Dünyaca Tanınan Bir Aile: İbnü`l Esir Kardeşler
Uzun zamandır bazı çevreler, Kürtleri ısrarla İslam medeniyetinden koparmak için uğraş vermektedirler
Mehmet Emin Özmen / doğruhaber
Uzun zamandır bazı çevreler, Kürtleri ısrarla İslam medeniyetinden koparmak için uğraş vermektedirler. Ancak, Kürtlerin geçmişleri, tarihi birikimleri, kültür ve medeniyete olan katkıları, Onları İslam coğrafyasına sıkı sıkıya bağlamaktadır. Yoksa yaklaşık bir asırdır uygulanan yerli ve yabancı o malum çevrelerin oyunları, ayrıca uluslararası yabancılaştırma politikalarının bu zamana kadar sonuç vermesi gerekirdi. Kürtler, başlarına örülen bunca çoraba rağmen, yine de İslami yapılarından vazgeçmiyorlarsa, bu durum çok köklü İslam medeniyeti ve tarihinden gelmektedir. Unutulmamalıdır ki; Kürtlerin kültürlerini bugüne taşımaları, İslam dini ve medreseleri sayesinde olmuştur. Başlı başına bir yazı konusunu teşkil eden son cümle, yeri geldiğinde tekrar ele alınacaktır. Ancak şu kadarını belirtmeliyim ki Kürtler; İslam medeniyetinin bir evladı olmaya devam edeceklerdir. Şimdi biz esas konumuza gelelim.
Bu köşede, İslam medeniyetinin kilometre taşları sayılabilecek şahsiyetleri yeri geldiğinde Doğruhaber okurlarına tanıtmaktadır. Bu anlamda Cizre, tarihi süreç içinde bünyesinden çıkardığı birbirinden değerli alimler sayesinde özel bir yere sahiptir. Bu alim ailelerinden biri de İbnü’l-Esir olarak bilinen Cizre’li bir ailedir. Ortaçağ tarihinin bu önemli kardeşleri, sadece Anadolu’da değil, İslam ve Batı alemince tanınacak eserler ortaya koymuşlardır. Bu nedenle kendilerinden kısaca bahsetmeyi uygun görüyoruz.
Her biri ayrı bir ilim dalında yetişip eserler veren İbnü’l-Esir’ler, Cezerî nisbesinden de anlaşılacağı üzere bu günkü Şırnak iline bağlı Cizre ilçesindendirler. Cizre’nin ortaçağdaki adı Ceziretü İbn Ömer’dir. Üç kardeşten oluşan alim ailenin her üç ferdi de burada dünyaya gelirler. Gençlik yıllarını yine burada geçirirler. İlk ilmi müktesebatlarını Cizre’de edinirler. O tarihlerde Cizre’de 4 medrese ve 80 mescid bulunmaktadır.
Ailenin reisi, yani babaları Muhammed, Cizre’nin doğu tarafında bulunan Akime köyünde ikamet ediyordu. Kendisi Esiruddin lakabı ile anıldığından, oğulları İbnü’l-Esir olarak tanındılar. Baba, oğullarına çok iyi bir eğitim vermek istemektedir. Bu nedenle zamanın ilim merkezi olan Musul’a gitmeye karar verir. İbnü’l-Esir kardeşler Musul’da eğitim hayatlarına devam ettiler. İlmi tahsilleri sonucu her biri ayrı bir ilim dalında otorite oldular. En büyükleri Mecduddin hadis, fıkıh ve Arapçada; ortancaları İzzeddin tarih ve en küçük kardeş Ziyaeddin edebiyat ve belagatta ilim aleminin övgüsüne mazhar olacak eserler verdiler.
1- Mecduddin İbnü’l-Esir (544-606/1149-1210):
Cizre’de doğdu. Ancak ilmi hayatının büyük bir bölümünü Musul’da geçirmiştir. Bu nedenle isminde hem Cezerî hem de Musulî diye nisbeler geçer. Tam adı El-Mubarek b. Muhammed b. Muhammed b. Abdulkerim b. Abdulvahid eş-Şeybani el- Cezerî el-Musulî’dir. Muhaddis olmasının yanında, tefsir alimi, fıkıh, usûl, edebiyat, hesap, nahiv, lügat gibi alanlarda başvurulan mehaz bir konuma sahiptir.
17 eser veren Mecduddin, En-Nihaye ve Camiu’l-Usûl gibi günümüzde de kaynak olarak başvurulan değerli çalışmaları mevcuttur. Ayrıca eserlerini Musul’da yazmasına rağmen, günümüzde el yazmalarının Konya’daki müzelerde olmaları enteresandır. Örneğin Camiu’l-Usûl adlı eserinin bir cildi Konya Koyunoğlu Müzesinde, 14677 numarada kayıtlıdır.
