Dr. Zengin: "İslam tarihinde birçok salgın hastalık meydana gelmiş"
İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Fethullah Zengin, İslam tarihinde yaşanan salgın hastalıklar, afetler ve bugün dünyayı kasıp kavuran Coronavirus salgını ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Covid-19 salgını nedeniyle eve kapanıldığı bu dönemi fırsata çevirme çağrısında bulunan Zengin, Müslümanların bu dönemi itikâf ve inzivaya çevirerek, geçmişi hesaba çekip kulluk vazifesindeki eksikleri tamamlaması gerektiğini söyledi.
Hazreti Peygamberin döneminden beri birçok afet, kıtlık, zorluk ve savaşların yaşandığını anımsatan Zengin, Hazreti Ömer (Radıyallahu Anhu) döneminde yaşanan Avemas taunu salgınında ise İslam tarihinde önemli bir yere sahip olan Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Muaz bin Cebel gibi büyük sahabelerin bu salgın hastalık sırasında şehit düştüklerine dikkat çekti.
İslam tarihinde, Emeviler, Osmanlılar ve Memluklular döneminde taun ismi verilen birçok salgın hastalığın meydana geldiğini aktaran Zengin, özellikle Emeviler döneminde Basra’da meydana gelen ve Carif ismi verilen salgının bir sel gibi önüne kattığı her şeyi götürdüğünü ve herkesin salgından zarar gördüğünü söyledi.
Zengin, bu tür salgın hastalıklarla ilgili Hazreti Muhammed’in (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bir hadisi şerifte ashabına hastalık olan yerlere gitmemeleri tavsiyesinde bulunduğunu dile getirerek, bugünkü şartlarda karantinayı işaret ettiğini söyledi.
“İslam tarihinde birçok salgın hastalık meydana gelmiş”
Sadece salgın hastalığın afet olmadığını, savaş, kıtlık ve insanlar arasındaki fitnenin de birer afet olduğuna dikkat çeken Zengin, şöyle devam etti:
“Hazreti Peygamberin (Sallallahu Aleyhi Vesellem) bunlarla ilgili çeşitli emir ve nehiyleri olmuş. İslam tarihinde afetlerin çok örnekleri de var. Emeviler döneminde, Osmanlılar döneminde, Memluklular döneminde yakın tarihimizde, dünya çapında birinci ve ikinci dünya savaşları da aynı zamanda birer afetlerdir. Emeviler döneminde yaşanan bir afetten söz ediliyor. O günün nüfusunu öncelikle dikkate almak lazım, nüfusun şimdikiyle kıyaslanmayacak derecede az olmasına rağmen, her gün 300 kişinin hayatını kaybettiği bir salgından bahsediliyor. İslam tarihinde bu salgınlar için taun ifadesi kullanılıyor. Taunun çeşitleri var, veba salgını bunlardan bir tanesidir. Günümüzdeki Coronavirus salgını da yine o tarihte yaşanmış olsaydı taun olarak adlandırılacaktı.”
“Hazreti Ömer döneminde yaşanan salgın hastalıkta Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Muaz bin Cebel şehid düştü”
Emeviler döneminde özellikle Basra’da meydana çıkan salgından tüm insanların zarar gördüğünü söyleyen Zengin, “Bu salgın için o dönemde carif denilmiştir. Öyle bir hastalık ki bütün toplum bütün insanlar bundan zarar görmüşler. Bunun dışında Hazreti Ömer (Radıyallahu Enhu) döneminde bir kıtlıktan söz edilir, ayrıca Hazreti Ömer döneminde yaşanan salgın hastalıklar var. Amevas taunu en yaygın olanı mesela Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Muaz bin Cebel gibi büyük sahabeler bu salgın hastalıktan sırasında şehid düşmüşler. Dünya tarihinin pek çok döneminde bu salgın hastalıklar var, Sünnetullah gereği bu dünyada yaşıyorsak sağlık gibi hastalık ta bir gerçek. Allah Teâlâ’nın (Celle Celaluhu) bunu bir kural olarak insanlara yazmış. Amevas taunu çıktığı zaman Hazreti Ömer (Radıyallahu Anhu) oraya gidiyor, yoldayken Şam’da bir veba salgınının, avemas taunun başladığı duyuluyor ve Hazreti Ömer bu konuda bir iştihatta bulunuyor ve salgın olan yere gidilmemesi tavsiyesinde bulunuyor.” dedi.
