Hüseyin KAYA
DİN DÜŞMANLIĞI
Bu malzemeden bu kadar çıkar, artık herkes de bunu anlamalı.
Muhafazakar söylemler, Ramazanda iftarlar, “başörtüsü yasağını biz kaldırdık” iddiaları hep bir yere kadar.
Homurtulara “siyaset yapıyoruz, anlayın” mesajlarına rağmen daha fazla sabredemeyenlerin tepkileri…
CHP’den söz ediyorum.
Yaşanan bir olayı zikredeyim:
Engin Özkoç, sosyal medya hesabından "At izi it izine karıştı Cenab-ı Allah sonumuzu hayreylesin" ifadesini kullandı ve sonuna dua emojisi koydu.
Buna bile tahammül edemediler.
Bazı CHP'liler, "Cenab-ı Allah dediğinizde bitti iş. Kimiz biz yahu? Cenab-ı Allah'ın kulları mı, yoksa, laik ve özgür bir ülkenin vatandaşları mı?" diyerek tepkilerini gösterdi.
Sahi kimsiniz siz?
Dinsiz olabilirsiniz, bu sizin tercihiniz; ama yaşadığınız ülkenin değerleri ve o değerleri benimseyenler karşısında en azında sessiz kalmanız beklenirdi herhalde.
Ama ortada “Fransız tipi” laikliği bile gölgede bırakan bir “ultra dinsizlik” var.
“Cenab-ı Allah” kelimesine bile tahammül edemeyen korkunç bir din düşmanlığı…
İnanın bana CHP’nin kurucu kadrosu bile içlerindeki kin ve nefrete rağmen söylemlerinde bu kadar aşırı gitmediler.
İsmet İnönü ile ilgili şöyle bir olay anlatılır.
Seçim çalışmalarında halkın inanç değerlerine yakınlığı ifade edecek bir söylemden özenle kaçınmaktadır İnönü.
CHP kurmayları, zaman zaman ikaz ederler.
"Efendim; biraz yakınlık gösterseniz halka... Dinden, imandan, Allah'tan söz etseniz!"
“Tamam” der İnönü ve bir seçim kampanyasında yerine getirir bu talepleri.
Miting alanından ayrılırken, "Allahaısmarladık" der meydandaki kalabalığa.
Kurmaylar şaşkındır:
"Efendim, hani Allah diyecektiniz?"
Cevap verir İnönü:
“Allahaısmarladık dedik ya!"
BU İŞİN UCU SİZE DE DOKUNABİLİR
Bir süredir Sedat Peker videoları gündemin en önemli konusu durumunda.
Önce şunu söyleyeyim: Söyledikleri beni hiç şaşırtmıyor.
Neticede bu memlekette her zaman bir “derin devlet” var oldu. Biri tasfiye edilince yerine bir başkası geçiyor. 15 Temmuz sonrası FETÖ’nün bıraktığı boşluğun da bir şekilde dolacağı belliydi.
Aslında herkes de yaşananların “rant paylaşımı”ndan başka bir şey olmadığını biliyor.
Ama yine de “Kirli ilişkiler ağının” deşifre edildiğini söyleyen muhalefet çevreleri ellerini ovuşturuyorlar.
“Önce Soylu, ardından da Erdoğan gidecek” diyorlar.
“Şimdilik” Sedat Peker’in “filtre edilmiş” bilgileri servis etmesinden dolayı heyecanlananlara, muhalefet partilerine, Kemalistlere ben de buradan bir uyarıda bulunayım.
O kadar da heyecana gerek yok! Bu işin ucu size de dokunabilir.
Nasıl mı?
Aşağıdaki habere bir göz atın:
“Organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in kardeşi Atilla Peker'in gazeteci Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili ismini verdiği emekli Orgeneral Galip Mendi, MİT görevlisi Korkut Eken'le görüştüklerini doğrularken, Adalı hakkında konuşmadıklarını belirterek "PKK ile ilgili istihbarat çalışması yapılacağını söyledi. Biz de kendisine beyaz Renault marka Toros aracı tahsis ettik” dedi. Mendi, görüşmede yer alan Atilla Peker'in de Sedat Peker'in kardeşi olduğunu sonradan öğrendiğini söyledi.”
Demek ki bu işler başka yerlere gidebilirmiş.
