Yusuf AZAD
Dos(t) Doğru Söylemeli (One Minute'ten Can Simide)
Lafı eğip bükmeden, kınayanın kınamasından çekinmeden, dokunacağı kişinin kimliğini düşünmeden, kimlerin bu durumdan istifade edeceğini hesaplamadan emrolunduğu gibi dos(t)doğru söylemeli.
Arap Baharı tamamen bir projeydi ve amacı raf ömrünü tamamlamış diktatörleri Müslümanların eli ve kanıyla devirip yerine daimi bir çatışmayı, sürdürülebilir ve yönetilebilir, ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı bir yeni iç çatışma konsepti ihdas etmekti. Amacına ulaştı/ulaşıyor.
Türkiye'nin Suriye politikası milli menfaatler eksenliydi ve Tunus, Libya, Mısır örneklerinden hareketle çarçabuk düşecek bir Suriye pastasından en büyük payı kapma planı üzerineydi. Bu acelecilik Türkiye'yi isteyerek veya istemeyerek mezhepsel bir cepheye çekmiş, mezhepsel tutumuyla eleştirilen en az İran kadar mezhepçi hamleler ve stratejiler geliştirmiştir. Suriye'de oluşan uluslararası “kaotik” ortam, PKK sorununu baş edilemez ve çözülemez bir mecraya evirmiş, durumdan istifade eden iç ve dış aktörlerin himmetiyle.
Yine Suriye “girdabının” oluşturduğu “hava sirkülasyonu” ile ve büyük ihtimalle hükümetin iradesi dışında gelişen “Rus Uçağı Düşürme” krizine sahip çıkılmış ve krizi hamaset edebiyatı ile tırmandırma eğilimine girilmiş, bundan doğacak ekonomik ve siyasal “açığı” bir o kadar vahim başka bir siyasal ve ekonomik angajmanlarla telafi etme yoluna gidilmiş/gidiliyor.
Yine Suriye “serabı”, daha düne kadar işlevsizleştiğinden ve dağılacağından bahsedilen AB ile ayrı evde yaşama şartına bağlı olarak nikah tazelenmiştir Paralel'e paralel bir eğilim ile… Yine Suud Diktatörlüğü'nün başını çektiği “mezhebçi birliğe” balıklama atlanılmıştır. Zengin Körfez Diktatörleri'nden, ancak Suud'un ve dolayısıyla ABD'nin izni ile gelecek “ulufeye” bakar olunmuş, “şirinlikler” yapılmıştır.
Yine Suriye bağlamında AB ile nikah tazelemenin önemli sonuçlarından biri olarak israil ile anlaşma şartına boyun eğilmiştir. Domuzdan dost israil'den post olmaz “One munite”den “Can simid”e döndü israil politikamız.
Neymiş efendim? israil dost ve müttefikmiş! Üç şartı yerine getirirse olacakmış.
Soruyorlar hükümet sözcüsüne Gazze ablukası ne olacak? “Eğer abluka Türkiye ile sınırlı olarak kaldırılırsa Gazze'yi imar ederiz” diyor Hükümetimiz sözcüsü!, anlaşmanın en önemli şartının Yahudi mantıkla nasıl kuşa çevrildiğinin bilinçaltı tezahürü olarak. Yetmiyor. “Gaza” gelmenin hızından olsa gerek israil gazı diyor “sözcü”. Gazaba gelinecek günlerin hesabından habersiz. Rus gazı paranoyasının verdiği “gazla”. Gazla şoförüm gazla kim tutar seni bu israil gazıyla!
Kim bu gazı verdi, nasıl gaza gelindi bilinmez ama bilinen tek şey var ki Rus ayısından kaçmanın doğru yönü “Güneydeki Ülkenin” kucağına oturmak, yani israil domuzunun kucağına oturmak değildir.
Söyleyin Allah aşkına bu güne kadar aleyhine verilmiş 33 BM kararının bir tekine riayet etmemiş ve bir tek müeyyide uygulamamış/uygulanamamış israil'in hangi vaadine güvenip anlaşma yapacaksınız. Daha dün Suriye ile aralarındaki arabuluculuğun henüz üzerinden 24 saat geçmemişken verdikleri sözü tutmadıklarını büyük bir öfkeyle söyleyen Sayın Erdoğan değil miydi?
