Doç. Dr. Oktay Bozan, Selahaddin-i Eyyubi'den günümüze Kudüs'ü anlattı
Kudüs'ün 1099 yılından günümüze kadar uzanan tarihsel sürecini anlatan Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Oktay Bozan, Trump'ın ilan etmiş olduğu anlaşma metninin hükümsüz olduğunun altını çizdi.
28 Ocak Salı günü işgal devleti ABD Başkanı Trump'ın kamuoyuna "Yüzyılın Barışı" olarak lanse ettiği metnin, anlaşma özelliğini taşımadığına vurgu yapan Bozan, "Zira anlaşma olabilmesi için tarafların bir arada bulunması, o metne imza atması ve kamuoyuna deklare etmesi gerekiyor. Fakat masada sadece israil, ABD ve 3 körfez ülkesinin büyükelçisi vardı." dedi.
Tarih boyunca Filistin meselesinin bütün Müslümanların ortak derdi olduğunu söyleyen Bozan, "Müslümanlar, Filistin meselesini adeta imanın rüknü olarak kabul etmiş ve mücadeleye dahil olmuşlardır. Filistin meselesi aynı zamanda aslında bir Arap meselesidir. Ama buna rağmen bahsetmiş olduğumuz Arap ülkeleri olan Mısır, Suudi Arabistan ve körfez ülkeleri başta olmak üzere buna karşı koyacakları yerde, Trump'ın 'yüzyılın anlaşması' dediği bu metni kabul ettiklerini ve onayladıkları görüyoruz." ifadelerini kullandı.
Yaşananlar karşısında İslam ümmetinin sessizliğine değinen Bozan, "İslam dünyasında, sarayların ve sokakların ciddi sessiz olduğunu görüyoruz. 50'ye yakın İslam ülkesinde ciddi anlamda mitinglerin, protestolarının olmadığını, bu paçavrayı eleştiren çok ciddi çıkışların olmadığını görüyoruz." şeklinde konuştu.
"Haçlıların oyununu Selahaddin Eyyubi bozdu"
Emperyalist ve siyonistlerin her zaman bu güçte olmayacağının altını çizen Bozan, "Kudüs, 1099 yılında haçlıların eline geçtiği zaman da umutsuzluk oluşmuştu ama yaklaşık 80-90 yıl sonra Selahaddin Eyyubi gibi bir aktörün çıkıp bu oyunu bozduğunu görüyoruz. Dolayısıyla çok fazla geleceğe dair karamsar olmamak gerekiyor. ABD de sürekli bu donanımda, bu güçte olmayacaktır. israil de her zaman Batının şımarık çocuğu olarak destek almayacak, Ortadoğu'da güvenlik konsepti adı altında kendi hakimiyetini yerleştirmeyi başaramayacaktır." dedi.
Bozan, "Bize düşen görev; bu işgal planını kabullenmemek, yanlış olduğunu çevremize anlatmak ve yaymaktır. Bunun için de Müslümanların kendi içerisinde gerek uluslararası örgütlerin gerekse de kendi içerisindeki dayanışma gruplarını güçlendirmesi ve bu konuyu tabana yayması gerekir." diye belirtti.
"Kudüs meselesi, dünyanın önemli gündemlerinden biridir"
Bu mesele yaklaşık 100 yıldır Ortadoğu'nun, İslam dünyası ve dünyanın önemli gündemlerinden biri olduğunu söyleyen Bozan, "Yahudiler tarihsel süreçte; Babil'e, İspanya'ya, Rusya ve Avrupa'ya sürülmüş bir topluluktur. Ama sürülmelerine rağmen hiçbir zaman Filistin duygusunu yok etmemişlerdir. Yahudiler, 'Gelecek yıl Kudüs'te Buluşalım' sloganını kafalarında sürekli olarak canlı tutmuş ve bu dinamizm 1897'lere kadar devam etmiştir. 1897'li yıllarda bir gazeteci olan Theodore Herzl bu duyguyu düşünenlere tercüman olmuştur. İsviçre'nin Basel kentinde bu düşünceyi paylaşanları bir araya getirmiş. Bir siyonist kongre tertiplemiş ve şunu demiştir; 'Biz bugün büyük Yahudi ulusunun temelini atıyoruz. Biliyorum ki bu sözüme birileri gülecektir ama 50 yıl sonra küçük israili, yüzyıl sonra büyük israili kurabiliriz.' düşüncesi ile Nil'den Fırat'a kadar olan geniş bir coğrafyayı içeren bir harita ortaya koymuştur." dedi.
