"Dünden bugüne yaşanan katliamların arkasında ABD ve Avrupa ülkeleri var"
Avrupa’nın dünü ve bugününü konuştuğumuz Bingöl Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı ve Genel Sekreteri Doç. Dr. Abdullah Taşkesen, geçmişte ve günümüzde yaşanan tüm katliamların arkasında ABD ve Avrupa ülkelerinin olduğunu söyledi.
Bingöl Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı ve Genel Sekreteri Doç. Dr. Abdullah Taşkesen, 1900 ile 2000'li yıllar arasında Suriye savaşı hariç, 100 bin ve daha fazla insanın katledildiği olayları baz alarak yaptığı araştırmada 50 savaşın yaşandığını, buna neden olanların da ABD, Almanya, İngiltere, Fransa ve Rusya olduğunu vurguladı.
Avrupa’nın dünü ve bugününü analiz eden Bingöl Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı ve Genel Sekreteri Doç. Dr. Abdullah Taşkesen, İLKHA’ ya önemli değerlendirmelerde bulundu.
Haçlı seferleri 174 yıl sürdü
Hristiyan dünyasının, İslam âlemine yönelik tarih boyu savaşlara giriştiğini ve dolayısıyla tarihin hiçbir evresinde barışık bir düzenin olmadığını dile getiren Doç. Dr. Abdullah Taşkesen, bin yıl öncesine bakıldığında haçlı zihniyetinin neler yaptığının görüleceğini ifade ederek, şöyle konuştu:
“İslam'a karşı din adına savaşan gayri Müslimler, silahlarına ve üniformalarına haç koydukları için tarihte bunlar haçlılar olarak zikredilmiş. Bu süreç 1096’dan 1270 yılına kadar takvimi olarak 174 yıl sürdü. 8 defa haçlı seferi yapıldı. Müslümanlar zaman zaman öyle bir insanlık dışı muameleyle karşılaştılar ki, bu yaşananlar tarihin hiçbir devresinde, hiçbir evresinde kabul edilemez, insan hakları ihlaliyle sonuçlandı.”
Haçlı seferlerine tarihsel boyut içerisinde bakıldığında siyasi, ekonomik ve din eksenli yapıldığını belerten Doç. Dr. Taşkesen, Hristiyan dünyasının özellikle İslam coğrafyasında birkaç kilise devletinin kurulması için de çaba gösterdiğine dikkat çekti.
"Avrupa tarih boyu Müslümanların zenginleşmesini istemedi"
Haçlı seferlerinin ekonomik boyutuna değinen Taşkesen, "O dönemlerde İslam Devletleri üretim yapıyorlardı, zenginlerdi. Fakir Avrupa, zengin Müslümanların mal varlığına göz dikiyor ve dolayısıyla İslam dünyasındaki zenginlikleri elde etmek için sürekli olarak Müslümanlarla çatışma yaşama ihtiyacını hissediyorlardı. O dönemde stratejik bir öneme sahip olan ipek yolu ve baharat yollarının kendi kontrollerinde olmasını istiyorlardı. Teknoloji bu kadar gelişmemişti, ama ipek yolu dediğimiz o güzergâh çok büyük bir stratejik öneme sahip olduğu için bu yolun Müslümanların elinden alınıp kendi ellerinde olmasını istiyorlardı. Gayri Müslimler, tarihin hiçbir evresinde Müslümanların zenginleşmesini istemediler. Müslümanların sahip olduğu yer üstü ve yer altı kaynakları mütemadiyen kendi hâkimiyetleri altında kalmasını arzuladılar.” diye belirtti.
“Dünyada sadece 296 yıl sükûnetle geçti”
Tarih boyu dünya üzerinde sükûnet ve barışın hâkim olamadığını belirten Taşkesen, son 6 bin yıl içinde barış ve sükûnetle geçen zamanın 296 yıl olduğunu söyledi.
“Dünya sürekli savaş, kargaşa ve kaos içerisinde olmuştur.” diyen Taşkesen, “Dolayısıyla bu süreç dün de vardı bugün de var ve mutlaka yarında olacaktır. Gayri Müslimler bunu biliyorlar. Bunu bildikleri için bu gücü ellerinden kimsenin almasını istemiyorlar ve mutlak manada ekonomik gücün Müslümanların eline geçsin istemiyorlar.” diye konuştu.
