Abdulhakim SONKAYA
Diller arası diyalog
Dillerin ve renklerin ayrı olması Allah’ın ayetlerindendir. Buna göre her dil, Allah’ın ayetidir. Onun ayetlerinin hamilidir. Bu da dilin değerinin sahip olduğu kelimelerden ziyade kelime ve kavramlarının, deyimlerinin taşıdığı ruh ve mana ile doğrudan alakalı olduğunu ifade eder.
Allah’ın ayeti olan dil, bir şekilde bu vasfını yitirebilir. Abdulkadir Turan Hoca’nın ifade ettiği gibi her dinin bir dili vardır. Yani aynı dili konuşan bir kavmin Müslüman olan fertleri ile Müslüman olmayan fertlerinin dili aynı değildir. Birincisinde Allah’ın ayetleri çok bariz bir şekilde tedavülde iken ikincisinde ise Allah’ın ayetleri belirsiz ve etkisiz hale getirilmiştir. Örneğin “Hayırlı sabahlar” “Allah razı olsun” veya “sıbave bıxer” “Huda jıte razibe” denildiği zaman burada iki dilde de Allah’ın ayeti bariz bir şekilde zihinde yansımasını bulur. Burada “hayır” kelimesi ve “Allah’ın rızası” tamlaması dilin, Allah’ın ayeti olmasını temin ediyor. Çünkü bunlar, muhatabında bu doğrultuda İslami bir çağrışım, bu konuda motive edici bir tesir bırakıyor. Buna mukabil eğer ana temayı ifade eden kelimeler “Günaydın ” “Sağ ol” veya “Roj baş” “Spas” şeklinde değiştirilecek olursa bu durumda dilde Allah’ın ayeti aynı şekilde bariz değildir. Çünkü burada hayrı çağrıştıran, muhatapta güzel bir algı oluşturan, ona bu konuda rol ve motivasyon sağlayan bir etkiden bahsedilemez. İşte bu, dilin Allah’ın ayeti olma vasfını yitirmesidir. Demek ki her dinin bir dili olduğu gibi her dilin de bir dinî kimliği vardır. Her dil, hak dine tercüman olabileceği gibi batıl bir dine veya ideolojiye de tercüman olabilir. Bu durumda dil Allah’ın ayeti olma vasfını yitirir ve tedavülden kalkar.
Ulusalcılık sadece zihinlere batıl bir ideoloji yerleştirme projesi değil, aynı zamanda dilden Allah’ın ayetlerini silme, onu kimliksiz kılma projesidir. Yani sadece mantığı değil, nutku da kendince şekillendirmeyi hedefler. Kendisine hangi adı verirse versin bunu yapanlar kendi halklarının ve kavimlerinin ulusalcılarıdır. Dil, eğer İslami olursa hangi dil olursa olsun bu İslam’ın millî dilidir. O dilin kimliği İslam’dır. Burada “millî olmak”, İslam milletinin köklerine, tarih ve kültürüne itikat ve ameline sahip olma anlamındadır. İşte “millet” ile “ulus” arasındaki önemli farklardan birisi de budur.
Milletin kelime anlamlarından birisi de potadır. Yani aynı potada olgunlaşıp aynı ruh ve mana ile şekillenen inanç ve dil sistemidir. Millet olarak bütün Müslüman kavimler aynı millete tabidir. Fakat bütün Müslümanlar tek kavim, tek halk değildir. Dilin Allah’ın ayeti olması demek, farklı olmasına rağmen aynı duyguları ifade etmesi demektir. Bu nedenle diller kesinlikle ayrıştırıcı değildir.
Allah (CC), “tanışasınız diye sizi kavimlere ve halklara ayırdık” buyurur. Bu, “Diller arası diyalog” çağrısıdır. Ayette geçen “litearefu” kelimesi, sadece tanışmak anlamında değil aynı zamanda bir birinin kokusuna aşina olma manasındadır. Yani dil sadece tanışma aracı değil, aynı zamanda kokusunu ve lezzetini alma aracıdır. Birbirlerinin dilini anlamayan iki kişi nasıl tanışabilir. Demek ki bunun ötesinde bir vasfı vardır. Anlaşılmasa bile eğer dil Allah’ın ayeti olursa, kimliği İslam olursa insan onun lezzetini ve kokusunu alır.
Ayette geçen “tearefu” kelimesinin zıddı “tenakeru” şeklindedir. Bu da inkârdan gelir. Demek ki dilin marifeti onun ilim, irfan ve mana hamili olmasıdır. Böyle olursa dil Müslümanlar arasında tanışma, diyalog kurma ve farkına varma aracı olur. Aksi takdirde dil, insanların birbirlerini inkâr etme aracı haline gelir. Böyle bir dilde üretilen kelimeler münkerdir, maruf değildir. Böyle bir dil gariptir, güzel ve latif bir çağrışımı yoktur. Bir dil maruf olmak(tanınmak) istiyorsa marufu, marufu çağrıştıran kelimeleri tedavülde tutmak zorundadır. Dünyada yok olan çok sayıda dil vardır. Münker haline gelmiş(bilinmeyen) çok dil vardır. İslam Ümmetini teşkil eden kavimlerden hiç birinin dili yok olmamıştır. Çünkü dilleri de onlarla birlikte Müslüman olmuştur. Dilleri de bir kimliğe sahip olmuştur.
Allah’ın ayeti olan dil, onu konuşanın ayetidir. Yani farkındalığın, farkında olmanın aracıdır. Dil, Allah’ın ayeti olduğunda sahibinin varlığının delilidir. Münker(tanınmaz) olmasını engeller. Yani dil, bu şekilde Allah’ın ayeti olduğunda hem kendi varlığını korumuş ve kabul ettirmiş olur, hem de diğer dillerle aynı ayetlere sahip olmuş olur. Dilin ayet olması, hem onun alamet-i farikası ve varlığının teminatı hem de inkâr edilmesinin önünde en büyük engeldir.
Marufun himmetiyle maruf bir dile sahip olan Müslümanlara selam olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.