Muhammed Ali AKAY
Dil işçilerinin dikkatine!
Dil bilimciler, '' …dilin bir yapıt, yapılmış, bitmiş bir iş değil, sürekli bir eylem…'' olduğunu ifade ederler. İnsanın dünyadaki yerini ve değerini belirleyen en önemli kabiliyet dildir. Bir kişinin, yazarın, camianın, siyasetçinin, Siyasi Partinin, STK'nın kısacası milletin ve millet adına bir şeyler söyleyen herkesin kültürünü, ahlakını, beslendiği kaynakları, inanç ve önceliklerini kullandıkları dilde tanıyabiliriz.
Rabbi Zülcelâl müminler için ‘'… Sen onları sözlerinin renginden (lehnil gavl) ve simalarından tanırısın.'' diyerek bu konuya işaret eder. Sözümüzün rengi, vahye ve vahyin diline benzese nasıl olur? Anadolu insanı; ümmet dilini oluşturarak sadece vahyin diline değer vermemiş, vahyi hayatına katan Farisilerden, Kürtlerden, Araplardan kelimeler devşirerek Osmanlıca denilen bir bahçe oluşturmuş. Öz Türkçeci diye bilinen dil canavarları, acımasızca bu bahçeyi yaktılar. Küllerine bile tahammül etmediler. Bu bahçenin tarlasına; İngilizceden, Fransızcadan, Almancadan kelimeler ektiler. Bu kelimeler; ahlakı, nesli, ekini diğer adıyla kültürü ifsat etti. Bunu yaparken de her zaman olduğu gibi ‘'Biz ıslah edicileriz.'' dediler.
Bu konuda, dile dahi zulmedenleri zem etmeye gerek bile yok. Önemli olan; İslam adına söz söyleyen, yazan müminlerin dil konusunda daha duyarlı olmasıdır. Doğrudur, konuşmak, yazmak zordur. İnsan, dış dünyadan bağımsız bir varlık değil elbette! Gayri İslami kesimlerin yazıları, söylemleri, kavramları bizim lügatimize sızıyor. Engel olamıyoruz. Kelimelerimizin vahiy kokan kokusunu, bu tür sözcükler bozuyor işte!
İslami bir iki gazeteden hızlıca karıştırıp tespit ettiğimiz şu kelimelere bir bakın: '' popülist, salvo, partner, seküler, reel akıl, trajikomik, nostalji, patent, private, sallapati, histerik durumu…'' bu gibi kelimelerle yazılan yazılar, söylenilen sözler; saf ve berrak olmadığı için milletimiz burun kıvırıyor.
Milletimiz bizi; halkımızdan kopuk sözcülere, yazarlara, siyasilere benzetmemelidir. Bu halk; Osmanlıca gibi bir bahçe dikmiş, bin yıl büyütmüş… Milletimiz; tabii olarak ‘'Dil İşçilerinden'' İslam'ın rengini yansıtan kelimeler, kavramlar kullanmalarını ve bunları hayatımıza katmalarını bekliyor.
Gelin Allah için yazarken, konuşurken kelimelerimizi vahiy ile besleyelim. Bu konuda Risale-i Nur'dan yardım isteyebiliriz. Çünkü Risaleler; Kur'an'dan ve İslam ümmetinin dillerinden beslenilerek yazılmış eserlerdir. Batı'nın küfür kokan kelimeleri ve kavramları yerine; Risalelerden kelimeler öğrenerek sözlerimizi zenginleştirebiliriz. Bu vesile ile Allah için söz söyleyen her kardeşimiz, dili kullanırken kelimelere dikkat etsin. Kelimelerimiz vahyin rengini yansıtsın. Sözlerimiz bulanık olmasın. Fuzuli'nin ‘SU' diyerek anlattığı berraklıkta olsun.
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.