“Haçlı seferlerinin bir nedeni de kutsal mekânları ele geçirmekti”
Haçlı seferlerinin bir nedenin de kutsal mekânları ele geçirmek olduğunu aktaran Taşkesen, “Gayri Müslimler, Müslümanların elinde olan kutsal mekân, kutsal mabet ve kutsal yerleri tarihin her evresinde ellerinde bulundurmak istemişlerdir. Bunların içerisinde Kudüs vardır, Antakya, İznik vardır ve bu süreç tarihin hiçbir evresinde unutulmadı. Gayri Müslimlerin hedefinde hep bu var.” dedi.
“Hristiyanlığın hâkim din olmasını istiyorlar”
Taşkesen, sözlerine şöyle devam etti: “Avrupalılar, Hristiyanlığın yayılmasını istiyorlar. Dünyada hâkim din, Hristiyanlığın olmasını istiyorlar. Zaman zaman 'dinler arası diyalog' gibi saçmalıklar ifade edilebiliyor, çünkü Hristiyanlar hiçbir dönemde İslam dinini ve peygamberimizi son peygamber olarak kabul edilmedi ki biz bunlarla diyalog kurabilelim. Zaten bizim peygamberimizi kabul etseler, anlasalar bakın biz sizin peygamberinize iman ediyoruz siz de bizim peygamberimize inanın edin desek o zaman kendi peygamberini inkâr etmiş olurlar. İslam dininde imanın şartlarından bir tanesi peygamberlere inanmaktır, ama bu onlarda yok. Hz Muhammed'in peygamber olduğuna inanmadıkları için sürekli olarak kendi dinlerinin dünyanın her tarafında hâkim olma isteği var. Papa ve din adamları her dönemde kendi güçlerinin yayılmasını, kendi dinlerinin hâkim olmasını istemişlerdir.”
"Dünyada iki ABD var; biri Amerika Birleşik Devletleri diğeri Avrupa Birleşik Devletleri"
Dünyada iki ABD olduğunu belirten Taşkesen, “Zamanla bu anlayışa sahip olan haçlı, Avrupa, Hristiyanlık âlemi 21'inci yüzyılda büyük potansiyel güç haline geldiler. Amerika Birleşik Devletleri'nin 2016’daki hazinedeki mal varlığı 17 trilyon 476 milyar dolar. Dünyada iki ABD var; biri Amerika Birleşik Devletleri, diğeri Avrupa Birleşik Devletleri. Aslında ikisi de ABD, al birini vur ötekine. Avrupa Birleşik Devletleri 16 trilyon 383 milyar dolara sahiptir. Bunlar sürekli olarak Ortadoğu'da, Asya'da ve Afrika’daki Müslümanların yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömüren emperyalist güçlerdir. Hiçbir evrede Müslümanların zengin olmasını, Müslümanların üretken olmasını istememişlerdir.” ifadelerini kullandı.
“Zengin 8 adamın mal varlığı, dünyadaki 3 milyar 600 milyon insanın mal varlığına eşittir”
Dünyada en zengin 8 adamın mal varlığı, dünyadaki 3 milyar 600 milyon insanın mal varlığına eşit olduğunu vurgulayan Taşkesen, şimdi burada dostluk, insanlık, ahlak, hukuk adalet neyle sağlayabilirsiniz. Yani dünyada 3 milyar 600 milyon insan 8 adam için çalışıyor. Buna rağmen bu insanlar doymak bilmiyor.” diye konuştu.
Avrupa Müslümanlara karşı bilinçli bir fobi oluşturuyor
Türkiye'nin yavaş yavaş İslam coğrafyası içerisinde bir şeyler yapmak istediğini belirten Taşkesen, “Dünyaya entegre olmak istiyor, ama Avrupa bunu asla istemiyor. Zaten bizi Avrupa Birliği'ne almamalarının sebebi de budur. Bunlar gelirlerse bizi geçerler, çünkü potansiyel bir nüfus var, üretken bir insan potansiyeli var ve bu korku Osmanlılardan başladı şu an bu hükümetle, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile devam ediyor. Ve önümüzdeki zamanda da devam edecektir. Müslümanlara karşı bir fobi oluşturuyorlar, bunlar geldiği zaman ezerler, öldürürler, keserler, böyle bir olumsuz tablo çiziyorlar. Diğer taraftan bakıyorsun ki bütün dünyanın mal varlığı bunların elinde.” diye belirtti.