Beyaz Toroslar,
Mehmet Ağar ve Korkut Eken,
Levent Ersöz ve Veli Küçük,
Galip Mendi’nin cezaevinde ziyaretlerine gittiği Şener Eruygur ve Hurşit Tolon,
Ergenekon davası ve “dava avukatı” olan siyasetçiler,
1996’da İçişleri bakanlığını Mehmet Ağar’dan devralan Meral Akşener şunları söylemiş: “Ağar’ın yükselttiği çıta aşağı düşürülmeyecektir.”
Yani…
Yani iş Soylu ve AK parti ile sınırlı kalmaz, CHP’ye, İYİ Parti’ye, MHP’ye, Perinçek’e,
Ve hatta HDP’ye kadar uzanır.
Sedat Peker susmazsa bir süre sonra “farklı bir isim” devreye sokulur ve “farklı ifşaatlar” gündemi meşgul eder.
SEÇMENSİZ SEÇİM
Komik gelecek biliyorum; ama yine de söyleyeyim: Suriye’de seçimler yapılıyor.
Mültecilerin sayısının ulaştığı rakamları göz önünde bulundurun önce.
İdlip ve Türkiye’nin kontrolündeki yerleri ekleyin.
PKK-YPG’nin yönettiği DSG yapılanması da var.
Dera gibi teslim olmuş; ama itaat etmeyen muhalif bölgelerin açıklamalarını da ekleyin.
Evet, bu sözünü ettiğim yerlerde seçimler boykot ediliyor ve buna rağmen BAAS seçimden vazgeçmiyor.
Sonuçların önceden belli olduğu, yüzde 99 ile BAAS’ın kazanacağı seçimler…
Peki, zalim rejim bundan rahatsız mı? Hiç sanmıyorum.
Her nedense aklıma Hasan Ali Yücel’e atfedilen şu meşhur söz geldi.
“Şu okullar olmasa maarifi ne güzel idare ederdim.”
Katliamlar yaparak, yakıp yıkarak, insansızlaştırarak bir yerleri ele geçirmeye alışmış olan BAAS, sanırım seçimler için de şöyle düşünüyordur.
“Seçmenler hiç olmasaydı seçimleri ne güzel yapardık.”
ÇAMUR İÇİNDE SİYASET
Ali Babacan, AK Parti içindeyken Erdoğan’a karşı “çatı aday” belirleme sürecinin göbeğinde olduğunu açıklamasından sonra çok tepki aldı. Ahlaki olanın bunu istifa ettikten sonra yapması olduğu söylendi. Babacan, buna karşı hangi mazereti ileri sürse daha kötü duruma düştü.
Şimdi sanırım benzer bir süreci Ahmet Davutoğlu yaşayacak.
Davutoğlu, başbakanlıktan istifası sürecine ilişkin, "Binali Yıldırım, Süleyman Soylu ve Berat Albayrak Cumhurbaşkanı’nın koordinasyonuyla bana kumpas kurdular" dedi.
İstifa ettiğinde “davaya bağlılıktan” söz eden kesinlikle Erdoğan aleyhinde bir şey söylemeyeceğini beyan eden Davutoğlu, şimdi kendisine kurulan bir kumpastan ve bunun Erdoğan’ın koordinasyonunda olduğundan söz ediyor.
Sedat Peker’in hedefindeki Süleyman Soylu ve Binali Yıldırım isimlerini zikrederek, onları kumpasçı olarak suçlayarak prim elde etmeyi umuyor.
Çok garip!
“Stratejik Derinlik” sahibi bir siyasetçi ortamın “çamurdan geçilmediğini” ve yaklaşan herkesin kirlendiğini/kirleneceğini fark etmez mi?
Şimdi birileri de Davutoğlu’na yakın ekiplerin “Erdoğan ve çevresini” tasfiye etmek için attığı adımlardan söz etse, hatta kendisine yakın bazı gazetecilerin “Erdoğan’ı yargılamaktan” söz ettiğini isimleriyle beraber zikretse ne olacak?
Bir şey olacağı yok tabi ki…
Mevcut siyaset içinde yürüyenler çamura bağışıklık kazanmış olmalılar ki, çok büyük skandallar bile köşelerine çekilmelerini sağlamıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.