Doç. Dr. Karataş: ABD Güvenli Bölge konusunda samimi değil
Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan Güvenli Bölge konusundaki kaygılarını dile getiren Doç. Dr. Kenan Karataş, ABD’ye güvenilmemesini, ABD'nin içerisinde bulunduğu her anlaşmanın altında başka şeylerin de olabileceğini söyledi
Türkiye ve ABD arasında yapılan mutabakat ile Suriye’nin kuzeyinde "Güvenli Bölge" oluşturulmasına karar verilmiş ve Müşterek Harekât Merkezi de Şanlıurfa olarak belirlenmişti.
Güvenli Bölge ile ilgili kaygılarını dile getiren Siyaset Bilimci ve Yazar Doç. Dr. Kenan Karataş, ABD’ye asla güvenilmemesi gerektiğini belirterek, "ABD’ye güvenmiyoruz. Bunu her zaman söylüyorum. ABD güçlerinin olduğu bir antlaşma, harekât ve operasyonun altında başka şeyler vardır." dedi.
Güvenli Bölge konusunda en önemli meselenin "derinlik" olduğunun altını çizen Karataş, bu derinliğin Süleyman Şah Türbesini içine alabilecek şekilde en az 35 ile 40 kilometre olduğunu vurguladı.
Müşterek Harekât Merkezi’nin Şanlıurfa olarak belirlenmesinin ardından Şanlıurfa’ya yönelik saldırılarının olabileceğini savunan Karataş, bu konuda gerekli önlemlerin alınması gerektiğini ifade etti.
Türkiye ile ABD arasında imzalan Güvenli Bölge antlaşmasını analiz edebilmek için geçmişe dönmek gerektiğini belirten Karataş, "PYD, Irak- İran sınırından, Hatay sınırına kadar yani Türkiye’nin 911 kilometrelik sınırında bir koridor oluşturmak istedi. Şu an Fırat’ın doğu tarafından, Irak-İran sınırına kadar olan bölgede tamamen PYD güçleri hâkim… Bu koridor tekrar Fırat’ın doğusundan Hatay sınırına, Afrin’e kadar uzatılmak istendi. Bunu fark eden Türkiye, 2016 yılında ‘Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başlatarak koridoru ikiye ayırdı. Daha sonraki süreçte, Afrin’le, Rojova arasında yeni bir koridorun açılması söz konusu oldu. İdlip üzerinden Afrin’e geçilecek ve Türkiye güçleri ortadaki alanda sıkıştırılarak yeni bir koridor açılması sağlanacaktı. Bunu fark eden Türkiye, 2018 yılında ‘Zeytin Dalı Harekâtı’ ile Afrin ve çevresindeki terör unsurlarını temizlemeye çalıştı. Rojava ve Afrin arasında bir koridor oluşmasına izin vermedi." diye konuştu.
"ABD, Türkiye’nin ciddi tavrını hissedince Güvenli Bölge konusuna yanaştı"
ABD’nin, Suriye’de güçlerini çekeceğine söylemesine rağmen sözünde durmadığına vurgu yapan Karataş, "ABD yaptığı anlaşma gereği buradaki güçlerini kademeli olarak geri çekeceğini söyledi. Fakat böyle bir gelişme olmadı. Tam aksine inanılmaz bir şekilde silah ve mühimmat yığınağı yaptı. Bu durum Türkiye tarafından tehdit unsuru olarak görüldü. Türkiye’nin önünde herhangi bir seçenek yoktu. Fırat’ın doğusunda olacak bir devletin kurulması gündeme geldi. Bu durumu Türkiye görmeye başladı. Kazılan hendekler, yığınaklar, ABD tarafından PYD’ye sağlanan olanaklar, tamamen bunu gösteriyordu. Orada israil garantörlüğünde bir ‘Polis Devleti’nin kurulması söz konusuydu. Bunu gören Türkiye, sınıra yığınak yaptı ve ABD’ye şunu söyledi; ‘Siz geri çekilecektiniz. PYD’nin elindeki silahlar tamamen devre dışı bırakılacaktı. Ama siz gereğini yapmadınız. Siz yapmadıysanız biz gereğini yapacak ve Fırat’ın doğusuna operasyon düzenleyeceğiz. Gelin burada güvenli bölge koridoru oluşturalım ya da bunu yapmayacaksanız biz Fırat’ın doğusuna havadan ve karadan bir operasyon düzenleyeceğiz. Bunu ister kabul edin, ister etmeyin. Biz bu operasyonu düzenlemek zorundayız. Ülkemiz ve halkımız şu an tehdit altındadır.’ ABD, Türkiye’nin bu ciddi tavrını hissetti. Yapılan diplomatik görüşmeler sonucunda ABD, böyle bir teklife olumlu cevap verdi." şeklinde konuştu.
