Teâlâ’ya dayadığından ve O’ndan başka kimseden bir beklentisi olmadığından kimseye bir minnetti de yok.
Ancak, Müslümanların vurdumduymazlıklarının ve parçalanmışlıklarının ülke Müslümanlarına faturası rahatsızlık veriyor. Birbirlerinin dertleriyle dertlenselerdi ve vahdet içinde hareket etselerdi Müslümanlara zulmeden rejim boyun eğmek zorunda kalacaktı. İslami yaşamın önündeki engeller kalkacak, Müslümanlar izzet ve onurlarına kavuşacaklardı.
Bu camianın insanları bugüne gelene kadar büyük bedeller ödediler. Çeşit çeşit zulümlerden geçtiler. Birçok acıya tahammül ettiler. Mücadele hayatlarında Allah’ın izniyle her türlü zorluğa katlanırken hiçbir şekilde zillete boyun eğmediklerini ortaya koydular. Ancak her zaman söylediğimiz gibi önemli olan ülkedeki bütün Müslümanların izzet ve onurudur. Bu da Müslümanların vahdetine, birbirlerine dayanmalarına ve omuz omuza vererek hareket etmelerine ihtiyaç duymaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.