İlmi çalışmalarının yanı sıra devletin resmi görevlerinde de bulunan Mecduddin, tutulduğu Nikris hastalığı nedeniyle bu görevlerinden uzak kaldı. Kardeşi İzzeddin, Mağribli bir hekim buldu ve tedaviye başlandı. Hekimin verdiği ilaçların faydasını gören Mecduddin, tedaviyi yarıda kesti. Bunun üzerine kendisine kızan İzzeddin’e ibretlik şu konuşmayı yaptı: “Doğru, bu ilaçlardan fayda görüyorum. Ama ben sultan ve emirlerle sohbetten, onların yanlışlarına ve yol açtıkları tehlikelere iltizamdan uzak olduğum için şu an huzur içindeyim. Sağlıklı iken onlar için çalışmakla, kendimi yeterince alçalttım. Şimdi evimde rahatım. Onların çok zaruri işleri olursa gelirler fikrimi alırlar. Az bir ömrüm kaldı. Bırak ta kalan ömrümü zilletten uzak ve özgür olarak geçireyim. Zira ben bu halden çok zevk alıyorum.”
Yine zamanın Emiri Nureddin Arslan Şah, kendisine vezirlik teklif edip, bu konuda ısrarcı olunca benzer bir konuşmayı ona da yapmış: “Sultanım! Yaşım ilerledi, ömrüm hep ilime hizmet ile geçti. Adaleti yerine getirmek için bütün gayretimi kullansam bile, bunu tam olarak yapamayacağımı biliyorum. Sultanımın mülkünün en uzak köşesinde bir çiftçi zulme uğrasa, bu zulüm bana nispet edilir. Siz de, başkaları da beni muaheze edersiniz. Mülk ve devlet ancak bir miktar şiddet ve katılıkla, halka karşı az da olsa sert ve kararlı muamele ile ayakta durur. Benim ise bunum gücüm yetmez. Bu sebeple vezirlik bana layık değildir.”
Mecduddin, uzun yıllar yatağa mahkum felçli halini ilmi çalışmaları için bir nimet ve fırsat olarak bilmiş biridir. Nihayet yaklaşık 63 yaşında vefat etmiştir.
2- İzzeddin İbnü’l-Esir (555-630/1160-1233):
Asıl adı Ali b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybani el- Cezerî el-Musulî’dir. 1160 yılında Cizre’de doğdu. Ailesinin Musul’a gitmesi üzerine 1183 yılında Cizre’den ayrıldı. Bir çok eser yazan İzzeddin İbnü’l-Esir’in en meşhur ve başlıkta “Dünyaca tanınan” diye tabir kullanmamıza sebep olan eseri; El-Kamil Fi’t-Tarih’tir. Umumi tarih kitabı şeklinde yazılan eser, yaratılıştan kendi zamanına kadar olan olayları kronolojik olarak ele alır. Eserinde yazdığı önsözde tarihçiliği ile ilgili belli başlı esasları tespit etmiştir. Söz konusu önsözde ilmi seçiciliğine örnek olarak şu cümlesini aktarabiliriz: “Ben ne gece karanlığında odun toplayan, ne de incilerle çakılları birden avuçlayan biriyim.”
“Taberi, Ondan al haberi” diye ünlenen meşhur tarihçimiz Taberi’den yararlanmışsa da yer yer O’nu tenkit eder. Sadece olayları ve haberleri nakletmekle kalmaz, sebepleri üzerinde de durur.
El-Kamil Fi’t-Tarih’in ilk tenkitli neşri, meşhur oryantalistlerden C.J.Tornberg tarafından 1851-1876 yılları arasında yapılmıştır. Bunu 1883 yılında Mısır’da yapılan baskılar takip etmiş. 1965 yılında Beyrut’ta basılmış. Türkçeye de çevrilen eser, tarihçilerin klasik kaynaklarından en önemlisini teşkil etmektedir.
Ortaçağ Tarihi ile ilgilenen yerli ve yabancı tarihçiler Onu tanımak, eserini okumak zorundadırlar. Yoksa ilmi çalışmaları eksik kalır. Bu nedenle tüm dünya ortaçağ akademisyenleri Onun eserine müracaat etmektedirler.
3- Ziyâeddin İbnü’l-Esir (558-637/1163-1239):
Ziyâeddin Ebu’l-Feth Nasrullah b. Muhammed 1163 yılında Cizre’de doğdu. O da kardeşleri ile birlikte 21 yaşında Musul’a gitti. Belagat, Edebiyat alimi ve münekkittir.