"Müşterek Hareket Merkezi olarak Şanlıurfa kabul edildi"
Türkiye ve ABD’li heyetin güvenli bölge konusundaki görüşmelerine değinen Karataş, "Birkaç gün önce Savunma Bakanı Hulusi Akar ile ABD Savunma Bakanı Mark Esper arasında bir görüşme yapıldı. Bu görüşme sonucunda Güvenli Bölge'nin oluşturulmasına karar verildi. Fırat’ın doğusundan başlayarak Irak ve İran sınırına kadar uzanan bir Güvenli Bölge söz konusudur. İlk adımlar atıldı ve 6 kişilik bir ABD’li heyet, Şanlıurfa’ya geldi. Buradaki incelemelerini yaptılar. Müşterek Hareket Merkezi olarak Şanlıurfa kabul edildi. Esper ve Akar arasındaki görüşmeler sonucunda Türk ve ABD’li bir subayın harekât merkezini yönetmesi konusunda anlaşmaya varıldı. Bu antlaşmanın bir sonucu olarak da İHA’lar sınır bölgesinde devriye turları atmaya başladı. Aynı şekilde helikopterler bölgede güvenliği sağlamaya çalıştı." ifadelerini kullandı.
"Güvenli Bölge antlaşmasından sonra İdlip’e saldırılar oldu"
Güvenli bölge antlaşmasının ardından Rusya’nın desteğiyle rejim güçlerinin İdlip’e saldırdığını ifade eden Karataş, "Bunlar olurken İdlip’i göz ardı etmemek gerekiyor. Biz Güvenli Bölge oluştururken Rusya’nın desteğiyle Esad, İdlip’e yönelik saldırılar gerçekleştirdi. Bu saldırılarda siviller de hayatını kaybetti. Hatta basına yansıyan bazı haberlerde Türkiye’nin oluşturmuş olduğu gözlem noktaları da saldırıya uğradı. Türkiye tarafından yapılan açıklamada böyle bir saldırının olmadığı söylendi. Rejim güçlerinin İdlip’e yönelik saldırılarının artması üzerine Sayın Cumhurbaşkanı'mız Putin ile bir görüşme gerçekleştirdi. Putin ile yapılan bu görüşme olumlu bir sonuç verdi. İdlip’e yapılan saldırılar durdu." dedi.
"Güvenli Bölge oluşturulacaksa ‘derinlik’ konusunda anlaşmaya varılmalıdır"
Güvenli Bölge’nin Türkiye açısında artıları ve eksilerini değerlendiren Karataş, "Türkiye kamuoyu Güvenli Bölge’yi Türkiye açısından yüzde 100 yararlı bir bölge olarak görmüyor. İleride Türkiye’ye yönelik tehlike arz edeceğini söyleyenler var. Bunun üzerinde durmamız gerekiyor. Benim için en önemli nokta orada bir Güvenli Bölge oluşturulacaksa ‘derinlik’ konusunda anlaşmaya varılmalıdır. ABD ve Türkiye arasında anlaşmaya varılamayan en önemli konu derinlik konusudur. Derinlik, Türkiye açısından çok önemlidir. ABD, bugün 10 ile 15 kilometre arasında bir derinlikten bahsetmektedir. Türkiye ise 30 ile 35 hatta 60 kilometreye varan derinlikten bahsediyor. Benim için de önemli olan nokta bir güvenli bölge oluşturulacaksa bu derinliğin mutlaka 35 kilometreden az olmamasıdır. Nedenine gelince; bugün Akçakale, Ceylanpınar ve Suruç’a yönelik terör unsurları tarafından taciz ateşi açılmakta, roket atılmaktadır. Bu saldırılarda onlarca sivil vatandaşımız hayatını kaybetti. Bu menzilin mutlaka dışına çıkılması gerekiyor. Yani 15 kilometrelik bir derinlik sizi bu tehditten korumayacaktır. Bu yüzden 35 hatta 40 kilometrelik bir derinlik olması gerekiyor ki taciz atışları ve roketlerden korunabilelim." diye konuştu.
"Süleyman Şah Türbesi’ne kadar 'derinlik' uzatılmalıdır"
Güvenli Bölge’de derinliğin Süleyman Şah Türbesi’ni de içine alması gerektiğine dikkat çeken Karataş, "Daha önce Fırat ve Zeytin Dalı Harekâtıyla, El-Bab’a kadar uzanan bir derinlik söz konusuydu. Güvenli bölgenin bu derinliği içine alması gerekiyor. Bu da 40 kilometreyi ifade ediyor. Bununla yeni bir terör koridorunun açılmasını önleyebiliriz. Bir de Süleyman Şah Türbesi konusu var. Daha önce yeri değiştirildi. Şu an Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu bölge, Türkiye sınırı ile arası 37 kilometredir. Süleyman Şah Türbesi’ne kadar olan yeri kendi toprağınız sayıyor ve ilerisini düşünüyorsanız mutlaka Süleyman Şah Türbesi’ni de içine almanız gerekir. Yoksa orası sürekli olarak hem DEAŞ’ın hem de PYD’nin tehdidi altında olacaktır." şeklinde konuştu.
