Abdullah KAVAN
Dünya “insani!” zirvesi…
Türkiye'nin yoğun siyaseti içerisinde 160 ülkenin lider ve temsilcileri İstanbul'da “insani” ana temayla bir araya geldiler. Başta Suriye dramı olmak üzere dünyada yaşanan göçler gündemin ilk sırasında yer aldı. Bununla birlikte terörle mücadele, dokunulmazlıklar, vize muafiyeti gibi başlıklarda ön plandaydı. Bu zirvenin Türkiye'de olmasının ana temelinde Türkiye'nin Suriye mültecilerine ev sahipliği etmesi ve yardım konusunda cömert davranmasından kaynaklanıyor. Bu göçmenlerin kendi kapılarına gelmemesi adına Türkiye'yi karargâh olarak seçmişler diyebiliriz. Sadece Suriye'de değil dünyada yoksulluk ve soykırım nedeniyle 60 milyon kişi göç durumunda bulunuyor. Başta Arakan ve Myanmar olmak üzere, birçok Afrika ülkesi de bu kapsamdadır. Buna duyarsız kalan birçok liderin bu zirveye iştirak ederken samimiyetlerini sorgulamak gerekir. Bunların başında BM olmak üzere hangi soruna çözüm getirebilmişler ki? Yıllardır ülke sorunlarına kınamadan başka bir müdahalesi olmayan bir güç konumundadır. Aslında onların duyarsızlığına işaret eden Erdoğan'ın “dünya beşten büyüktür” sözü, ilgili kişilere bir tokat mahiyetindeydi. Belki de bir nebze de olsa onları soruna dâhil etmek ve dünya meselelerinde acizliklerini hatırlatmak istedi. Şimdiye kadar BM silah tüccarlarına yaranmaktan başka bir adım atmış değildir. “Ezilenlere sahiplik etmek” adıyla ortaya çıkan BM, tam tersi bir pozisyon konumundadır.
Şu bir gerçek ki batı, güçlü bir Müslüman devletini istemiyor. Başta Ortadoğu'da olmak üzere güçlü Müslüman ülkeler her zaman onlar için potansiyel tehlike olarak görülmüştür. Güçlü bir devletin sömürülmesi onlar için her zaman sorun olmuştur. Bunun için de o ülkelerde kan, gözyaşı ve göç olması gerekir. Daha rahat sömürülsün ve onlara daha fazla silah satılsın diye… Bir İngiliz siyasetçinin Türkiye için söylediği “serpilince buda, solunca sula” mantığı bütün Müslüman ülkeler için seçilmiş bir politikadır. Bu politikanın kırılması adına Müslüman ülkeler bütün farklılıklarına rağmen bir araya gelmeyi başarmalıdır. Yoksa BM bünyesinde toplanmak ve batıdan medet beklemek doğru bir yol olarak seçilmemelidir.
Bu zirvede konuşulan “terör meselesi” ve “dokunulmazlıklarda” bazı mesajları barındırıyor. Özellikle Merkel'in dokunulmazlıklar konusunda endişe duyması bir sinsiliği gösteriyor. Mülteciler konusunda Türkiye'ye muhtaç konumunda olan Merkel'in dokunulmazlıklara sahip çıkması gariptir doğrusu. ABD'nin Türkiye'ye mesaj mahiyetinde PYD ziyareti ve HDP milletvekillerine sahiplik etmeleri derin ilişkileri gösteriyor. Başta ABD olmak üzere batı ülkeleri Kürtlerin öldürülmesinden endişe duymazken onları öldürten zihniyetin dokunulmazlıklarından niye endişe duyuyor? Bu zihniyetin üst aklı olarak bu kozlarını kaybetmek istemiyorlar. Ve budamak için kendi makaslarını ellerinden kaçırmak istemiyorlar. Bu İstanbul zirvesinde de “insani doku” üzerinden bir araya gelen bazı batı liderlerinin dokunulmazlıklar peşine düşmesi pek hayra alamet değildir. Bunun içindir ki zirveden etkin bir sonucun beklenmesi düşünülemez.
Sonuç olarak; Türkiye'deki “insani tema zirvesine” katılanların niyeti kendi çıkarları mı? Yoksa insani drama yardımcı olmak mı? Elbette bu zirve içerisinde iyi niyetli liderlerin olduğu şüphesizdir. Hatta başta Türkiye olmak üzere mülteci sorununa ve barışçıl bir ortamın oluşması için can-u gönülden çabalayanlar vardır. Ancak yine başta BM olmak üzere batı devletleri şimdiye kadar verdikleri sınavlarda sınıfta kalmışlardır. Çünkü onlar için öncelik kendi menfaatleridir. Bu zirveye katılan birçok lider “kendi yükümü kime yükleyeyim” mantığıyla hareket etmişlerdir. Bunun içindir ki bu zirvede sadece masada konuşmakla yetinilecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.