Muhammed Ali AKAY
Dindarlar ve devlet
Çok tartışılmasına rağmen birçok insanın yüksek sesle ifade etmekte zorlandığı bir konuyu ele almaya çalışacağız. Malumunuz 3 Mart 1924 yılında yapılan değişiklikleri bugünlerde Mart ayı olması hasebiyle konuşur olduk. 94 yıl önce, hilafet ve Şeyhülislamlık kaldırıldı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Medreseler ve bu minvalde çalışan okullar kapatıldı. Ve aynı gün Şer'iye (Şeriat) ve Evkaf (Vakıflar) Bakanlığı kapatıldı.
Bu üç önemli konuda yapılan kanun değişikliği bu ülke insanını ciddi anlamda sarstı. Osmanlı Hanedanının bütün bireyleri yurt dışına gönderildi. Artık ülkede dindar halk devlete karşı kendini güvende hissedemez oldu. Bazı verilere göre yaklaşık 500.000 yani yarım milyon insan, dini konularda yapılan değişikliklere itiraz ettiği için İstiklal Mahkemeleri'nde yargılandı ve idam edildi. Gerçekten de çok büyük bir rakamdır bu.
Hilafetin kaldırılması Cezayir, Tunus, Mekke, Medine, Şam gibi birçok yerin, İslam devleti olarak gördüğü için Osmanlıya bağlı olan, ülkenin idaremizden çıkmasına neden oldu. Bu ülkeler kendi ayakları üzerinde durmaya çalışsa da çoğu İngiliz ve Fransız işgaline uğradı. Geçen haftalar Cezayir'e giden Cumhurbaşkanına oradaki yetkililerin dediği gibi ‘Biz Osmanlıyı kovmadık, siz bizi bıraktınız!' ümmet coğrafyasının büyük bir kısmı halen dahi bu sitem üzerindedir.
Yine Evkaf Bakanlığı'nın kaldırılması ve vakıf mallarının çok cüz'i fiyatlara Rum ve Ermeni, İngiliz ve Fransız tüccarlara satılmış olması, halkı gerçekten de devlete küstürdü. Bazı kesimler bu devlet bize ait olamaz deyip isyan bayrağı kaldırsa da büyük çoğunluk isyanını suskunluk ile içine gömdü. Dikkat edin devlet kademelerinde bürokrat denecek kesim içinde uzun yıllar namazlı niyazlı kişiler yoktu, olanlar da namaz gibi dini vecibelerini gizli gizli ifa ediyorlardı.
Bakın 1984 yılında imam iken emekli olan 91 yaşındaki dindar bir vatandaşın o dönemlerle alakalı halet-i ruhiyesini size tarif edelim. Bu yaşlı Hoca'ya o dönemleri bize anlatsan mesela Adnan Menderes'i, 28 Şubat'ı, ezanın Türkçe okunduğu süreci bi özetlesen… Diye sorduk. Bu yaşlı, hayatın her safhasını yaşamış, bu güngörmüş imamın cevabı ne oldu biliyor musunuz? “İsterseniz o dönem okuduğumuz Türkçe ezanı okuyayım sizlere ama başka şeyler anlatamam. Çünkü yaşlıyım bir gün bile cezaevine dayanamam oğul…” Evet, cezaevi, idam, sürgün… Ne yazık ki, bu ülkenin Müslüman halkının devletten gördüğü muameleydi. Düşünün Cumhurbaşkanının bile cezaevi yattığı bir ülkede yaşıyoruz. Bir şiir için miydi o 6 ay?
Ve Tevhid-i Tedrisat kanunu ve samanlıklarda, damlarda gizlice okunmaya çalışılan Kur'an… Unutulmaması için verilen çaba… Ve cezaevleri… Halen dahi uğruna 367 canın Kur'an dersi için 26 yıldır cezaevi yattığı bu ülke…
Ülkenin Cumhurbaşkanının dahi bazı yakın tarihi konuları konuşmak istemediği bir ülke… 94 yıl önce yaşanan bu değişimleri kimsenin halen dahi gönül rahatlığı ile değerlendiremediği bu ülke… Yalnızca 28 Şubat darbesinin tetikçi gazetecileri tarafından yazılıp çizilen bir konuyu işlemek, anlatmaya çalışmak gerçekten de zor be kardeşim… Ama ülkemin başta Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı olmak üzere herkesin bu konuları gündemine alması gerektiğini düşünüyoruz. Evet, Müslüman halk ne yazık ki yıllarca devletten korktu ve devlete mesafeli yaklaştı.
Bu ülkenin Müslüman halkı, tüm zulümlere rağmen hiçbir zaman haklarını talep etmekten vazgeçmedi. Menderes'i astılar, Hakkı daha gür söyleyen Erbakan'ı seçti bu millet. Onu etkisiz hale getirmeye çalıştılar, bu halk bu sefer başka başka manevralar yaparak özünü koruma mücadelesinden vazgeçmedi. En son tankların önünde durarak 15 Temmuz'da bu gidişe bir ‘DUR!' dedi.
Devleti yönetenler halkın taleplerini iletebilmesi için daha güvenilir ve adil bir ortam oluşturmakla mükelleftirler.
Platon, Devlet adlı kitabında yöneticileri koruyucu olarak isimlendiriyor. Evet, gerçekten de yöneticilerin kendilerinin ve menfaatlerinin değil halkın koruyucuları olmaları gerekir. Yine aynı kitaptaki şu ifade de çoğu şeyi anlatmak için yeterli zannımızca: ‘Sağlıklı şeyler sağlığı, hastalıklı şeyler hastalığı doğurur. Evet, öyleyse adil işler yapmak adaleti ve adaletsiz işler yapmak adaletsizliği doğurur'
Ve yine Platon der ki: ‘Adalet, herkese hakkını vermektir.'
Müslüman halkın tüm haklarının geri iade edildiği bir devlette yaşamak temennisi ile hepinizi Allah'a emanet ederiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.