"Güvenli Bölge, Suriye ile bağlantımızı kesebilir"
Güvenli Bölge’nin Türkiye açısından ileride oluşturabileceği risklere vurgu yapan Karataş, "ABD’ye güvenmiyoruz. Bunu her zaman söylüyorum. ABD güçlerinin olduğu bir antlaşma, harekât ve operasyonun altında başka şeyler vardır. Şöyle bir tehlike olabilir mi? Orada kurulacak bir terör devletini korumak amacıyla böyle bir güvenli bölge oluşturma çabası olabilir mi? Siz güvenli bölge oluşturduğunuz zaman Suriye ile bağlantınız tamamen kesilmiş olacak. Sizin oradan Fırat’ın doğusuna yeni bir harekât başlatmanız mümkün olmayacaktır. Böyle bir ihtimal olabilir mi? Olabilir, bunu açık ve net ifade edeyim." ifadelerini kullandı.
"ABD, Fırat’ın doğusundaki silahlı unsurları temizlemelidir"
ABD’nin Güvenli Bölge konusunda samimi olmadığını belirten Karataş, "PYD tarafından bugüne kadar kazılan hendek, tünel ve geçitlerin ABD güçleri tarafından kapatıldığını görüyoruz. Bu yeterli mi? Yeterli değildir. ABD, Türkiye’ye güvence vermek istiyorsa oradaki silahlı, terör unsurlarını temizlemesi gerekiyor. Biz bunları söylerken orada yaşayan Kürtler, Araplar ve Türkmenlerden bahsetmiyoruz. Bizim bahsettiğimiz Türkiye’ye karşı tehdit unsuru olarak görülen silahlı güçlerin elindeki silahların alınmasıdır. Siz Güvenli Bölge oluşturuyorsanız, orada barış koridorundan bahsediyorsanız, sadece resmi personelin silah taşımasına izin vereceksiniz. PYD’nin elindeki ağır silahların toplatılması ve barış gücüne teslim edilmesi gerekir." şeklinde konuştu.
"Gerekiyorsa Esad ile görüşülebilir"
Türkiye’nin ABD ile yakınlaşırken, Rusya ve Esad’ı yok sayamayacağını savunan Karataş, "Bugün bizim Rusya ve Esad’ı devre dışı bırakarak sadece ABD ile hareket etme durumumuz yok, öyle bir lükse sahip değiliz. Biz bunu yıllardır söyledik, yine söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz. Mutlaka Esad’ın da, barış koridoru ve güvenli bölge konusuna dâhil edilmesi gerekir. Gerekiyorsa Esad ile görüşülebilir. ABD ile yaptığımız ortaklıktan dolayı bugün uluslararası müttefik olarak gördüğümüz Çin ve Rusya’nın bize karşı tavırlarını önlemek istiyorsak, Esad’ı devre dışı bırakmamız mümkün değildir. Esad ile orada yapacağımız bir antlaşma ve birliktelik, Akdeniz ve Fırat’ın doğusuna yapılacak olası bir operasyonda da elimizi güçlendirecektir." dedi.
"ABD’nin olduğu yerde mutlaka bir şeyler vardır"
ABD’nin PYD'ye yaptığı silah yardımlarına dikkat çeken Karataş, "ABD tarafından bir ay öncesine kadar PYD’ye yönelik ağır silah sevkiyatının devam ettiğini biliyoruz. Kuzey Irak’ta başlatılan ‘Pençe Harekâtı’ndan dolayı orada bulunan terör unsularının Fırat’ın doğusuna intikal ettirildiğini de biliyoruz. Bu intikali gerçekleştiren bizzat ABD’nin kendisidir. ABD’nin olduğu yerde mutlaka bir şeyler vardır. ABD’nin, Fırat’ın doğusunda, Güvenli Bölge’nin hemen üst tarafında ileriye dönük bir polis devleti kurma girişimleri olacaktır. Bu risk vardır bunu göz ardı edemeyiz. Orada israil garantörlüğünde, Fırat’ın doğu tarafından İran’a uzanan bir terör devletinin kurulması söz konusudur. Hulusi Akar’da bu tehlikeye yönelik olarak, ‘ABD’nin bizi oyalayabilme ihtimali vardır. Biz buna karşılık B ve C planlarını masada tutacağız. Nedir B ve C planı? Operasyondur. Bunun başka bir açıklaması yoktur’ diyerek bu tehlikeye dikkat çekmişti." ifadelerini kullandı.
"Tehlike altında olan en büyük illerden biri Urfa’dır"
Şanlıurfa’da son zamanlarda bombalı eylem girişimlerinin yaşandığını hatırlatan Karataş, "Terör örgütlerine yönelik harekât ve operasyonlar gerçekleştirdiğiniz zaman mutlaka misilleme ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Şanlıurfa’da canlı bombalar ele geçirilmeden önce yaptığım bir açıklamada, ‘Bölgede oluşturulacak güvenli bölgeye misilleme olarak canlı bombalar olabilecektir.’ demiştim. Nitekim Şanlıurfa’da son zamanlarda 3 farklı bomba olayı yaşandı. Bundan sonra bu tür eylemler olmayacak mı? Olacaktır. Türkiye’nin buna hazırlıklı olması gerekiyor. Tehlike altında olan en büyük illerden biri Urfa’dır. Böyle bir canlı bombanın Urfa’da gerçekleşme ihtimali vardır. Bunu hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekiyor." dedi.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.