Dünyaya adanmış bir yara Halepçe 25. yılında!
Halepçe Katliamı 16 Mart 1988’de İran-Irak Savaşı esnasında Saddam Hüseyin’in emriyle Irak ordusu tarafından, İran ile işbirliği yaptığı gerekçesiyle El-Enfal Harekâtı adlı operasyon ile çoğunluğu çocuk ve kadından oluşan binlerce kişinin kimyasal gazlar
Bir nüshaya katliam adı yazılmamışsa ne değişir ki! Ha ne değişir? Beynimiz iyi bir parşömenci ziyadesiyle. Kazılır işte, o kadar. Ne söz ustalığı ne de istif istif dosyalar açıklar bunu! Katliamın üzerinden Mart’ın 16’sıyla birlikte 25 yıl geçmiş olacak… Bir hadiseden çok nadasa verilmemiş, kıymığa oturtulmuş, vesvese vesvese namlular, askerler yürütülmüş, yok etmenin ve soykırmanın adına daha da üst bir ad kattığı bir olaydır. Trajedinin göz çengisinden ne varsa hepsi boyuta sığmayan daha büyük bir görüntüye düşmüştür. Şimdi ne kalmıştır ki geriye? Ha ne kalmıştır? Saddam, kimyasal silahlar, üst üste yığılmış cesetler, fotoğraflar, videolar, çığlıklar… Çürümüş et, ölü insan kokusu diyoruz. Kamyonetlere, gözlere sığmayan cesetler, parçalanmış, küflenmiş yüzler, anne bağrına ağzı açık düşmüş bebekler… kardeşler, babalar, amcalar… Sığınakların arasında şimdi bir ceset bulamazsanız ama toprağın altında gömülü ayakkabılar, çürümüş elbiseler, duvarlarda çerçevelenmiş fotoğraflar, sandıklarda saklanmış eşyalar bulmak mümkün. Her şey olmuştur ama bitmemiştir hiçbir zaman.
Herkesin fiyakası ayrı; şairin şiir, generallerin savaş, çiftçinin ürün, çocuğun oyun, belleğin de unutmamak gibi donanımlı bir fiyakası vardır. Kimin haddi, kimin dirhemine sarıldıysa yüzüne düşen kan açlığı da onun hürmetinedir.
Biz bu tüm olanları, fotoğraflardan görüyoruz sadece, yüzümüzü ekşiterek, bela okuyarak. Orada olma ihtimalimizin hayali dar, çerçevesiz, istençsiz ve kemiksizdir her daim. Bulunmanın ağırlık kaldıramamanın acısına nükseden herhangi bir yanımız yok çünkü. Orada değiliz. Acı yeryüzünde kendi ağırlığı altında batmayan tek gemi, yıkılmayan tek mahzen, parçalanmayan tek ülke, keşfedilen ve terk edilmeyen tek yerdir. Mükemmel insan soyluluğumuzun mükemmeliyetçiliği kabullenme, karşı koyamama durumudur. Kendi boyunduruğumuza başkalarına söz sehpacılığı yaparak kişilik tüketimimizi genişleterek, toplumsal olayların bilgisizliği, hınçla dolu kulaktan dolma cümlelere bekçi soyuluyoruz.
Sonra bunların üzerine bestelenen şarkılar, yazılan öyküler, çekilen filmler… Daha dahasını anlatmak hem mümkün hem de namümkün. Dil acının kırımına yatmıştır, beden kemikle bir olmuş, bakış donmuş, yüz beyaza kesilmiş, parmaklar tespih çeke çeke nasırlaşmış. Dediler, dediler… Demeye devam ediyorlar.
Oruç Aruoba’nın dizeleri Saddam Hüseyin’in yaşamına dair bir yol, bir hal bize aktarıyor:
Hep bir süreç olan yaşam, ölüm anında,
sonunu değil, sonucunu bulur : Ölüm
yaşamın sonucudur – kişinin nasıl bir
yaşam yaşadığı, öldüğü ölümden bellidir.
16 Mart 1988’de Ne Olmuştu?
Saddam Hüseyin, El-Enfal Operasyonu veya el-Enfal Harekâtı adı verilen rejim operasyonun liderliğini Ali Hasan el-Mecid’in yapmış olduğu, Kürtleri hedef alan vahşice bir olaydı. Operasyon ismini Kur’an-ı Kerim’deki Enfal Suresinden almakta. Irak’taki Baas rejimi bu kodadı ile gerek peşmergelere gerekse kırsal Kuzey Irak’ın çoğunluğu Kürt sivillerden oluşan nüfusuna karşı 1986 ve 1989 arasında bir dizi saldırıda bulunmuştu. Operasyon özellikle 1988 yılında doruğuna ulaşmış, Enfal Operasyonu kara harekatları, havadan bombalamalar, yerleşkelerin sistematik bir şekilde yıkılması, toplu zorunlu göçler, idam mangaları ve kimyasal silah kullanımı içermişti. Ki operasyonun baş ismi el-Mecid buradan hareketle daha sonra “Kimyasal Ali” olarak anılmaya başlanmıştı. Operasyon ayrıca bazı Süryanileri ve Irak Türkmenlerini de hedef almıştı.
Irak Devleti, 5. 000, Bağımsız kaynaklar ölü sayısı üzerine 100.000 ile 150.000 üzeri gibi tahminlerde bulunmuştu. Uluslararası Af Örgütü ise sadece 1988 yılında “ortadan kaybolmuş” 17.000′den fazla kişinin ismini toplamıştı. Operasyon doğası ve içerdiği çeşitli özellikler gereği birçok soykırımsal diye nitelendirilirken, Human Rights Watch (Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü)’a göre bu nitelemenin sebeplerinden birisi de eli silah tutabilecek yaştaki erkeklerin operasyon boyunca ana hedef teşkil etmesiydi.
Enfal Suresi (Savaş ganimeti)
Enfal Suresi Kur’an-ı Kerim’in sekizinci suresi. Medine döneminde hicretin ikinci yılında Bedir Savaşı’ndan sonra inmiştir. 75 ayettir. Sure, adını ilk ayetteki el-Enfal kelimesinden almıştır. Enfal savaş ganimeti demektir. Surede genellikle savaş (özellikle Bedir Savaşı) sonrası elde edilen ganimetler, bunların kimlere ve nasıl pay edileceği konu edilmekte.
Sureden Dikkat Çeken iki Ayet
“Siz Rabbinizden yardım talep ediyordunuz, O da: “Şüphesiz! Ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediciyim”. Enfal(9)
“Yeryüzünde hiçbir fitne (Şirk) kalmayıp din, tamamıyla Allah’ın oluncaya (ondan başkasına ibadet edilmeyinceye) kadar onlarla savaşın, cihad yapın. Eğer küfürden vazgeçerlerse, şüphesiz Allah onların yaptıklarını hakkıyla gören hakkıyla işitendir” Enfal 39
Şüphesiz olan, şüphesizden yana olan doğa olayları karşısındaki insan ve devlet kirliliği dünyanın her bir yerine sinmiş, her bir yerini darmadağın etmiştir.
timetürk
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.