Nezir TUNÇ
Dünyevileşme girdabında müslümanlar ve çıkış yolu
Dünyalıkları sevmek ve istemek fıtridir. Her insan Dünya'da mal, mülk, makam, mevki ve çocuk sahibi olmak ister. Bu istek, menzile varmak için bir araç olarak kullanıldığında hem Dünya'dan lezzet alınır hem de ahirete yatırım yapmış olunur. Yok, eğer dünyalıkları istemek bir amaç haline gelirse, o zaman dünya mutsuzluğu ile beraber ahirette de paysız kalınır.
Bilindiği gibi 19. Yüzyıl materyalist düşünce modeli beraberinde sekülerizmi de getirdi. Biz de ümmet olarak bu sekülerizmin girdabına girmek suretiyle, tedrici olarak yozlaştık ve ciddi bir dejenerasyon evresine girdik.
Sekülerizm, bir diğer adı ile dünyevileşmek; hayatın bütün alanları ile kendini Dünya'nın çekiciliğine kaptırmaktır. Dünya merkezli düşünmek ve nihai hedefi dünya kazanımları elde etmektir. Bu hastalığa müptela olanlar hayata ve olaylara akl-ı selim ile bakmaz/bakamaz.
Toplumun içtimai hayatını sarsan dünyevileşme hastalığı, insanları kimlik ve kişilik kaybına uğrattığı gibi bireyselleştirmeye de sürükler. Sadece kendini, ailesini, refahını, yaşam standardını düşünür. Dolayısıyla toplumsal yozlaşmayı, sosyolojik kaymayı yaşayarak, İslam âlemindeki yaşanan acı ve vahşetler karşısında duyarsızlaşır. Zaten dünya emperyalizmi de İslam âlemi için böyle bir yaşam biçimini arzular.
Kapitalizmin egemen olduğu, eşyanın insana hükmettiği ve emperyalizmin güdümünde bir dünyada yaşıyoruz. İslam âleminde Müslümanların kollektif bir çalışma yap(a)mamaları için emperyalistler hem fikri hastalıkları hem de dünyevileşme hastalığını İslam âleminde yaygınlaştırıyorlar. Böylece Müslümanlar ebedi hayatlarının şekilleneceği hesap gününü unutup geçici dünya keşmekeşine daldılar. Bu vaziyet yüzyıllardır devam ederek bir yaşam biçimi haline geldi.
Peki, bu yaşam biçiminden nasıl kurtulacağız?
Öncelikle kendi iç âlemimiz ile muhasebe yapıp, dünyaya olan bakış açımızı değiştirmeliyiz. ‘'Ben ve Dünya'' merkezli bir hayattan kurtulup, ‘'Biz ve Hesap günü'' merkezli bir hayat için tefekkür ederek çıkış yolları aramalıyız. Bunu da dünyevileşmeye karşı iktisat, kanaat ve tevekkül zırhını giyerek başlamalıyız. Bu bakış açısını yakaladığımızda hem Allah (cc) ile irtibatlı bir Dünya anlayışına sahip olmuş hem de dinimizi ayakta tutmuş oluruz. Hz. Mevlana'nın Mesnevide dediği gibi; ‘'Nasıl ki geminin su üzerinde olması geminin yürümesine yardımcı oluyorsa, Allah (cc) ile irtibatlı bir Dünya anlayışı da dinin ayakta durmasına yardımcı olur.'' Bir başka ifade ile Gemi'nin batmaması ve yol alması suyun üzerinde olması şartına bağlıdır, eğer gemiyi su ile doldurursan geminin batması kaçınılmaz olur. Dolayısıyla Allah'ın istediği pencereden Dünya'ya bakarsak, Dünya'yı içimize değil menzilimize varmak için bastığımız toprak gibi görmüş oluruz. O zaman Dünyamız mamur olacağı gibi hesap gününde de izzet sahibi oluruz.
Hesap gününde izzet sahibi olma temennisi ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.