Yüzbinlerce insanın katledildiği olayların özünde ABD ve Avrupa ülkeleri var
1900'lü yıllar ile 2000'li yıllar arasında kaç büyük savaş ve olay meydana geldiği ile ilgili bir araştırma yaptığını aktaran Taşkesen, “Irak’ı da baz alarak yaptığım araştırmada, o zaman daha Suriye olayı yaşanmamıştı. 50 büyük olay tesit ettim. 50 olay derken, 100 bin ve daha fazla insanın katledildiği olayları baz aldım, hepsinin özünde ABD var, Almanya, İngiltere, Fransa ve Rusya var. Bu kadar doyumsuz insan kitlesini oluşturan Batı, Müslümanların gelişmesini istemez.” ifadelerini kullandı.
Kadeş Antlaşması'ndan bugüne 5 bin yıl geçti, hâlâ Suriye toprakları bölüşülüyor
Suriye savaşına değinerek buradaki bölüşümün 5 bin yıldan bu yana devam ettiğini söyleyen Taşkesen, sözlerine şöyle devam etti: “Tarihte ilk yazılı antlaşma Kadeş Antlaşması'dır. Kadeş Antlaşması Mısır Firavunu 2'ici Ramses ile Hittit Kralı 2'inci Hattuşi arasında olmuş. Bu çatışma milattan önce 3 bin yılında olmuş, ama aradan 5 bin yıl geçti. 5 bin yıl önce Hattuşi ile Ramses arasında yapılan Kadeş Antlaşması'nın son maddesi Suriye topraklarının bölüşümüdür. 5 bin yıl geçti, bugün hâlâ Suriye toprakları bölüşülüyor. Peki, bu savaşlar neden Avrupa’da, Berlin’de, Fransa’da, Paris’te olmuyor da bütün bu kan bizim topraklarımızda oluyor. Çünkü adamlar kendi topraklarında ekonomik olarak o kadar güçlü hale geldiler ki, bütün eylemleri burada yapıyorlar.”
'Biz size makine verelim sizde bize petrol verin' gibi insani ilişkiler kurmak yerine cebir kullandılar
Emperyalistlerin, Ortadoğu’da kendi hegemonyalarını kurmak istedikleri zaman sürekli olarak bu topraklarda var olan petrolü birinci neden görerek savaş çıkardıklarını ifade eden Taşkesen, “Yapmış olduğum araştırmalara göre, 2010 yılında Irak’ta çıkan günlük petrol miktarı 15 milyar 200 milyon ton varil. Bütün Latin ve Amerika’yı toplasanız bir Irak etmiyor petrol üretiminde. Aracı, teknolojiyi, makineyi, uçağı yapan Avrupa, fakat onları çalıştırmak için var olan petrolde Ortadoğu’da, Müslüman coğrafyasında. Bunlar, 'biz size makine verelim sizde bize petrol verin' insani ilişkiler kurmak yerine cebir kullandılar, insanlık dışı muamele yaparak Müslümanları birbirine kırdırdılar ve topraklarını işgal ettiler.” diye belirtti.
“ASELSAN mühendislerimiz tek tek öldürüldü”
ABD ve Avrupa ülkelerinin hedefinde İslam ülkelerinin petrollü olduğunu vurgulayan Taşkesen, “Sadece ve sadece Suudi Arabistan’da 36 milyar 400 milyon ton petrol üretiliyor. Fakat teknoloji yok. Bu kadar teknolojiden yoksun olan ülkelerde zaten teknolojinin olmasını istemiyorlar. Teknoloji yapmaya kalktığınız an başınıza problem çıkarırlar. 'Biz üreteceğiz, biz yapacağız, biz size satacağız, siz zahmet etmeyin biz size daha ucuz fiyata çıkaracağız bunları.' derler. Ne zaman ki Türkiye bir şeyler üretmeye kalkıştı hatırlayın, ASELSAN mühendislerimiz tek tek öldürüldü, ortadan kaldırıldı. Çünkü o mühendisler bir şeyler yapıyorlardı.” şeklinde konuştu.
