Yusuf AZAD
Duygusal Kopuş
Darbe girişimindeki olaylar zinciri kısa bir süreyle sınırlı kalmasından mıdır bilinmez ama darbenin zihinlerde oluşturması gereken deprem etkisinin oluşmadığını esefle gözlemlemekteyiz. Hatta dışarıda Batı'nın, içerde FETÖ ve PKK'nin pompalamasıyla darbecileri korumaya matuf “suçsuzların derdest ediliyor” algısı sokakta ve devlet koridorlarında gittikçe kuvvet buluyor. Ayrıca işin magazinel mecralara çekilmesi, hatta Gülen'e dair basit, komik ve bayağılaşan iddialara indirgenmesi FETÖ'cülerin ekmeğine yağ sürmesinin yanı sıra darbe girişimini sıradanlaştırmada ve sulandırmada da önemli bir araç görevi görüyor.
Diyelim ki FETÖ müspet olsaydı girişimde bulunduğu bu darbe daha mı az kötü olurdu. Hayır asla!
Kılcal damarları işgal edilmiş ve istihbarat hafızası silinmiş bir devletin mücadeledeki başarısı bıçak sırtı gibi olsa gerek. Nitekim görünen de budur.
Bu köşede darbe teşebbüsü öncesinde birkaç defa gerek çözüm sürecinde gerek PDY ile mücadele sürecinde gerekse dış politikada devletin istihbarat hafızasının ya silindiği/çalındığı ya da ihanet içinde olduğunu yazdık.
Bu günkü tabloda da durum değişmemiştir. Ya devletin istihbarat (bilgi alma ve bilgi arşivi) hafızası “sıfır”dır ya da hafızayı dumura uğratmış virüslerin yerine başka derin virüsler yerleşmiştir beynine. Zira darbeyi “Tekbir” milleti savurmuşken nimeti ve hizmeti “tek bir” millete hasretmenin başka izahı yoktur.
Darbeden milliyetçi, ırkçı, ulusalcı, Kemalist, Kürtçü(PKK) damarları güçlendirmek bizatihi darbedir.
Bu coğrafyanın ortak harcı hem Çanakkale'de hem de 15 Temmuz'da görüldüğü gibi “Allah-u Ekber”dir. Ötekisi ayrışma, kopuş ve husumet getirmiştir/getirmektedir/getirecektir.
Bu darbe girişimi coğrafyamıza dair kimsenin tahmin edemeyeceği kadar çok büyük hesap ve planların gerçekleştirilmesi için yapılmıştır. Başını ABD'nin çektiği Şer Ekseni'nin son yirmi yılının en büyük projesidir darbe. ABD, israil ve ayrılmaz kuyruğu AB eli ve desteğiyle gerçekleştiğini Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar alenen dillendirmektedirler. Bizim de mutlak kanaatimiz bu yöndedir. Bu gerçeğe binaen başını ABD'nin çektiği Şer Ekseni'nin bu büyük hesaplarından vazgeçmeyeceği hem akli hem de tarihi bir gerçektir hem de fiil ve söylemleri bunu göstermektedir. Öyle ise önümüzdeki zaman diliminde bizi savaş dahil çok büyük tehlikeler beklemektedir. Batı bütün enstrümanlarını kullanacaktır. Bütün gladyatörleri sahaya sürecektir. Bildiği bütün yol ve yöntemleri kullanmaktan imtina etmeyecektir.
Bu durumda kullanabileceği en uzun ve en muhkem maşa PKK'dir. Nitekim Suriye ve Türkiye'de kullanmaya başladı bile. Hatta PKK maşası ellerinden alınmayana değin “darbe” tehlikesi devam edecektir. Zira PKK'nin etkileyebildiği ve tetikleyebildiği bir taban var ve ülkede duygusal kopuşu ve iç savaşı sağlayacak bütün kirli dezenformasyonu uyguluyor. Geriye belki de esas büyük gövdeyi oluşturan ancak baştan yoksun bırakılan ve bir merkezden beslenemeyen bölük pörçük büyük bir Kürt kitlesi var. Böyle devam ederse bu kitle şimdiye kadar olduğu üzere büyük bir erozyona uğrayacaktır.
Son zamanlarda kanal kanal dolaşarak ülkenin önüne “Cumhuriyetin Kurucu Felsefesi”ni tek yol olarak sunan; 15 Temmuz'da da evlerinde keyifle kahve içen; geçmişi “derinlikler”le dolu olan; sığ ve toplumsal ciddi hiçbir karşılığı olmayan baro başkanı Metin Feyzioğlu'nun temsil ettiği cenahı Külliye'de ağırlayıp; yüz binlerce fedakar ve nitelikli gönüllüsüyle daha darbenin ilk saatinde siyaseten intihar sayılmasına rağmen bir başka partinin(AKP)binalarının önünde ölümüne direnen HÜDA PAR'a ismen bir tek teşekkürü bile çok gören iradenin bu tutumunu izah edecek bir argüman bulamıyorum.
Yine 28 Şubatçı oldukları alenen bilinen Ergenekon, Balyoz sanıklarını, FETÖ'ye husumet gerekçesiyle aklayıp/paklayıp, allayıp/pullayıp dışarı salıvererek; hakeza içerdeki kırk bin hırsız, arsız, katil, mafyacı adamı salıverip; öte yandan hem 28 Şubatçıların hem de FETÖ'cülerin zulmüne maruz kalmış, temel suçları camiye gitmek olan ve 20 yıldır içerde olan Müslümanlara yeniden yargılanma hakkını tanımamak yine ulusalcı ve milliyetçi bir kafanın ürünü olsa gerek.
Kürdistan'da dindar halkı bir çatıda toplayabilecek bir iradeyi bu kadar aşağılayıcı bir tutumla ötelemek belki de beraberinde büyük bir duygusal kopuşu getirecektir. Yine hiç kimse durumu düzeltecek bir izahta da bulunamaz. Kimse Kürt gençlerinin öfkesini dindiremez. Sonra niye şuraya buraya kanalize oldular diye veryansın etmeye kimsenin hakkı da olamaz. Doğrusunu söylemek gerekirse bende de kopuşa temayül eden büyük bir duygusal tahribat meydana gelmiştir. Şimdiye kadar olay “FETÖ'nün perdelemesi” olarak izah ediliyordu. Bundan sonra ne ile izah edecekler çok merak ediyorum. Ve eğer dindar Kürtlerde de duygusal kopuş yaşanırsa bir arada kalmanın bütün kapıları kapanmış olur.
Bu güne kadar hep mazlumdan, mağdurdan fedakârlık beklendi. Artık hükmeden iradenin doğru adımlar atma zamanı gelmiştir.
Kürtlerin bu dağınık ama esas büyük gövdesini doğru bir başa kavuşturmak ve toplumsal hareketliliklerle görünür kılmak ve cazibe merkezi haline getirmek elzemdir. Çünkü AK Parti bölgede geliştirilen hiçbir proje zaman toplumsal bir enerji üretemedi/üretemiyor.
Bu da bölgede aldığı oya rağmen maalesef “yabancı doku” olma özelliğine sahip AK Parti ile değil ancak; Kürdistan coğrafyasında ağırlıklı olmak üzere batı illerinin çoğunda da örgütlenmiş aktif nitelikli bir kadroya sahip HÜDA PAR ile yapılabilir, yapılmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.