Mehmet GÜLSEVER
Dirliğimizi Birliğimiz Sağlar
Tamamen içtimai hayatı konu edinen İslam’ın müntesiplerine kazandırdığı en önemli pratik cemaatleşmedir. Zira İslam Peygamber(as) ile birlikte bu pratik üzerinden geliştirilmiştir. Peygamber (as) enerjisinin önemli bir kısmını bu cem olma/cemaat olma pratiğine harcamıştır. Topluluktan, toplumsal etkileşimden kopmaya asla müsamaha etmemiştir. Öyle ki camiye o gün gelmeyeni sormuş varsa gelmeyişine sebep bir problem; onu çözmeye çalışmıştır. Gelmekten imtina edenleri de en sert dille kınamış; asla müsamaha etmemiştir.
Zira toplumun değişim dönüşümü, ıslah ve iflahı münferid yaşam tarzında değil cemaat olma anlayışında saklıdır. Bir arada olma, birlikte hareket etme, bir güç devşirme yöntemi olmakla birlikte aynı zamanda bir psikolojik üstünlük sağlama yöntemidir de.
Bu nedenle gerek Mekke’de gerekse Medine’de; gerek Kur’an’da gerekse Peygamberin(as) tavsiyelerinden İslam’ın en öncelikli ve önemli pratiği cemaatleşme olmuştur. Bütün baskı ve tehlikeye rağmen Peygamber(as) Mekke’de düzenli ve sistematik bir şekilde arkadaşlarıyla bir araya gelmeyi asla ihmal etmemiştir. Tabi bu pratiğin temel kaide ve kurallarını o günün şartları mucibince güncel; sosyoloji ilmi mucibince de genel geçer kaide ve kurallarını koymuştur.
İnancımızda cemaatleşme, birlikte hareket etme, istişare, ortak ve farklı akıldan istifade, birlikten güç devşirme o kadar önemsenmiş ki; iki kişi bir yola çıkar veya birlikte kalırlarsa bile aralarında birini lider seçmeleri önerilmiştir. İki kişi olsa bile bir hiyerarşi ve ortak düşünüp hareket etme pratiğini geliştirmiştir.
Bu nedenle, İslam tarihi boyunca Müslümanların en üretken olduğu alan birlikte hareket etme; cemaatleşme olmuştur. Bir cemaat olma pratiği olan tarikatleşme ile birlikte tarihe ve gidişatına damgasını vurmuştur. Bu tarikat ve cemaatlerden birçok “ıslahat” ve “maslahat” inşa edilmiştir. Toplum ıslah edilmiş ve düşmanın istilaları önemli oranda bu toplumsal dinamizmin devreye girmesiyle bertaraf edilmiştir. Zira bu aynı zamanda toplumsal bir zarurettir.
Bu gün dünyada en büyük cemaat bize bireyselleşmeyi dayatan Hıristiyan Avrupa Birliği’dir. Yüzyılın başına kadar bitkin ve dağınık olan; iç savaşlarla 50 milyon insan öldüren Avrupa bu birliğiyle bir yönüyle de cemaatleşmesi sayesinde dünyaya hükmeden bir ekonomik ve siyasi yeterliliğe kavuşmuştur. Hakeza dünya Yahudilerinin tamamına yakını sıkı bir cemaat pratiğine ve doğal olarak bir üstünlüğe sahiptirler.
En gelişmiş pratiğe sahip Müslümanlar da özellikle hâkimiyeti Hıristiyan ve Yahudilere kaptırdıktan sonra inancı gereği çoğu coğrafyanın tamamında yerel statüde cemaatleştiler. Bu örgütlenme/cemaatleşme pratiği sayesinde son yüzyılda Hıristiyan ve Yahudi emperyalizminin tahribatı olabildiğince minimize edildi. Bu gün dünya üzerinde gösterdiğimiz her türlü direnç ve başarıda aslan payı bir arada hareket etme pratiği olan cemaat kültürümüzden gelmektedir.
Anacak emperyal dünya bununla birlikte önemli bir zaafımızı da tespit etti ve devreye girdi. O da “sızma”, “manipülasyon” hatta “ihdas”tır. Bu yöntemle bir iç çatışma kültürü ve pratiğini devreye soktu. Öyle ki “aynı sudan” ve “aynı topraktan” beslenenler de birbiriyle çatışabildi. Hatta Şii/Sünni olan iki eksenli İslam dünyasında, yoksulluk ve cehaletinden de yararlanarak Suud’un parası, Siyonizm’in aklı, Amerika’nın gücü üzerinden vasat çizgiden uzak selefilik/tekfircilik gibi bir üçüncü ekseni bile ihdas etti.
Kurtuluş, ıslah ve iflah kaynağımız olan cemaat kültürümüzü olabildiğince canlı tutmalı ama aynı zamanda ifsada karşı zihnimizi de bir o kadar canlı tutmalı. Afganistan iyi bir laboratuar olur bizim için inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.