Dinle, bak! Cümle kâinat ne diyor?

Allah, lütfuyla her kalbi atana kalp, her nefes alana nefes, her zihayata hayat bahşedendir. O’nun imzasının olmadığı canlı-cansız hiçbir şey, var olup da O’nun yaratmadığı hiçbir şey yoktur. Her yaratılanın yaratıcısı O’dur. Bu suretle her bir şey Allah’ın esmasını, sikkesini ve imzasını taşır. O’nun imzasını taşıyan her bir şey de O’nun memurudur. Cümle yaratılmışın, O’nun yarattığı hikmet çerçevesinde aksi mahal olmayacak şekilde hayatı cevr-u cevelan eder. İlla cin ve insana kulluk vazifesiyle birlikte akıl ve irade de verilmiştir. Buna rağmen cin ve insanın her bir azası bile kendi halinde Allah’ın kendisine biçtiği zamana kadar memuriyetini ifa eder. Kalp atar, akıl fikreder, kan dolaşır, ciğer nefes alıp verir, mide öğütür, böbrek süzer, göz görür, kulak duyar, dil tadar, ağız konuşur, burun koklar, deri hisseder, el ve ayak hareket eder. Allah ömürle beraber sağlık, sıhhat verdiği müddetçe bu azaların hiçbiri vazifelerini icra etme hususunda ait olduğu bedene aykırı hareket etmez. Cin ve insanın kulluk vazifelerini yerine getirip getirmemeleriyse imtihan meselesidir. Bu meseleye şimdi noktalı virgül koyalım, ahirde bu meseleye dair bir iki cümle ekleriz. Cin ve insanın haricinde zerrelerden galaksilere kadar, ferşten arş-ı azama kadar birer memur hükmündeki yaratıkların vazifelerinde gelin, Bediüzzam Said Nursi’nin nurani derslerine kulak verelim.

“Öyle de, her şey Cenâb-ı Hakkın nâmına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek her bir ağaç "Bismillâh" der; hazîne-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor.
Her bir bostan, "Bismillâh" der, matbaha-i kudretten bir kazan olur ki, çeşit çeşit pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor.
Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübârek hayvanlar "Bismillâh" der, rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere Rezzâk nâmına en latîf, en nazîf, âb-ı hayat gibi bir gıdâyı takdim ediyorlar.
Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları "Bismillâh" der, sert olan taş ve toprağı deler, geçer.” (Sözler, 1. Söz)

Madem öyle imtihandaki akıl ve irade sahibi nev’i insan; akılsız, canlı ve cansız kâinatın her bir azası bile, vazife icabı Allah diyorsa, istisnasız her zamanda “gayemiz Allah’tır, Rabbimiz Allah’tır” hakikatini kendi lisanlarıyla “bismillah” diyerek haykırıyorsa sen akıl ve irade sahibi olarak nerde duruyorsun?

İmtihan-amel karnesini sağdan alan ve yüzü ağaran ‘ashabil-yemin’den mi olacaksın; yoksa yüzü karanlık ‘ashabüş-şimal’den mi?

Hayır, hayır! Sadece iman ettim demekle bu iş bitmiyor. “Büyük bir insan mesabesindeki kâinatın” teslimiyetiyle Allah’ın emirlerine sarılmak ve Allah’ın nehyettiklerinden kaçınmak elzemdir. Sakın unutma ki Kelam-ı Kerim’in, “kendilerinden önce helak ettiğimiz nesillerden ders almazlar mı?” (Taha/128) evrensel ihtarıyla birlikte belalar, musibetler, yeni Kovid-19 gibi dünyanın acziyetini yüzüne çalan hastalıklar da birer ilahi ihtardır. Rabbimizin bizi ders alanlardan ve “küçük büyük her bir şeyin yazıldığı” kitabı iyilik, hayır, hasenat ve ibadetle tezyin edenlerden kılması temennisiyle, vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.