"Yahudiler, İttihat Terakki ile ittifak kurarak Osmanlı'ya karşı mücadele ettiler"
Söz konusu Yahudi sınırları için tarihten bu yana çaba sarf edildiğini ifade eden Bozan, "Yahudiler adım adım bıkmadan, usanmadan kendi ülkelerindeki basını ele geçirmeye, ekonomik olarak güçlenmeye ve diplomasiyi kendi yönlerinde etkilemeye, Yahudileri Osmanlı'ya yönlendirme ve buraya yerleştirmeye çalıştılar. Bu anlamda da Osmanlı Devleti'nden toprak talebinde bulundular. O dönemde Osmanlı devletinin tüm iç ve dış borçlarını karşılayabilecek 20 milyon sterlin gibi bir para teklifinde bulundular." ifadelerini kullandı.
Bozan, "Bununla beraber Osmanlı Devleti'nin canını acıtan, Batı kamuoyunda rahatsız eden Ermeni meselesinde Osmanlı Devleti'nin lehinde bir politika takip edeceklerine dair sözler verdiler. Ama Bütün bunlara rağmen Sultan 2. Abdülhamid bunları elinin tersi ile iterek 'Kanla alınan toprağın para ile satılamayacağını' söyledi. Ancak onlar yine yılmadılar. O dönemden sonra İttihat Terakki ile ittifak kurarak, İngiltere-Fransa ile diplomatik iş birliği yaparak çalışmalarını sürdürürdüler." diye ekledi.
"Birinci Dünya Savaşı'nın en büyük sonucu, israilin coğrafyadaki varlığı oldu"
İşgalci siyonist rejimin Filistin bölgesindeki işgal topraklarını genişletme sürecine değinen Bozan, "Filistin bölgesindeki yüzde 2-3 olan nüfusları gittikçe 3'e, 5'e yükselmeye başladı. Birinci Dünya Savaşı'na gelindiği zaman, Yahudiler İngilizlerin safında yer alarak Mısır ve Osmanlı cephelerine karşı savaştılar. Dolayısıyla Birinci Dünya Savaşı'nın en önemli sonuçlarından birisi; Yahudiler için bir yurt bulunması oldu. Bugün israilin kurulmuş olduğu coğrafyanın varlığı, Birinci Dünya Savaşının da en önemli sonucudur." dedi.
Yahudiler açısından İkinci Dünya Savaşı'nın önemine de vurgu yapan Bozan, şunları söyledi:
Dolasıyla 2 önemli dünya savaşının en önemli sonucu israilin kurulmasıdır diyebiliriz. Ama anlaşılan israil bununla yetinmiyor, daha büyüğünü istiyor. Bu da akıllara arz-ı mev'ud dediğimiz vadedilmiş topraklar düşüncesini getiriyor. Mısır'dan Kayseri'ye, oradan Irak'a, Kafkaslara kadar eski Davut Krallığını istemeyi akıllarına getirdiğini görüyoruz. Bunlar için iman ve itikat meselesi zaten. Öyle olunca da tabiatıyla şu anda israilin herhangi bir toprağının sınırı belli değildir. Gittikçe büyüyen bir görüntü sergilemektedir.
Gelinen son süreçteki tehlikelere dikkat çeken Bozan, "Üçüncü Dünya Savaşı'nın eşiğinde bulunuyoruz. Üçüncü Dünya Savaşı da israilin final yılını yaşayabileceği, topraklarını daha da genişletebileceği ve Hazreti Davut döneminin topraklarına ulaşmak için anlamlı olduğunu görüyoruz." ifadelerini kullandı.
"Müslümanlar bunu bir kader olarak kabul etmemelidir"
Gelinen süreç karşısında İslam ümmetinin sergilemesi gereken tutuma vurgu yapan Bozan, "Eğer bizler, İslam ülkeleri ve İslam ülkeleri mensupları olarak bunu bir kader olarak kabul eder, 'alın yazımız budur' dersek, bir miskinlik örneği ortaya koyarsak; giden sadece Kudüs, Gazze, Batı Şeria ya da Golan Tepeleri olmaz. Bu, işgalin genişleyeceğini gösterir. Zira birkaç sene sonra bu kişiler, tarihte Babil topraklarının da Yahudilerin olduğunu söyleyerek oraya da gidecektir. Hatta belki Medine'de Beni Kaynuka, Beni Kureyza, Beni Nadir'in de Yahudilerin olduğunu söyleyerek taleplerde bulunacaktır. Bu durum dikkate alındığı zaman bu işgalin kabul edilmemesi gerekiyor." şeklinde konuştu.
Son yapılan ihanet anlaşması hakkında değerlendirmelerde bulunan Bozan, "Bu zaten bir anlaşma metni değildir. Yasal olarak uluslararası hukukta da böyle bir şey yok. Bunun kabul edilmemesi, tedbir konulması ve bu anlamda tüm İslam ülkelerinin devlet, STK ve partiler düzeyinde buna öfke duyarak bu konuda dayanışma içerisinde olunması gerekir." dedi.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.