Ziyâeddin Musul’da tahsilini tamamladıktan sonra 587’de (1191) o sıralar Haçlılara karşı yapılacak savaş hazırlıklarında bulunmak üzere Selahaddin-i Eyyubi’nin hizmetine girmek için Şam’a gitti. Bir süre Eyyubi’nin hizmetinde kaldı. Ancak Selahaddin’in oğlu Melik Efdal, O’nu yanına almak istedi. Selahaddin’den izin alan Ziyâeddin, Melik Efdal’ın hizmetine girdi.
Diğer kardeşlerine nazaran devlet görevlerine daha arzulu giriyordu. Ancak ilmi çalışmalarını da bu arada devam ettirdi. Tespit edilen 12 eseri mevcuttur. Ayrıca kitaplarda kendisine nispet edilen eserleri de mevcuttur. Eserlerinden bazıları şunlardır:
1- El- Meselü’s-Sair fi edebi’l-Katibi ve’ş-Şair
2- El-Veşyü’l-Merküm fi Halli’l-Manzüm
3- El-Cami’ül-Kebir fi Sinaeteyil-Manzümi mine’l-Kelami ve-l Mensur
4- El-Burhan fi ılmi’l-Beyan
5- Risaletü’l-Ezhar
6- Mü’nisü’l-Vahde
7- Resailü ibnü’l-Esir
İlim alemince çok yakından tanınan bu kardeşler, kendi zamanlarında İslam aleminin diğer beldelerinde de bilinen şahsiyetlerdi. Konya’da türbesi bulunan ve meşhur Sofi Muhyeddin İbnu Arabi’nin üvey oğlu olan Sadruddin Konevi’nin kütüphanesinde, İbnü’l-Esir’lere ait kitaplar bulunuyordu. Sadreddin Konevi cami ve kütüphanesinde bir süre kalan bu kitaplar, sonra Yusufağa veya Koyunoğlu kütüphanelerine naklolundular. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Camiu’l-Usûl adlı kitap Konya Koyunoğlu kütüphanesindedir.
Evet, günümüzde pek fazla tanınmayan veya unutturulmaya çalışılan bu değerli alimler, Kürtlerin İslam dairesine girdikten sonra, yetiştirdikleri şahsiyetlerdir. Hz. Ömer zamanında, H.18’den sonra peyderpey İslam dinine giren Kürtler zamanla bu yeni dinin hadimleri olmuşlardır. Bu anlamda önemli ilim adamları yetiştirmişlerdir. Coğrafyamızın sadece Cizre ilçesinde dünyaca bilinen alimler yetişmiştir. Amid (Diyarbakır), Hısn-ı Keyfa (Hasankeyf), Mardin, Dara, Düneysır (Kızıltepe), Meyyafarikin (Silvan) gibi beldelerde daha nice Müslüman Kürt alim yetişmiş ve eserler kaleme almışlar. İslam kültürünü bedenimize nakşeden bu zatlar, maalesef bizlerce pek fazla tanınmamaktadırlar. Örneğin günümüzde dahi, kendilerini İbnü’l-Esir ailesine nispet eden ve çocuklarına Esir ismini veren Cizre’li bir aile mevcuttur. Günümüzde soyadları Kurtuluş olan bu aile Cizre’de ikamet etmektedirler.
Bu tür araştırmalar çoğaldıkça geçmiş ile bağımız kuvvetlenecek ve geleceğe daha bir güvenle bakabileceğiz. Gelin hep birlikte onları tanımaya çalışalım. Onların mezarlarına turlar düzenleyelim. Onların yetiştiği medreselere gidelim. Onlar gibi alimler yetiştirelim. Onların mirasına sahip çıkalım. Ancak bu şekilde vefa borcumuzu eda edebiliriz. Onlar bize büyük bir miras bıraktılar. Biz de sahip çıkalım.
Kaynaklar:
İzzeddin İbnü’l-Esir, El-Kamil Fi’t-Tarih, Bahar yayınları,
Kemal Sandıkçı, “Cizre’nin Yetiştirdiği Önemli İlim Adamları: İzeddin ve Mecdüddin İbnü’l-Esir kardeşler”, Hz. Nuh’tan Günümüze Cizre Sempozyumu
Abdulkerim Özaydın, “İbnü’l-Esir, İzzeddin”, İslam Ansiklopedisi
Ali Osman Koçkuzu, “İbnü’l-Esir ,Mecduddin”, İslam Ansiklopedisi
-İsmail Durmuş, “İbnü’l-Esir Ziyâeddin”, İslam Ansiklopedisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.