Yine söyleyin Allah aşkına Esed mi daha zalim yoksa Netanyahu'ya değin gelen israil başbakanları mı? Yine söyleyin Allah aşkına yedi milyon Filistinli mültecinin yanında öldürülen yüzbinlerce şehid ve zindanlarda en aşağılık yöntemlerle tutulan onbinlerce Filistinlinin mağduriyeti ve mazlumiyeti Suriyeli kardeşlerimizinkinden daha mı hafiftir.
Yine tarihi hafızamızı yoklayarak düşünelim Allah aşkına! dünyanın dört bir yanından hile hurda ile getirilen Yahudiler ile ve İngiltere/ABD eliyle kurulan israil Terör devletinin işgal ettiği Osmanlı bakiyesi toprağımızın yanında, geriye kalan Filistin toprağını da küçük küçük parçalara bölüp aralarındaki fiziki bağı kesen ve sürekli yeni yerleşimci yerleştiren israil'in mağdur ettiği Filistinlilerin dramı en az Suriyelilerinki kadar değil midir? israil'in diktatörü de en az Suriye diktatörü kadar gitmeye mahkum edilmeye müstehak değil midir?
Suriye savaşçı muhaliflerinin tamamı ülkemde ağırlanırken, anlaşma gereği Türkiye'de barınan Filistinli Salih el Aruri'nin sınır dışı edilmesini “adam sorun olduğunu gördü, kendi isteğiyle gitmeye razı oldu” açıklaması ve “Halid Meşal tepki vermedi” şeklinde bir izah ile aklımızla dalga geçilmesine ne demeli. Halid Meşal size “hayır ben bu anlaşmanızı kabul etmiyorum” deme lüksüne sahip mi? Başka bir seçeneği mi var. Devlet protokolü ile ağırladığınızı şimdi “terör” politikası ile sınır dışı ediyorsunuz. Üstelik geçmişte yapılan ile başa kalkılıyor, minnet ediliyor.
Yeryüzünde yaşanan her savaşın, yapılan her anlaşmanın, devrilen her diktatörün, başa getirilen her diktatörün, verilen her Nobel'in, çevrilen her “filimin” bir şekilde direk veya dolaylı olarak israil'in lehine olması bir tesadüf mü acaba?
Öfkelendiğinde israil'in, sahillerde oynayan çocukları hangi hunharlıkla katlettiğini söyleyip; sıkıştığında israil “gaz”ına sarılmak adamın bütün inandırıcılığının yanında karizmasını da alır götürür. O'nun deyişiyle bu böyle biline!
Esed'e aslan kesilip “ ya gideceksin ya gideceksin” deyip Suriye muhalefetine dünya kadar silah ve lojistik destek sağlayıp; Rus uçağını sınırı ihlal gerekçesiyle kasıla kasıla düşürüp; on canımızı uluslararası sularda savaş suçu niteliğinde ve pervasızca şehid eden israil'e sözlü sataşma dışında bir tek fiske vurmayıp, sonunda tükürdüğünü yalarcasına anlaşma masasına oturmak tamamen Müslüman kanına ve desteğine ihanettir ve tam manasıyla bizi “Güneydeki Ülkeye” satmaktır.
Ya her bir hareketine “şakşakçılık” yapan şu hakikaten “yandaş” medya müntesiplerine ne demeli? Yani gerçekten meseleden biraz gafil olsak hemen de gafil avlayacaklar bizi. Nasıl da bu hain planı allayıp pullayıp bize pazarlıyorlar. Alıcısı da çıkmıyor değil. Çok tehlikeli bunlar çoook… Aslında bunlar, hükümete iyilik değil, hatasını büyüterek ve mubahlaştırarak kötülük yapıyorlar hiç de dostça olmayan bir tutumla. Zira dost doğru söylemeli, acı söylemeli. Hele şu içinde israil muhabbeti ukde olmuş bazı adamların adeta gayri ihtiyari ve “zembereğinden boşalma” doğallığındaki tezahüratlarını görmek, bu meseleyi, turnusol kağıdı görevini yapması açısından da takibe değer kılıyor.
Bakalım daha kimler yeşilden “kızıl”a dönecek asitle temas ettiğinde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.