“Hastalık insanların bağışık olmadığı bir topluluğa gittiği zaman ölümcül olabiliyor”
Osmanlılar döneminde de çok fazla salgın hastalıkların meydana geldiğini dile getiren Zengin, şunları söyledi:
“Aslında her nimetin bir külfeti vardır. Osmanlılar döneminde salgınların bu kadar çok olmasının nedeni ferahlığa bağlanıyor. Sebebi, yol güvenliğinin yüksek olması, yani uzak coğrafyalar arasında yolda güvenlik olduğu zaman, insanlar rahatlıkla gidip gelebildiğinde beraberlerinde sadece ticari malları veya ilmi değil hastalıkları da götürüyorlar. Dolayısıyla hastalık bir anda insanların bağışık olmadığı bir topluluğa gittiği zaman ölümcül olabiliyor. Bunun dramatik bir örneği Güney Amerika’nın keşfi sırasında İspanyolların oraya götürdüğü çiçek hastalığıyla yaşanmış. Mesela çiçek hastalığı Avrupalılar ve dünya için öldürücü bir hastalık değilken, Güney Amerika’nın yerlileri için öldürücü olmuş. Osmanlılar dönemi için de öyle. Hindistanlı Müslümanlar yollar güvenli olduğu için daha sık geliyorlar. Hac için bu bölgelere geldiklerinde, Hindistan’da hafif belirtilerle geçen hastalık, Irak’ta Suriye’de veya Anadolu’da ölümcül olabiliyor. Bu yüzden Osmanlıların bin 500’lü yıllardan itibaren ki Osmanlı muhteşem yüzyılı olarak adlandırılır, en harika yılları. Dolayısıyla güvenlik çok fazla ve dünyanın her tarafından Anadolu’ya insanlar geliyor. Bu yüzden bin 500’lü yıllardan bin 700’lü yıllara kadar neredeyse her on yılda bir salgın hastalık yaşanmış. Tabi o zaman ki tıbbi imkânlar, bilim bu kadar gelişmediği ve teşhis konusunda bu kadar şanslı olmadıkları için sebebini de bilemiyorlar. Bin 800’lü yılların ortalarından itibaren 1829 yılında bir karantina teşkilatı kurulmaya başlanıyor. Yeni tıbbi teknikler gelişmeye başlıyor, haliyle Osmanlı döneminde artık salgınlar yaygın ve ölümcül olmaktan çıkıyor.”
“Ashap bizden çok daha büyük musibetlere maruz kalmış”
Zengin, "Bir tarihçi olarak sık sık gördüğümüz bazı hatalara değinmek gerekir. Öncellikle sosyal medyada çok fazla salgın hastalıklar ve Allah Teâlâ’nın (Celle Celaluhu) cezası ikabıyla paralellik kuruluyor, bundan kaçınmak lazım. Çünkü başımıza gelen her bir musibeti, yapmış olduğumuz bir günaha bağlarsak, bazı yerlerde çıkmaza gireriz. Ben İslam tarihçisiyim. Siyer ilmini okurken, okuturken görüyorum ki Ashap bizden çok daha büyük musibetlere maruz kalmış. Onlara günah mı atfedeceğiz. Mesela Ammar bin Yasir veya Bilal-i Habeş’in hangi günahlarından dolayı o işkenceleri çekti diyeceğiz. Muaz bin Cebel büyük fakih bir sahabedir, Ebu Ubeyde bin Cerrah büyük bir komutandır, Müslümanların, ümmetin emini dediğimiz bir sahabedir. Hazreti Ömer (Radıyallahu Anhu) diyor ki; ‘Eğer benden sonra bir halife tayin edecek olsam Ebu Ubeyde’yi tayin ederdim, çünkü o ümmetin eminidir.’ Ama bir salgın hastalıkta vefat etti. Yakın zamanda Malatya ve Elazığ’da bir deprem yaşandı. Bu depremden dolayı da aynı fikirler ayyuka çıktı.” diye konuştu.
"Günahlardan tövbe etmek gerekir"
Başa gelenlerin sünnetullahın bir gereği olduğunu belirten Zengin, “Bir günahımız varsa bu vesileyle hatırlamak, ondan tövbe etmek, insanlara bu konuda nasihat etmek güzel. Ama emin bir ifadeyle çıkıp şunu yaptığımız için haşa başımıza bu geliyor demek doğru değil, çok yanlış çıkarımlara da yol açıyor. O yüzden başımıza ne geldiyse, sabredeceğiz Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi Vesellem) dediği gibi; ‘Mümin’in hali ne güzeldir, başına bir nimet geldiği vakit şükreder; bir musibet geldiği vakit sabreder.’ Her halükarda da sevap kazanırız. Bir musibet var, bu konuda Allah’a (Celle Celaluhu) yalvarmak, dua etmek, sabretmek, sağlıklı olanlarımızın da sağlıkları için şükretmeleri gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“Evleri itikâfa çevirmek lazım”
Bu tür musibetlerde insanların daha çok duygusal yönde hassas olduklarını ve bunun hayra çevrilmesi gerektiğine vurgu yapan Zengin, “Bunun için geçmişimizi şöyle bir hesaba çekmemiz lazım. Malum hepimiz zorunlu olarak evlerimizde bulunuyoruz. Bunu bir itikâfa çevirmek lazım, niyet etmek hani bizim İslam fıkhında şöyle bir şey vardır; caminin bir kapısından girip diğer kapısından çıkarken bile itikâfa niyet ederseniz, itikâf sevabı alırsınız. Şimdi evlerimize kapandık bunu bir itikâf, bir inziva, geçmişimizi hesaba çekmek, geleceğimizi hesaplamak, eksik kulluklarımız varsa tamamlamak, böyle bir fırsata çevirebiliriz. Her musibetten bir hayır çıkar, her şerden bir hayır çıkar, çıkartabiliriz. En azından bunun için Müslümanların çaba sarf etmesi gerekiyor.” dedi.
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.