Düşmana Üstün Gelmek

Düşmana Üstün Gelmek

Ey iman edenler! Sabredin! Sabırda (düşmanlarınıza) üstün gelin! (Her zaman) hazırlıklı olun ve Allah'tan sakının. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.

“Ey iman edenler! Sabredin! Sabırda (düşmanlarınıza) üstün gelin! (Her zaman) hazırlıklı olun ve Allah'tan sakının. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.”[1]

Sabır, İnsanı hasaretten kurtarıp kurtuluşunu temin eden bir olgudur. “Sabır, müşkülatın ve ferahlığın anahtarıdır.”[2]

“Şüphesiz sabretmeyenin takvadaki yeri çok azdır, çünkü sabır imanın yarısıdır. Şu mutlak bir gerçektir ki sabır, muttakilerin özelliklerinden bir özelliktir. İnsanlar dinden inhiraf etseler dahi onlar, İslam üzerinde sabredip sebat ederler!”[3]

İslami sorumluluğu yüklenen bir müminin, hedefe doğru giderken yolda en fazla ihtiyaç duyduğu şeylerden ve hatta en önemlilerden birisi de sabırdır. Sabrı kuşanmayan bir müminin, İslami sorumluluğunu ifa etmesi ve bu işin üstesinden gelmesi mümkün değildir. Çünkü bu yol, çok uzun, çok zahmetli ve pek meşakkatlidir. Bela ve musibetleri eksik olmaz. Yolun meşakkatiyle  beraber, omuzda taşınan yük de çok ağırdır. “Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahy edeceğiz”[4] Hem öyle ağır bir yük ki Peygamberler (as) bile taşımakta zorlanmışlar. Ululazm sahibi Nuh (as) bile “….gerçekten ben yenik düştüm, bana yardım et!” demiştir. İşte bu işin hakkından gelebilmek için “isbiru ve sabiru” (sabredin ve de sabredin!) mefhumunu iyi kavramak ve ona göre hazırlanmak gerekiyor!...

Hiç kuşkusuz sabır, acı ve zahmet vericidir. Ancak azimet sahibi insanlar bunu göğüsleyebilirler; ama tahmil edilen yük o kadar büyük ve ağırdır ki göklerin yerin ve dağların dahi yüklenmekten aciz kaldıkları bir yük ve bir emaneti ilahidir. İşte müminin tahmil ettiği bu yüce emanettir. Bu emaneti layıkı veçhiyle taşımak ve hakkını vermek için görüldüğü gibi bir sabır dahi kifayet etmiyor. Evet sabır içerisinde sabrı kuşanmak gerekiyor. Değilse, Yunus (as)'ın “Hani O, dolu bir gemiye binip kaçmıştı”[5] gibi bir durumdan kurtulmak mümkün değildir. Eğer Müslümanlar, ciddi bir sabır zırhına bürünmeseler: “Ökçeleri üzeri dönmeleri” nden halas olmaları kabili mümkün değildir. Bu yolun yolcuları, seyr-ü seferlerini selametle sürdürebilmeleri için, güçlü bir iman, ihlas, takva ve sabır azığına büyük bir gereksinimleri vardır. Bütün bu unsurlarla beraber, İslam'ın o rahmet cemaatinin de korunmasına ihtiyaç vardır. İşte bu güçlü saiklere tevessül eden Müslüman, Allah'ın izni kuvvetiyle selamettedir. Şeytan ve kabilesinin hile ve desiseleri, zahmet ve sıkıntıları onu sarsmaz, bilakis sebat ve kararlılığını daha bir pekiştirir.

Her Müslüman'ın sabra büyük ihtiyacı var; fakat bu toplumda yaşayan bizlerin daha büyük çapta ihtiyacı vardır. Çünkü bizler çok sabırsız ve tahammülsüzüz. Bu, bizim en büyük karakteristik özelliğimizi yansıtmaktadır. Biz sabra ne kadar da muhtacız!... “…..Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımıza sebat ver ve kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!”[6]

Rabbim üzerimize sabrını sağanak yağış şeklinde boşaltsın! Böylesi bütünüyle İslam'dan uzaklaştırılmış ve koparılmış bir milletin yeniden uyanışına vesile olmaya çalışan davetçilerin teenni ve sabır ehli olmaları gerekir. Bu uzun hesaplı bir projedir. İslami bir şahsiyet inşa etmeye çalışırken, şeytan ve yandaşları da elbette boş durmazlar, onlar da mevcut imkanlarıyla yıkmak için uğraşırlar. Onun için günübirlik bir yaklaşımla bu projeyi hayata geçirmek mümkün değildir. Uzun vadeli hesaplar yapılmalıdır. İşe ciddi bir şekilde sarılmamız gerekir. Hayatımızı çok sadeleştirmemiz, dava adamına yakışır bir hayat standardını tutturmamız gerekir. Eğer sıradan insanlar gibi bir hayatı yaşamanın hedefi ve çabası içerisinde olursak, bu yükü omuzlayıp hedefe doğru gitmemiz mümkün değildir.  Peygamber (sav) ve ashabının, açlıktan kıvrandıklarını biliyoruz. Günümüzde bir çok bölgede Müslümanların daha zor şartlarda İslami sorumluluklarını yerine getirme çabası içerisinde olduklarını biliyoruz. Her müslümanın başta şahsını, yakınlarını ve kardeşlerini böylesi bir hayata hazırlama ve teşvik etme sorumluluğu vardır.

