Dokunulmazlık zırhıyla aslanlaşanlar

Ölüm hiç kimsenin inkâr edemediği bir hakikattır. Ondan kaçabilen var mı, yok. Olsaydı münkirler ölümü öldürmezler miydi, olsaydı her şeyleri dünya ve zevki olanlar ölüme çare bulmazlar mıydı? Mağrur olan, kibir ve küfürleri cüsselerinden birkaç kat büyük olan Hamanlar, Bel'amlar, Firavunlar, Nemrutlar, Ebreheler, Ebu Cehiller ölüm avcısına av olmadılar mı? Küfrün, nifakın dünkü sembolleşen bu isimleri nasıl ki ölümden kaçamayıp öldülerse, bu günkü Nemrutlar ve Ebu Cehiller de onların takipçileridir. Nerde Saddam, nerde Cemal Abdunnasır, nerde Hafız Esad, nerde şaron, nerde bu yakın zamanın küfür, nifak ve zulmüyle zamana damgasını vuran diğer kişiler? Bunlar delildir. Tabii ki yakın zamanın bu büyük başları öncekileri gibi öldülerse bu zamanın; hem küfrün, nifakın, zulmün, şirkin, fitne ve fesadın büyük baş ve küçükbaşları da onlar gibi öleceklerdir.

Mal, makam ve mevkinin geçersiz olduğu salih amelin geçerli akçe olduğu ölümden sonraki hayatta dokunulmazlık zırhı maalesef(!) beş para etmez.

Ölümden koruyamayan, ölümden sonraki ahiret hayatına yaramayan bir zırh dünyanın tümünü korusa bile Müslüman için bir anlam ifade etmez.

O bilir ki, dünya geçici bir konaktır. O bilir ki dünya bir aldatmaca ve eğlenceden ibarettir. O bilir ki dünya ahirete yaradığı kadar, ahiret için dünyadan istifade edildiği kadar dünya iyidir. Yoksa ha saray ha zindan. 28 Şubat postmodern darbesinin hışmına uğrayıp “Kur'an dersi verdiklerinden ya da Şeriat düzeni istediklerinden” dolayı yıllardır Medrese-i Yusufi'yenin sakinleri olan o yiğitler de şüphesiz bu iman ve şuurla hayata baktıklarından dokunulmazlık zırhıyla aslanlaşanlardan, deri koltuklara kurulanlardan daha huzurludurlar ve kendilerini onlardan daha güvenli hissediyorlar. Zira sırtlarını Allah'a dayamışlar. “ Allah varsa, gam yok” şuurunun nefes alıp veren halidir, onlar.

Neyse biz dokunulmazlıklara dönüp, soru işaretleriyle devam edelim. Gerçekten kim neden dokunuyor dokunulanlara? Dokunulmazlara kimin ve neyin dokunması engelleniyor. Daha açık bir ifadeyle dokunulmazlıkla milletvekilleri kimden korunuyor? Milletin kendisine herkes dokunabiliyorken vekillerine dokunulmuyorsa kime yarar?

Eğer dokunan yargı mekânizmasıysa bunda gariplik olmamalı değil mi? Çünkü yargı adaleti, toplum düzenini getirmeyecek mi? Yargı mekânizmasının adalet getirmemesi ya da devletin en üst mercilerinden biri olan meclisin bile yargının adalet doğuracağından emin olmaması, ona güvenmemesi tezat değil mi? Hem öyle ki biz “şeriatın kestiği parmak acımaz ve şeriatın önünde boynumuz kıldan incedir” diyen bir medeniyetin çocuklarıyken bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Yok, eğer yargı sisteminde sorun varsa, bunun düzeltilmesi, merkeze adaletin alınması gerekmiyor mu? Diğer bir yandan güvenilmeyen yargı sistemi tüm vatandaşa/millete dokunduktan sonra milletin vekiline dokunmazsa ne yazar? Yok, eğer yargı hak edene dokunacaksa, kısmen de bir adalet varsa bırakın kim hakediyorsa ona dokunulsun. Herkes haddini bilsin(!) de dokunulmazlık zırhıyla aslan kesilmesin. Milletin sırtından değil, yüreği yetiyorsa dokunulmazlık zırhı olmadan söyleyecek sözünü söylesin, yapacaklarını yapsın.

Rabbim bizi militanlaşan, baronlaşan ve küstahlaşanlardan beri kılsın. Bedeli zindan, muhaceret ve sürgün olsa da bedeli darağaçlarında asılmak olsa da sadece Allah'a dayanan, sadece Allah için çırpınan, sadece Allah namına söz ve girişimlere imza atanlardan kılsın, son nefese dek onlarla hemhal olanlardan kılsın. Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.