Dünya'ya Müslüman'ca bakmak

Dünyalıkları sevmek ve istemek fıtridir. Hepimiz Dünya'da mal, mülk, makam, mevki ve çocuk sahibi olmak isteriz. Bu istekle, menzile varmak için bir araç olarak kullandığımızda hem Dünya'dan lezzet alır hem de ahirete yatırım yapmış oluruz. Yok, eğer dünyalıkları istemeyi bir amaç haline getirirsek, o zaman dünya mutsuzluğu ile beraber ahirette de paysız kalmış oluruz.

19. Yüzyıl materyalist düşünce modeli, beraberinde sekülerizmi de getirdi. Biz de ümmet olarak bu sekülerizmin girdabına kapılmak suretiyle, tedrici olarak yozlaştık ve ciddi bir dejenerasyon evresine girdik. Yaklaşık 300 yıldır devam eden bu evre, ümmet olarak bizi o hale getirdi ki artık dünyaya Müslüman'ca bak(a)mıyoruz.

Sekülerizm, bir diğer adı ile dünyevileşmek; hayatın bütün alanları ile kendini Dünya'nın çekiciliğine kaptırmaktır. Dünya merkezli düşünmek ve nihai hedef olarak dünya kazanımlarını elde etmektir. Bu hastalığa müptela olanlar hayata ve olaylara akl-ı selim ile bakmaz/bakamaz.

 Toplumun içtimai hayatını sarsan dünyevileşme hastalığı, insanları kimlik ve kişilik kaybına uğrattığı gibi bireyselleştirmeye de sürükler. Sadece kendini, ailesini, refahını, yaşam standardını düşünür. Dolayısıyla toplumsal yozlaşmayı, sosyolojik kaymayı yaşayarak, İslam âleminde yaşanan acı ve vahşetler karşısında duyarsızlaşır. Zaten dünya emperyalizmi de İslam âlemi için böyle bir yaşam biçimini arzular.

Kapitalizmin egemen olduğu, eşyanın insana hükmettiği ve emperyalizmin güdümünde bir dünyada yaşıyoruz. İslam âleminde Müslümanların kolektif bir çalışma yap(a)mamaları için emperyalistler hem fikri hastalıkları hem de dünyevileşme hastalığını İslam âleminde yaygınlaştırıyorlar. Böylece Müslümanlar ebedi hayatlarının şekilleneceği hesap gününü unutup geçici dünya keşmekeşine daldılar. Bu vaziyet yüzyıllardır devam ederek bir yaşam biçimi halini aldı.     

Peki, bu yaşam biçiminden nasıl kurtulacağız?

 Öncelikle Dünya'ya Müslüman'ca bakmalıyız.  Kendi iç âlemimiz ile muhasebe yapıp, dünyaya olan bakış açımızı değiştirmeliyiz. ‘'Ben ve Dünya'' merkezli bir hayattan kurtulup, ‘'Biz ve Hesap günü'' merkezli bir hayat için tefekkür ederek çıkış yolları aramalıyız. Bunu da dünyevileşmeye karşı iktisat, kanaat ve tevekkül zırhını giyerek başlamalıyız. Bu bakış açısını yakaladığımızda hem Allah (cc) ile irtibatlı bir Dünya anlayışına sahip olmuş hem de dinimizi ayakta tutmuş oluruz. Hz. Mevlana'nın Mesnevi'de dediği gibi; ‘'Nasıl ki geminin su üzerinde olması geminin yürümesine yardımcı oluyorsa, Allah (cc) ile irtibatlı bir Dünya anlayışı da dinin ayakta durmasına yardımcı olur.'' Bir başka ifade ile Gemi'nin batmaması ve yol alması suyun üzerinde olması şartına bağlıdır, eğer gemiyi su ile doldurursan geminin batması kaçınılmaz olur. Dolayısıyla Allah'ın istediği pencereden Dünya'ya bakarsak, Dünya'yı içimize değil menzilimize varmak için bastığımız toprak gibi görmüş oluruz. O zaman Dünyamız mamur olacağı gibi hesap gününde de izzet sahibi oluruz.

Hesap gününde izzet sahibi olma temennisi ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.