“Sizi mutlaka biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden bir noksanlık ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri (nusretle ve cennetle) müjdele!”[7]

“Yoksa Allah, içinizden cihad edenleri ortaya çıkarıp sabredenleri belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız?”[8]

Müslümanlar, bu ve benzeri diğer ayetleri mihver kabul edip, hayatlarını, programlarını, hobilerini, fobilerini bu çerçevede değerlendirmek ve bütün irade ve kudretlerini bu istikamet doğrultusunda taharrüke geçirmek ve seferber etmek durumundadırlar. Mevcut iletişimin ve teknolojinin negatif istikamette kullanıldığı dünyamızda, insanlarımızın ahlaksızlık ve fuhşiyat bombardımanına maruz bırakıldığı bu dönemde olumsuz ve yıkıcı unsurlara karşı uyanık, bilinçli ve seferber olmamız gerekiyor. İnsanlarımızı, kadın-erkek, çocuk-yaşlı yediden yetmişe bu tür fitne unsurlarına karşı muhafaza etmek durumundayız. Allah'a (cc) şükür Kur'an gibi bir “Ruh, Besâir, Hidayet, Nur, Hayat…” sermedimiz var. Resulullah (sav) gibi bir önderimiz, rehberimiz ve serverimiz var. İslam'ın şefkat ve rahmetini yansıtan üstün fazilet sahibi ve fedakar kardeşlerimiz vardır!.. Yeter ki bu imkanlarımızı ve değerlerimizi yerli yerince ve layığı veçhiyle kullanıp değerlendirelim. Allah'ın (cc) izni kuvvetiyle şeytan ve taifesinin bütün çaba ve gayretleri boşa çıkacaktır. Rabbimizin irade ve isteği:

“Onu (dini mübini İslam'ı) bütün dinlerin üstüne çıkarmak” tır. Allah'ın iradesinin önünde hiçbir şey duramaz, hiç kimse ve hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz. O, mutlak galiptir! Artık iş bize bağlıdır, eğer biz sorumluluğumuzu hakkıyla yerine getirirsek, dünyanın o basit ve aldatıcı menfaatlerine takılmaz, bütünüyle kendimizi yüce İslam'ımıza tahsis edersek iman, ihlas, takva ve sabırla işimize sarılırsak, Allah'ın izniyle fitnenin, tuğyanın, ceberrutluğun, tağutun ve münkeratın belini kırarız, bakarsın ki toz duman olup gitmişler. Ve insanlarımızı İslam'ın ve Kur'an'ın o rahmet iklimine ve ortamına taşımış oluruz…

“Ey iman edenler! Sabır ve namazla (Allah'tan) yardım isteyin! Muhakkak Allah, sabredenlerle beraberdir.”[9]

“Sabır ve namaz ile (Allah'tan) yardım isteyin! Şüphesiz o, Allah'a saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.”[10]

Görüldüğü gibi, Allah'ın yardımı ancak sabredenlerle beraberdir. Burada kastedilen sabır, bir anlık veya belli bir süreye mahsus sabır değildir. Sabır, ölünceye kadar, kararlılık ve metanet göstermektir. Ayette de ifade edildiği gibi sabrı, ancak Allah'a gönülden bağlananlar taşıyabilirler.

Habbab b. Eret (ra) diyor ki: “Resulullah (sav) Ka'be'nin gölgesinde hırkasını yastık yapmış uzanıyordu; durumumuzdan şikayetçi olduk ve: “Bize yardım isteyemez ve bizim için Allah'a dua edemez misin? Dedik. O da: “Sizden öncekilerden bir kimse için çukur kazılır, içine konulur ve bir testere getirilerek başından ikiye bölünürdü, yine de bu, onu dininden döndüremezdi. Demir taraklarla taranıp etinin altındaki kemik veya sinirleri çıkarılırdı yine bu, onu dininden döndürmezdi. Allah'a (cc) yemin olsun ki bu iş (İslam daveti) gerçekleşecek, hatta… ancak siz biraz s a b ı r s ı z l ı k yapıyorsunuz” buyurdu.[11] Sanırım Resulullah (sav)'ın bu hatırlatması, mevcut ve müstakbel şikayet ve mazeretlerimizi geçersiz kılması için yeterli olsa gerek. Ey insanlar için “Ah-u vah” eden Eb-ül Enbiya İbrahim Halilullah (as)! Ey “Ben gam ve kederimi sadece Allah'a arz ediyorum.” “Ah Yusuf'um ah” diye sızlanan Yakup (as)! Ey “Evimi yangın sarmış, içerde çocuklarım yanıyor, onları kurtarmaya gidiyorum, ayağıma bir şeyler takılmış, hiç gam etmem” diyen zamanın Bedi'i Üstad! Ey “Ya Rabbi, İslam Ümmetinin ilgisizliğini ve duyarsızlığını sana şikayet ediyorum” diyen Şehid Şeyh Ahmed Yasin! Ben de, gece ve gündüz yüce İslam davası uğruna ve bu perişan milletin salahı uğruna canhıraş çalışmayan Müslümanları, başta Allah'a, O'nun Resulüne, Şühedaya ve sizlere şikayet ediyorum!...

“Sille-i hüda'nın sedası olmaz.

Bir de geldi mi devası olmaz.”

İnzar Dergisi

[1] Al-i İmran suresi: 200

[2] Mektubat, Üstad Bediüzzaman

[3] Cundullah, Said Havva

[4] Müzemmil S.-5

[5] Saffat S.-140

[6] Bakara S.-250

[7] Bakara S.-155

[8] Ali İmran S.-142

[9] Bakara:153

[10] Bakara:45

[11] Sahih-i Buhari, Menkıbeler bölümü

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.