“Türkiye ne zaman ki kendi heronlarını, kendi araçlarını üretti, hükümeti günah keçisi haline çevirdiler ve düşman kesildiler." diyen Taşkesen, "Bakın, bizim uğruna dünya savaşına girdiğimiz, dost bildiğimiz Almanya, bugün bizi düşman olarak kabul ediyor. Uğruna 1952 de Kore’ye savaşa gittiğimiz Amerika bugün bize açık düşmanlık yapıyor, eskiden düşmanlıklarını gizliyorlardı, şimdi resmen bize karşı düşmanlık kozunu kullanabiliyorlar.” dedi.
“Dinimizi iyi bileceğiz, biz dinimizi iyi bilmediğimiz sürece sorunlar yaşayacağız”
Önemli tavsiyelerde bulunan Taşkesen, “Dinimizi iyi bileceğiz, yani biz dinimizi iyi bilmediğimiz sürece sorunlar yaşayacağız. Bizim eksikliklerimizden bir tanesi dinimizi tahkiki olarak öğreneceğiz. Şu anda bizim ülkemizde ve İslam ülkelerinde yaşanan din taklidi dindir. Taklidi din olduğu için bizi rahatlıkla bir birimize düşürebiliyorlar. Bundan kurtulmak lazım.” ifadelerini kullandı.
Gençleri bilinçlendirecek bir eğitim sistemi olmalı
Bilinçli bir neslin yetişmesi için kaliteli bir eğitime ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Taşkesen, “Evrensel bir eğitim yani, dünyada öyle bir eğitim sistemi kuracaksınız ki gençleriniz bilinçli olacak, ne yaptığını bilecek. Şu anda bizde uygulanan eğitim sistemi geleneksel bir eğitim sistemi, ezbere dayalı bir eğitim sistemi, gençler neyi ne için okuduğunu bilmiyorlar.” dedi.
“Neden peygamberimizin veda hutbesi yerine insan hakları beyannamesini esas alıyorsun”
“Bir birimizin hak ve hukukuna riayet etmemiz lazım.” diyen Taşkesen, şu ifadeleri kullandı: “Kul hakkı diye bir şey vardır. Bakın biz kul hakkını dünyaya anlatamadığımız için Avrupa kul hakkıyla aynı anlama gelen insan haklarını makul kıldı. İnsan hakkı dediğiniz kul hakkıdır ve bu kul hakkı İslam dininde vardır. Allah Müslümanlara diyor ki; karşıma kul hakkı ile gelmeyin. Şimdi biz bu kul hakkını sanki hiç duymamışız gibi, 1948’de Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen insan hakları evrensel beyannamesine imza atmışız. Kendi peygamberinin veda hutbesini niye okumuyorsun, yani peygamberimizin veda hutbesi insan hakları beyannamesinden daha mı düşüktür. Neden peygamberimizin veda hutbesi yerine insan hakları beyannamesini esas alıyorsun. İşte o zaman kendinle yabancılaşıyorsun. Hepimiz kendimize çeki düzen vermemiz lazım.”
“Bu gemi su alıp batarsa hepimiz helak oluruz”
"Güven duygusu içimizde kaybolmuş, birbirimize güvenmiyoruz.” diyen Taşkesen, sözlerinin sonunda şunları kaydetti: “Güvenebilmemiz için birbirimizi anlayabilmemiz lazım. Empati kurabilmemiz lazım. Empati kültürü gittikçe azaldı. İfade ettiğim bütün bu değerleri, genelde İslam toplumu özelde de Türkiye bu İslami ve kendine özgü geleneklerini ifa ederse bu toplumun karşısında hiçbir Avrupa devletinin durma şansı yoktur. Yekvücut olmamız lazım. Hepimizin birbirini sevme şansı yoktur, ama dışarıdan bir musibet bela geldiği zaman yekvücut olmak zorundasınız. Çünkü bir gemi gidiyor, sevabıyla günahıyla hepimiz bu geminin içerisindeyiz, bu gemi su alıp batarsa hepimiz helak oluruz.” (Nihat Kanat-İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.